Ünlü fizikçi bilim adamı, dahi Albert Einstein’ın ilkokul yıllarında iken derslerine giren bir ateist profesörün: “Eğer Tanrı varsa kötüdür. Her şeyi yaratan Tanrı olduğuna göre, o halde kötülüğü de o yaratmaktadır, buda demek oluyor ki Tanrı kötüdür.” Diye düz bir mantıkla yaptığı inkârcılığa, Einstein söz alarak özetle şöyle cevap verir: “Soğuk diye bir şey yoktur. Fizik kurallarına göre soğuk aslında sıcaklığın olmamasıdır. Karanlık diye de bir şey yoktur, karanlık aslında ışığın olmamasıdır. Kötülük diye de bir şey yoktur. Tanrı kötülüğü yaratmadı. Kötülük aslında insanın kalbinde Tanrı sevgisinin olmadan gerçekleştirdiği şeylerden ibarettir.” Diyerek onu susturur. Burada Einstein’ın üzerinde durduğu konu insanların kalplerinde Allah sevgisi ve korkusunun olup olmamasıdır. Yüce Allah’ın varlığına ve birliğine iman ederek O’na vereceği hesabı düşünenle düşünmeyen arasındaki fark doğrudan eylemlere yansımaktadır. İyileri iyi yapan Allah’a olan inanç ve bağlılıkları, kötüleri kötü yapan ise inançsızlıklarıdır. Allahü Teala bütün insanları fıtrat üzere tertemiz olarak yaratmaktadır. Fıtrata dışarıdan yapılan olumsuz müdahalelerle fıtrattaki saflık, temizlik, doğruluk, iyilik ve güzellikler kaybolmakta, zamanla onun yerini pis, çirkin ve kötü şeyler almaktadır. Bir Hadisi Şerifte de işlenen günahların kalbi kararttığı buyruğu da bu duruma işaret etmektedir. Kalbi tamamen kararan bir kimse fasık, zalim ya da kâfir olarak hiçbir doğru amelde bulunmamaktadır.
Işık yoksa karanlığın, sıcaklık yoksa soğuğun ortaya çıktığı gibi sevginin yokluğunda nefret, iyiliğin yokluğunda kötülük, doğruluğun yokluğunda sapıklık ve adaletin yokluğunda zulüm ortaya çıkacaktır. Yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak bulunan insan tüm bunlarla imtihan edilmektedir. Hak ve batılın mücadelesinde insanlığın ıslahı için çalışanlar olduğu gibi bir de ifsadı için çalışanlar vardır. Islah için çalışanlar başta peygamberler ve onların yollarından giden sadıklar, âlimler, veliler ve şehitlerdir. İfsad için çalışanlar ise şeytanın peşinden giden kötülüğün temsilcisi şeytani kötü güçlerdir.
7 Ekim 2023 tarihinden beri küçücük bir kara parçasında Siyonist katillerin işlediği soy kırımı hemen hemen bütün insanlık izlemektedir Sekiz milyar insanın yaşadığı, elli yedisi Müslüman olmak üzere iki yüzden fazla devletin bulunduğu dünyada sadece Güney Afrika hükümeti soykırımcı İsrail hakkında Uluslararası Adalet Divanına ve Ceza mahkemesine suç duyurusunda bulunarak dava açtı. Bu davanın üzerine bazı hükümetler de utanma pazarı davaya müdahil oldular. Çoğunluğunu çocuk ve kadınların oluşturduğu 50 binin üzerinde insanın katledilmesine seyirci kalan bu insanlığın fıtratı ne zaman ve nasıl bozuldu? Ne zaman iyilikler ortadan kalktı da meydan kötülüklere kaldı? İnsanlık bu vahim duruma nasıl düştü, ya da kendi halklarına rağmen bu işbirlikçi yönetimler nasıl iktidarda kalabiliyorlar? ABD’nin yeni başkanı seçilen Trump’ın tüm seçim vaatlerini unutarak Siyonizmin emrine girmesi aslında bizi pekte şaşırtmadı. Gazze’yi boşaltarak burada bir tatil beldesi kurmayı planlayan Trump tüm insani değerlerle alay edercesine bir de plajda kendisine partner olarak seçtiği aşağılık katille de tatil yapmayı planlıyor. Medeni! Batının düştüğü bu aşağılık seviye dünyada kötülerin egemenliğine işaret ediyor.
