Avrupa’da gıda açığını gidermek için ülkemize tarım makineleri verilirken, bu makinelerin yerli üretimi için bırakın fabrika kurmayı, yedek parça üretimine bile izin verilmemiştir.
Avrupa gıdada yeterli hale gelince, bu alanda destekler kesilmiş, bu defa madencilik ve ham madde alanında ülkemiz kaynakları kullanılmaya başlanmış ama bir tane bile ileri işleme madencilik tesisi kurulmamıştır.
Mevcut sanayi tesislerimiz işlemez hale getirilmiş, uçak ve otomobil üretim girişimlerimiz engellenmiştir.
Avrupa maden işini de diğer ülkelerle çözünce, bu defa çalışacak insan sıkıntısı çekmeye başlamış, Türkiye bu defa Avrupa’nın mesleksiz, niteliksiz işçi kaynağı olarak kurgulanmıştır.
1950’den bu yana siyasilerimizin Sovyet korkusu yüzünden ülke olarak ABD ve Avrupa’nın siyasi ve ekonomik zulmüne katlanmak zorunda kaldık. Müttefikimiz Batı ama ne hikmetse ülkemizdeki tüm ağır sanayi tesisleri de düşman bilinen Sovyetler tarafından kurulmuştur!
Ülkemizde 1950’den bu yana ağırlıklı olarak muhafazakâr siyasetçiler yönetmiştir. Bu siyasilerin önünde her zaman iki açmaz var olmuştur. Birincisi, oy aldıkları tabanın refah talebi, ikincisi de ülkenin sahip olduğu yetersiz imkân ve kabiliyetlerdir.
Ülkenin imkân ve kabiliyetlerini ne zaman artırmaya çalışsalar sürekli sopa yemişlerdir. Bu sopalar, darbelerle ve ekonomik krizlerle olmuştur. Krizlerin sebebi uygulamalar mı yoksa uygulamanın zemini mi diye hiç sorgulama yapılmamıştır. Kolaylıkla suçlu üreterek işin içinden çıkmaya çalışmışlardır. Muhafazakâr politikacılarımız, onlara sopa atanların ve onları eleştirenlerin niye sopa attıklarını ve niye sopa yediklerini bir türlü anlayamamışlardır.
Gelişmiş ülkeler, ellerindeki sıcak parayı ve biriken fonları yüksek faizden az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere satmak için bilimsel dayanak yaptılar. Bu ülkelere akan milyarlarca dolar, gelişmekte olan ülkeleri kalkındırmadı, borca boğdu.
Boşuna dünyadaki teorilerle krizi çözmeye çalışmayalım. Öncelikle yapmamız gereken, krizin amacını ve aracını anlamaktır. Ancak bundan sonra iktisadi krizlerin nedenlerine yoğunlaşabiliriz.
Ülkemizdeki ağır sanayi, askeri teknoloji tesislerinin tamamı neden hep ABD ve Batılı ülkeler ile sorun yaşadıktan sonra kuruluyor? Çünkü bu çatışmalarla üzerimizdeki deli gömleğinden bir parça elimizi kurtardığımız an, olması gerekeni yapıyoruz da ondan. Kıbrıs çıkarmasında ABD’nin olumsuz tavrı ve ambargosu unutulur mu?
Ülkemizdeki iktisadi sorunun nedenleri yoktur, amaçları vardır. Bu amaç, özellikle ABD ve Avrupa’nın, ülkemizin sömürülecek pazar olarak kalmasını istemeleridir.
Üretim ekonomisinin ön planda olduğu ülkelerde döviz hareketliliğinin etkisi sınırlı olur. Bu yüzden doların Japonya ve Rusya’da döviz hareketliliğinin yaratacağı etki sınırlıdır. Temel fark bu ülkelerin üretim ekonomisi olmalarıdır. Ekonomisi ithalata bağlı ülkelerde döviz hareketliliğinin etkisi çok daha fazla olacaktır. Sonuç olarak üretimi yeterli olan ve doların yüksek olduğu ülkelerin Türkiye için örnek gösterilmesi rasyonel değildir.
Farklı düşüncelerin oluşmasına ve düşüncenin zenginleşmesine neden olan her farklı fikri olumsuz karşılamak yeni düşüncelerin ortaya çıkmasını engellediği gibi, siyasal ortamın çoğulculaşmasını da engellemektedir.
Dış faktörler etkileyici, iç faktörler belirleyicidir.
Türkiye her yıl ortalama % 7 oranında büyümeye devam etmeli ve bu büyümeyi istikrarlı bir biçimde ve uzun yıllar boyunca sürdürebilmelidir. Bu büyüme performansıyla ekonominin toplam büyüklüğü 2 trilyon doları aşmalıdır. Bunun sonucunda da genel işsizlik oranı % 3’e kadar düşürülebilir.