Suriye’de 27 Kasım’da başlayan ve on iki gün içerisinde Esed rejiminin yıkılmasıyla sonuçlanan muhaliflerin askeri harekâtı her meselede olduğu gibi ülkemizde iktidar ve muhalefet cephelerinin olayı farklı yorumlamalarına neden oldu. Türkiye bizzat bu askeri harekât içinde yer almamış olsa da nasıl olduysa uluslar arası düzeyde Esed rejimin yıkılması Türkiye’nin zaferi olarak kabul ve ilan edildi. Hatta bu durum o kadar ileriye taşındı ki ABD’nin yeni başkanı Trump sayın Cumhurbaşkanımızı öve öve bitiremedi. Trump bu övgülerinde samimi mi idi, yoksa bu övgülerin arkasında başka bir niyeti mi var, bilemiyoruz. Bildiğimiz bir gerçek var ki ne ABD, ne Rusya ve ne de diğer Batılı hiçbir ülke asla Türkiye’nin güçlenmesini, hele hele yeniden Osmanlı coğrafyasında söz sahibi olmasını asla istemez ve kabul etmez.
Son kırk, elli yılda Orta Doğu coğrafyasındaki tüm siyasi ve askeri gelişmeler sonuç olarak İsrail’e yarıyor. İsrail Suriye’de Esed rejiminin yıkılmasından çok memnun olduğunu belirttikten sonra bunu kutlamak için Suriye ordusuna ait ne kadar araç-gereç, mühimmat ve silah varsa savaş uçaklarıyla bombalamak suretiyle tamamını imha etti. Artık Suriye’nin İsrail’in saldırılarına karşılık verecek hiç bir savunma gücü bulunmuyor, maalesef.
Suriye’nin savunma gücünü ortadan kaldıran İsrail, 1967 yılında işgal ettiği Suriye sınırındaki Golan tepelerini de aşarak başkent Şam’a 20 km kadar yaklaştı. Suriye’nin Lübnan sınırını da işgal ederek iki ülke arasındaki bağlantıyı kesmiş oldu. Suriyeli muhaliflerin 27 Kasım sabahında başlattığı harekâtın aynı saatlerinde İsrail’in daha önceden Hizbullah ile yaptığı ateşkes anlaşması yürürlüğe giriyor ve İsrail-Lübnan sınırına Lübnan ordusu yerleşiyordu. Böylece İran-Suriye-Lübnan kanalıyla HAMAS’a yapılan yardımların önü kesilmiş oluyordu. Aslında Batı dünyası için Orta Doğu’daki ve hatta dünyadaki en önemli mesele “İsrail’in Güvenliği” meselesiydi. ABD’de 2004 yılında hazırlanan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile bölgedeki 23 ülkenin yönetim ve sınırlarını yeniden düzenlenmesi kararlaştırılmıştı. Bu plana göre bu ülkelerin sınırları da değişecek ve bölüneceklerdi.
Suriye, hem BOP içinde ve hem de Siyonizm’in Arz-ı Mev’ud sınırları içinde yer alması nedeniyle hedef tahtasına oturtulmuş ülkelerden biridir maalesef. Suriye’de Esed rejiminin devrilmesi ile neler değişecek? Suriye’de nasıl bir rejim kurulacak? Suriye halkının birlik beraberliği sağlanabilecek mi? ABD güdümündeki PKK/PYD/YPG güçleri silah bırakıp anlaşmaya yanaşacak mı? Şu anda Suriye’nin de facto devlet başkanı Cevlani/Colani ya da gerçek ismiyle Ahmet Hüseyin eş-Şara tüm dizginleri elinde tutabilecek mi? Daha önce ABD ve birçok ülke tarafından El-Kaide/Ennusra/IŞİD mensubu olması nedeniyle terörist ilan edip başına 10 milyon dolar ödül koydukları Cevlani’nin iktidarını kabul edecekler mi? Cevlani İsrail’in Suriye’deki işgaline karşı nasıl tavır alacak, gerekirse savaşmayı göze alabilecek mi? Tüm bu soruların şu anda cevabı yok, ancak TV ekranlarında Şam’dan, Halep’ten ve Hama’dan naklen Cuma namazı yayınları var sadece.
İslam dünyası adına bir umut kaynağı olan D-8 teşkilatının devlet başkanlarının katıldığı 11. Zirve Toplantısı 18-20 Aralık tarihlerinde Mısır’da gerçekleşti. Azerbaycan’ın da üyeliğe kabul edildiği toplantıda Gazze ve Suriye başta olmak üzere birçok konu görüşüldü. Prof.Dr. Necmettin Erbakan’ın 54.hükümetin başbakanı iken bin bir çaba ve emekle 15 Haziran 1997 tarihinde İstanbul’da kurduğu D-8,maalesef onun görevden ayrılmasıyla öksüz kalmıştı. Aralarında Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Endonezya, Malezya, Mısır Ve Nijerya’nın bulunduğu, bugün itibarıyla nüfusu 1 Milyar 200 milyonu geçmiş olan bu sekiz ülke görev dağılımı yaparak birlikte kalkınmayı hedeflemişlerdi. Bangladeş: Kırsal kalkınma, Endonezya: Yoksullukla mücadele ve insan kaynakları, İran: Bilim ve teknoloji, Malezya: Finans, bankacılık ve özelleştirme, Mısır: Ticaret, Nijerya: Enerji, Pakistan: Tarım ve balıkçılık ve Türkiye: Sanayi, sağlık ve çevre alanlarında çalışmalar yaparak hep birlikte kalkınmayı hedeflediler. Erbakan Hoca başlangıçta ekonomik bir teşkilat olan D-8’i aynı Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’nun sonradan Avrupa Birliği (AB)’ne dönüşmesi gibi siyasi bir birliğe dönüştürecekti. Siyasi birliğini kuran bu ülkeler ekonomik birlik yanında idari, askeri ve tüm alanlarda bir birlik oluşturacak, böylece küresel emperyalizmin sömürü çarklarını kıracaklardı. Birliğin ambleminde yer alan altı yıldız: Savaş değil, barış, Çatışma değil, diyalog, Çifte standart değil, adalet, Üstünlük değil, eşitlik, Sömürü değil, âdil düzen, Baskı ve tahakküm değil, insan hakları, hürriyet ve demokrasi ilkelerini temsil etmektedir.
İslam tarihinin bin 400 yıllık geçmişini incelediğimizde kazanılan büyük zaferlerin Müslümanların birlik ve beraberliklerini sağladıkları zamanlarda elde edildiğini görürüz. Yine bin 400 yıl içerisinde alınan mağlubiyetlerin de birlik ve beraberliğin bozulduğu zamanlarda alındığına şahit olmaktayız. Bedir Gazasından başlamak üzere Mekke’nin, Kudüs’ün, Mezopotamya’nın, İspanya’nın, Anadolu’nun, İstanbul’un ve Balkanların fethi Müslümanların güçlü ittifaklar kurdukları devirlerde gerçekleşmiştir. Asr-ı Saadet döneminden sonra Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde adil sultanlar, Müslümanları birleştirmiş, halkın refah seviyesini yükseltmiş ve halkının desteği ile büyük fetihler gerçekleştirmişlerdir. Adil bir yönetimden uzak sefahat hayatı yaşayan sultanlar ise Müslümanları bölmüş, halktan kopmuş ve düşman karşısında bozguna uğramışlardır. Yani dışarıya göstereceğimiz gücümüz içerideki adil yönetimle doğrudan alakadardır.
Siyonizm/Küresel Irkçı emperyalizm/Gizli Dünya Devleti, adı ne olursa olsun şeytani bir düzendir ve amaç dünyayı ele geçirerek insanlığı köleleştirmektir. Bu şeytani düzen karşısında duracak tek güç İslam’dır. Yani İslam’ın mensupları Müslümanlardır. Müslümanlar biraya gelerek birlik olurlar ve birbirlerine Yüce Rabbimizin tarif ettiği: ”bünyanın mersus -taşları birbirine kenetlenmiş bina” olurlarsa küfür cephesinin saldırılarını durdurabilirler, aksi taktirde birer birer küresel emperyalizme yem olacaklardır. Bu açıdan D-8 çok önemlidir. Toplantıdan öteye kararlar alınmalı ve uygulanmalıdır. Rabbim ümmetimize önce Kur’an ve ümmet şuuru sonra birlik ve beraberlik nasip eylesin. Amin.