Günümüzde televizyon ve gazete haberlerinin önemli bir bölümünü işgal eden başta hırsızlık, dolandırıcılık, cinayet ve tecavüzler olmak üzere daha bin bir çeşit suça dayalı olaylar ülkemizin dört bir yanında artarak devam ediyor. Organize suç şebeke veya çeteleri yakalanmakla bir türlü bitirilemiyor. Başta İstanbul olmak üzere birçok ilde esnaftan haraç isteyen, fidyecilik yapan dükkânları soyan, telefon dolandırıcılığı yapan, uyuşturucu satan, sahte içki üreten, ihaleye fesat karıştıran, rüşvet alıp veren, tefecilik yapan, fuhuşla uğraşan ve kumar oynatan binlerce suçlu aldığı cezai indirimlerle ya cezaevinde dinleniyor ya da çıktıktan sonra yakalanana kadar dışarıda tekrar suç işlemeye devam ediyor.
Adalet mülkün temelidir. Yani devleti ayakta tutan adalettir. Adâletin sadece bir zıddı vardır o da “zulüm” dür. Çünkü adâlet bir düzenin ifadesidir. Düzen ya vardır veya yoktur; ikisinin ortası olamaz. Düzenin varlığı adâleti, yokluğu zulmü ifade eder. Yasaların uygulanmadığı ya da taraflı uygulandığı durumlarda adalet yavaş yavaş ortadan kaybolarak yerini zulme bırakır, yani adaletin ışığı kaybolunca yerini zulmet yani karanlık alır.
Yüce dinimiz zulmü yasaklamıştır. Din, dil, ırk, cinsiyet, sosyal statüsüne bakmadan herkesi adalet önünde eşit saymaktadır. Kur’an zulmedenlerin Allah’ın lânetini hak ettiklerini buyurur. Zâlimler, Allah’ın hidayetinden, inayetinden himayesinden ve sevgisinden mahrum olacaklardır. Zalim toplumlar, zulümleri sebebiyle helâke sürüklenmişlerdir. Zulmün helâk sebebi olması, onun toplumsal boyutta yaygın bir hal alması neticesindedir. Toplum zulme karşı duruş ve bir mücadele ortaya koyduğu sürece helâkten kurtuluş mümkündür.(1)
Tarih, toplumların inançları sebebiyle değil, zulümleri sebebiyle helâkına şahitlik etmekte, Kur’an da bunu doğrulamaktadır: “Nice memleketleri helâk ettik. Onlara azabımız gece uykusuna dalmışken yahut gündüz istirahat halindeyken gelmişti. Azâbımız kendilerine geldiğinde, “Gerçekten biz zalimler olmuştuk” demekten başka söyleyecekleri bir şey kalmamıştı. (A’raf Suresi 4-5.Ayetler) (2)
Çöküş sürecine girmiş olan bir toplumda egemen olan baskı bu alışkanlıkların bir ürünüdür. Lüks atmosferiyle çevrili bir toplumda, insanlar kolaylık ve konfora karşı bir sevgi geliştirirler. Bu da giderek manevî denetim mekanizmalarının ve toplumsal disiplinin gevşemesi sonucunu doğurur. Bu mekanizmalar gevşedikçe de halkın zulüm yapması, zayıf ve güçsüzlerin haklarına karşı insanlık dışı alçakça bir tavır benimsemesi daha da kolaylaşır.(3)
Zulüm bütün varlıklar için kötü, haksız ve ahlâksız bir eylem olduğu için affedilemez bir davranıştır. Her anlamda bir hak ihlâlidir. Allah zulme hem kendisi hem de kulları için razı değildir. Zalimler, hem dünyevî hem de uhrevî en ağır cezaları hak etmektedirler. Nitekim tarih zulümle hüküm sürülemeyeceği ve zalim toplumların helâk olmaktan kurtulamayacağını göstermiştir. Zulmedenler gibi zalimlere meyledenler, zulme sessiz kalanlar, mazlumları himaye etmeyenler de cezalara muhataptırlar.(4) Rabbim nefislerimizi hayırla ıslah eylesin, zulme düşmekten korusun, zalimlere fırsat vermesin, ıslahları mümkünse ıslah eylesin yoksa onları kahrü perişan eylesin. Âmin.
(1,2,3,4) İnanç, Amel ve Ahlâk Ekseninde Kur’an’da Zulüm Kavramı: Doç.Dr. Duran Ali Yıldırım