HABİB KARAÇORLU

SON YÜZYILIN MUHASEBESİ – IV

Üç asırlık Selçuklu ve altı asırlık Osmanlı Devletinin devamı ve bakiyesi sayılan, Ortadoğu, Kafkasya ve Balkanlar’ın halklarıyla kader birliği içindeki Türkiye’nin Cumhuriyetle birlikte geçirdiği son yüz yılın kısa tarihçesini yazmaya ve bu dönemin analizini yapmaya devam ediyoruz. Dört bir yanındaki ülkelerin halklarıyla ile tarihten gelen hak ve hukuku devam eden ve bu halklarla sürekli alakadar olan ülkemiz, İbni Haldun’un : “Coğrafya kaderdir.”  Söylemi için güzel bir örnek teşkil etmektedir.

Hatay ilimizin güney sınırına 500-600 km  gibi bir uzaklıkta olup dini ve tarihi bağlarımızın bulunduğu Filistin’in Gazze bölgesinde Siyonist katillerin neden olduğu insanlık dramı devam ediyor. Bu vahşet ve soy kırım karşısında maalesef tüm insanlığın çaresizliği de devam etmekte. Filistin Direniş Hareketi HAMAS’ın 7 Ekim’de düzenlediği “Aksa Tufanı” operasyonu bir turnusol kâğıdı gibi tüm ülkelerin yönetimlerinin rengini ortaya koydu. “Aksa Tufanı”  tüm sonuçlarıyla birlikte önemli bir dönüm noktası olarak tarihteki yerini almıştır. Gazze’de işlenen katliam ve yıkım suçlarıyla ilgili Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı (ICJ)’na İsrail hakkında dava açan tek ülke yönetimi Güney Afrika hükümetidir. Bunun dışında 57 İslam ülkesi de dâhil olmak üzere İsrail aleyhinde dava açan başka bir ülke yoktur. Bu acı durum, yaşadığımız yüz yıl itibarı ile Siyonist Yahudilerin Küresel egemenlik ve emperyalizm yolunda geldiği noktayı çok açık bir şekilde göstermektedir. Gelinen nokta, Dünya siyaseti ve ekonomisinin,  “Tek Dünya Devleti / Tüm Dünya Hâkimiyeti” hedefi olan Siyonist Yahudiler tarafından neredeyse tamamen ele geçirilmiş olduğunu göstermektedir. “Gizli Dünya Devleti” olarak ifade edilen Masonik ve Siyonist mahfillerin para, politika ve medya gücüyle bir ahtapot gibi dünyayı sarıp sarmaladığı artık inkâr edilemez bir gerçektir. Bu acı gerçeği elli yıl önce Erbakan Hocamızdan dinlemiş ve öğrenmiştik.  Dünyadaki en önemli rezerv para birimi olan Amerikan dolarını basıp piyasaya süren Amerikan Merkez Bankası (FED)’in sahibi Rockefeller ailesinin başını çektiği birkaç Yahudi ailedir. Aynı şekilde dünyanın finans merkezi olan İngiltere’deki sermayenin sahipleri de yine Yahudi olan Rothschild ailesi ve diğer ortaklarıdır.

Cumhuriyet tarihi ile ilgili önceki üç makaleyi yukarıdaki dünya gerçeklerini esas alan bir bakış açısı ile kaleme almış, olayların perde arkasını bildiğimiz kadarı ile izaha çalışmıştık. Konumuza kaldığımız yerden devam edelim. 1973 genel seçimleriyle birlikte mecliste kilit parti haline gelen Milli Selamet Partisinin Erbakan’ın öncülüğünde I.Milli cephe hükümetinde başlattığı “Ağır Sanayi Hamlesi” ve ABD’nin Türkiye’deki üslerinin kapatılması meselesi, içeriden ve dışarıdan malum mahfillerce tepkiyle karşılanmış ve bu duruma müdahale etme kararı alınmıştı. Bu nedenle ABD’nin Yahudi Dışişleri Bakanı Kissenger Ankara’ya gelerek Demirel ve Ecevit’le görüşerek onları erken seçim için ikna etmişti.

Ekim ayında yapılması gereken seçimler dört buçuk ay erkene çekilerek Erbakan’ın “Ağır Sanayi Hamlesi”’nin akamete uğratılması hedeflenmişti. Seçim süresi boyunca hesaplar MSP üzerinden yürütülüyor, gazeteler ve seçime giren tüm partiler ve özellikle Adalet Partililer MSP ve Erbakan’ı karalayıp gözden düşürmeye gayret ediyordu. 5 Haziran 1977 tarihinde yapılan seçimlerden yine tek başına bir iktidar çıkmamıştı. Bu erken seçimde CHP, AP ve MHP oylarını artırırken MSP’de düşüş görülmüştü. Ancak Mecliste 24 sandalye kazanan MSP, yine kilit parti olma durumunu koruyordu. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, 450 kişilik mecliste toplamda 229 milletvekilliği ile çoğunluğu oluşturan AP, MSP ve MHP’nin ortak hükümet kurma beyanlarına rağmen hükümeti kurma görevini CHP Genel Başkanı Ecevit’e vermişti. Ecevit’in kurduğu hükümet bir ay görevde kalmış ve meclisten güvenoyu alamamıştı. Bunun üzerine Demirel’in başbakanlığında üç parti II.Milli Cephe hükümetini kurmuş ve 21 Temmuzda göreve başlamıştı, “Ağır Sanayi Hamlesi” kaldığı yerden devam edecekti.

