Eskiden Milli Gazete’den dolayı tanıdığımız Ekrem Kızıltaş, basınla ilgili düşüncelerini anlatırken, üç önemli olayı isimlendirilmiş şekliyle anlatıyor. İlginç oldukları için ben de yaygınlaşsın istedim. (Türk Basın Tarihi, 2018)
1- “İstanbul’da şu an üç tane boğaz köprüsü var, Marmaray’ı ve Avrasya’yı saymıyorum. Kimilerine göre bunlar gerdanlıktır, ama 1960’lı yıllardan itibaren ilk boğaz köprüsünün yapılma niyetine Türkiye’de karşı çıkan birçok insan olmuştur. Bunun içinde siyasi partiler vardır, akademisyenler vardır. Ama nihayet (proje) 1969’da kesinleşip, 1970’de temeli atıldıktan sonra 1973’te açılana kadar o dönemin çok satan gazetelerinden birisi ısrarlı bir şekilde Boğaziçi Köprüsü’ne hep karşı çıkmıştır ve diğer karşı çıkanların haberleri de daha çok o gazetede yayınlanmıştır. O gazete Milliyet gazetesidir. O dönemde Karacanların elindedir, yani henüz Abdi İpekçi öldürülmemiştir, 1979’da olduğu gibi ardından da Aydın Doğan’a satılmamıştır.
1970’te bu gazetenin Boğaz Köprüsü’ne bu kadar can siperane karşı çıkışının arka planında işte mesela Zap suyuna köprü yapmak varken kardeşim boğazda köprünün ne işi var? Şimdi bir tane yaparsanız, yarın ikincisini, sonra üçüncüsünü yapmanız gerekir gibi aslında neden karşı çıktıkları pek belli olmayan insanların çıkışları var.
Milliyet gazetesinin niye karşı çıktığı sonradan anlaşılır. Basit bir izahı vardır bunun.
Gazetenin sahibinin hanım arkadaşının Boğaz Köprüsü’nün Ortaköy’de ayaklarının olacağı yerde yalısı vardır. Dolayısıyla Boğaz Köprüsü’nün ayağı oraya yapılacağı için o yalı kamulaştırılmak durumundadır ve o hanım da bunu hiç istememektedir. Eh dolayısıyla erkek arkadaşından rica ettiği için de Milliyet gazetesi ki yani Türkiye’nin o dönemde en önemli gazetesi, aylarca Boğaz Köprüsü’nün yapılmasına karşı çıkmıştır, ama hiçbir zaman Ortaköy’deki ayaklardan birinin işte üzerine geleceği sebebiyle kamulaştırılan o yalıdan da hiç bahsedilmemiştir.
Dolayısıyla Türkiye’de gazetelerin, Türkiye’de yayın organlarının bir konuya odaklandıklarında, bir konuyla alakalı haber yaptıklarında aslında arka planda niçin bunu yaptıklarına dair fazla bir şey bulma şansımız olmayabilir. Arka planı öğrenmek de bazen bu olayda olduğu gibi yıllar sürebilir.”
2- “Günaydın gazetesi 1960’ların sonunda Türkiye’de ilk defa özel olarak getirilen ofset tekniğiyle basılan gazeteydi. Gelir-gider dengesi bozuktu, ama Libya lideri Muammer Kaddafi nedense Günaydın gazetesine destek olması gerektiğini düşünüyor ve mesela bu tahmini bir şey, aylık 200 bin, 300 bin dolar civarında ona harçlık gönderiyor. Buna karşılık Günaydın gazetesi de haftada bir, on beş günde bir Kaddafi’nin ne mükemmel bir lider olduğunu, Libya’ya ne güzel hizmetler yaptığını falan yansıtan manşetler atıyor ya da haberler yayınlıyor.
Kaddafi de büyük ihtimalle onu Libya’da işte Türkçe gazetenin örneğini alıp, yanına Arapçasını da verip halkına dağıtıyor. Siz değerimi yeteri kadar bilmiyorsunuz, bakın Türkiye’de bir gazete bile beni ne kadar net övüyor diyordur herhalde. Yani bir al gülüm ver gülüm hesabı vardı. Dolayısıyla o gazetenin bütçe problemi böylelikle hallediliyordu.”
3- “Tercüman gazetesi 1955’te yayına başlamış ve 1979 yılına kadar Türkiye’nin en güçlü gazetelerinden biri olmuştur. O gazetenin ayakta durma hikâyesinin arka planı biraz İran Şahı Rıza Pehlevi ile ilgili. Aynı şekilde o gazetede Şah Rıza Pehlevi konusunda bir takım haberler yapıyor. Bu arada da Şah Rıza Pehlevi de o gazeteyi görmek durumunda.”
Türkiye’deki gazetelerin -istisnaları hariç- hemen tamamı gelirlerinden çok fazla gider kalemine sahiptirler. Dolayısıyla gazeteler genellikle zarar ederler. Bizler de dışarıdan bakan insanlar olarak, vay gazeteye bak, ne fedakârlıklara katlanıyor deriz. Konuyu izah için de reklamın yeterli olduğunu, reklamdan kazandıklarını düşünürüz. Fakat bu işin içinde olanlar öyle demiyorlar. Kimseyi de kırmayalım ama yukarıdaki üç örneği de dikkatle düşünelim.
Takvim-i Vekayi’nin ilk yayın tarihi olan 1831 tarihini esas alırsak, aradan geçen 192 yıllık basın dünyamızda kim bilir ne çok hayret edilecek olaylar vardır.
NOT: Haftaya üç veya dört yaşanmış olayı daha yazacağım.