İç ve dış mahfiller, erken seçime götürdükleri Türkiye’de emellerine ulaşamamıştı. Şer odakları bu kez, o zamana kadar denemedikleri bir yönteme başvurarak, mevcut hükümet yıkmak ve CHP’yi iktidar yapmak için sonradan “Güneş Motel olayı” denilen yöntemi kullanacaklardı.  Rüşvet ve bakanlık teklifi gibi pazarlıklar sonucunda AP’den 11 milletvekili istifa ettiriliyor ve 31 Aralıkta güven oyuyla II.MC hükümet yıkılıp yerine 5 Ocak 1978 tarihinde  CHP hükümeti işbaşına getiriliyordu.

Cumhuriyet tarihinin belki en kötü yılları diyebileceğimiz dönem, Ecevit’in başbakanlığındaki bu 22 aylık hükümeti döneminde yaşanmıştır. 1968-1969 yıllarında başlayan sağ-sol çatışmaları, 1 Mayıs 1977 Taksim katliamından sonra en yaygın şekilde tüm ülkede görülmeye başlandı. Anarşi adı verilen çatışmalar üniversitelerden liselere, oradan da ortaokullara kadar sıçramıştı. Malatya, Sivas, Çorum ve Kahramanmaraş gibi illerde kitlesel çarpışmalar yaşanmış ve yüzlerce insan ölmüştü. Bu olayların yanı sıra ülkede ekonomik kriz had safhaya ulaşmış, tüm ihtiyaç maddelerinde kuyruklar başlamıştı. Hile ve desise ile kurulan CHP hükümeti daha fazla ayakta kalamadı ve büyük bir yenilgi yaşadığı 14 Ekim 1979 günü yapılan ara seçimlerin ardından istifa etti.

1979 ara seçimlerinin galibi Demirel, dışarıdan MSP ve MHP’nin desteğiyle bir azınlık hükümeti kurarak göreve başladı. Ekonomide 24 Ocak 1980 kararları denilen çok radikal tedbirler alındı. Müsteşar Turgut Özal’In hazırladığı pakette bedeli yine halk ödeyecekti. Bu arada anarşik olaylar tırmanarak devam ediyor, ülkenin dört bir yanında her gün onlarca vatandaş öldürülüyordu. Dış politikadaki çok önemli gelişmelerden Türkiye’de etkileniyordu. Sovyet Rusya’nın Afganistan’ı işgali, İran’da Şah’ın devrilmesi ve Humeyni yanlılarının yönetimi ele geçirmesi ve ardından 1980 yılında İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesi gibi olaylar iç politikada etkisini gösteriyordu. Nitekim İsrail’in kararına en büyük tepki MSP’den geliyor ve dış politikadaki tepkisizliği nedeniyle Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen hakkında meclise verdiği gensoruyla onu bakanlıktan düşürüyordu.  MSP bununla da yetinmeyip 6 Eylül 1980 günü Konya’da çok büyük bir “Kudüs’ü Kurtarma” mitingi düzenlemişti.

MSP’nin Konya mitingi bazı yazar ve gazetecilere göre bardağı taşıran son damla olmuştu. Ülkedeki anarşik olayları ve görev süresi dolan cumhurbaşkanı Korutürk’ün yerine meclis ve senatoda yenisinin seçilmemesi gibi bahanelerle ordu 12 Eylül 1980 sabahında darbe yaparak yönetime el koyuyordu. Cuma günü gerçekleşen darbede sokağa çıkma yasağı konulmuş ve vatandaşlar üç gün boyunca dışarı çıkamamıştı.

Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren ve kuvvet komutanları hiyerarşik bir yapı içerisinde devletin tüm kurumlarına el koyarak hükümeti ve meclisi feshetmişlerdi. Üç yıl boyunca ülkeyi sıkıyönetimle idare eden cuntacılar kitlesel tutuklamalarla işe başlayıp, siyasi partileri kapatmışlardı. Sağ ve solcu militanlar cezaevlerinde işkenceye tabi tutulmuş ve her iki taraftan onlarcası idam edilmişti. Ülkede tam bir diktatörlük kurulmuş, halk sindirilmişti. Demokrasinin rafa kaldırıldığı bu yıllar, ülkeyi her yönüyle geri götüren kayıp yıllar olarak tarihe geçmişti. Önümüzdeki hafta konuya devam etmek dileği ile Yüce Rabbimizden ülkemiz ve tüm insanlık için esenlik ve kurtuluş dilerim.

 

 

SON YÜZYILIN MUHASEBESİ – IV

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin