NEVZAT ÜLGER

BİLİM MALUMA TABİDİR

Çok duyduğumuz bir hüküm cümlesi; “İlim maluma tabidir.”

O zaman ilim nedir, malum olan şey nedir.

Din ile bilim arasında interaktif bir ilişki var şüphesiz. Tarihsel süreç içerisinde, özellikle Batı’da dinin bilimi, bilimin de dini etkilediği aşamalar vardır. Rönesans hareketi sonrası Avrupa da ki antik dünyanın bilimsel klasiklerine ilgi yeniden artınca, teoloji ve doğa bilimlerinde yeniden bir uyanış görmekteyiz.

Aristoteles’in “Gökyüzü Üzerine” ve Batlamyus’un “Almagest” isimli eserleri ile tanışan kilise, Avrupa’daki dini reformlar ve coğrafi keşifler gibi açılımlara rağmen kilise babalarının da etkisiyle Aristoteles’in Gökyüzü Üzerine adlı eserinde ortaya koyduğu ve Batlamyus’un Almagest’de geliştirdiği yer merkezli evren teorisini savundu ve bunu dini bir dogma haline dönüştürdü. Yani güneş ve diğer gezegenler dünyanın etrafında dönüyor tezi dini bir kabule dönüştü.

Kopernik güneş merkezli yeni bir model ileri sürerek hem yer merkezli astronomik modelleri hem de kendisini bu model üzerine inşa eden kiliseyi hedef almaktaydı. Yani dünya ve diğer gezegenler güneşin etrafında dönüyor tezini ortaya koyuyordu. Kopernik’in güneş merkezli evren modeli, kilise ile bilimin en önemli çatışma alanlarından biri oldu.

Kilisenin elinde maddi çıkar aracı olmuş, bu yanlış uygulamalar sonucu bilim baskı altına alınmış, özgür çalışma ortamı ortadan kalkmıştır. Din ile bilim arasındaki ilk meydan savaşı, güneş sisteminde güneşin mi yoksa dünyanın mı merkez olduğu konusundaki anlaşmazlık Batı’da çıkmıştır.  Kopernik ve Galileo’nin yaşadığı baskılar genelleştirilmiş, böylece din ve bilim birbiriyle çelişen, birbirine karşı olan iki rakip gibi görülmeye başlamıştır.

Aslında bilimle din birbiriyle çatışmaz. Çatışma daha çok, kişisel yorumları din olarak takdim edilen bir takım kabul ve değerlendirmelerle teori ve hipotezler arasındadır. Çünkü ilim maluma tabidir.

İslam bilimle çelişmez, çatışmaz. İslam, bilime karşı değildir, tam aksine insanları araştırmaya, düşünmeye ve bilmeye yönlendirir. İslâm, kâinatın tamamını âdeta bir kitap gibi kabul eder. Yani, kâinat kitabı diye bakar evrene. İnsan da bu kitapta bir kelimedir. Bütün ilimlerin konusu, bu kâinat kitabıdır. Kitap-Evren-İnsan.

İlimler bir bakıma bu kâinat kitabını tefsir etmekte, yani açıklamaktadır. Atomdan galaksilere kadar her bir cismin yapısında ve tâbi olduğu kanunlarda; yüksek ve derin bir ilmin, geniş bir kavrayışın, engin ve sonsuz bir düşüncenin, son derece hassas bir ölçü ve plânlamanın, gayet merhametli ve sanatlı yapılışın varlığı görülmektedir.

İslâm literatüründe, bilimde ne kadar çok ilerleme olursa, yani varlıklar hakkında ne kadar geniş bilgi sahibi olunursa, Allah’ın o kadar daha iyi tanınmış olacağı vurgulanır.

İlim” sözcüğü dinî referanslı kaynaklarda, “bilim” sözcüğü ise daha çok seküler metinlerde karşımıza çıkmaktadır.

Din ile bilim arasındaki uyuşmazlık, bir başka açıdan; tümdengelim ve tümevarım arasındaki çatışmadır. İnsanlık tarihi boyunca asıl soru, kâinatın nasıl var olduğu sorusu olmuştur. Kâinatın bir başlangıcı olduğu ve dünyanın hep var olduğu çatışması. Yaratıcıya inanmakla, yaratıcının olmadığı anlayışının savaşı, tahrif edilmiş dini anlayışlar nedeniyledir.

Kâinatın bir başlangıcının bulunması, yoktan var edildiğini, yaratıldığını gösterir. Yaratılmış olan ‘şey’in de bir “Yaratıcısı” olmalıdır.

Din, insanlığa huzur ve mutluluk getiren hayat tarzıdır. İddia edilenin aksine din, bilimin ortaya koyduğu gerçekler ile çatışmadığı gibi, insanları bilimsel araştırmalar yapmaya yönlendirir. Kur’an, birçok ayetiyle insanı yaratılan her şey üzerinde derin düşünmeye teşvik eder.

Dinin, Allah’ın yaratmasındaki detaylara ulaşma yolu olarak benimsediği bilimle çelişebileceği düşüncesi büyük yanılgıdır. Din ve bilim aksine iç içedir.

Bilim, detaylı araştırma ve ortaya çıkardığı bulgular vesilesiyle dinin açıklayıcısıdır. Bilim, belli bir düzenle yaratılmış olan kâinat, insan ve diğer canlılardaki yaratılış mucizelerini araştırır, din de bilimin bulgularından istifade eder. Yaratma sanatının delillerini görerek insanların, Allah’ın kudretini takdir etmelerine, O’na yönelmelerine vesile olur.

Son iki yüz yıldır, bilimin tanım ve kıstaslarını taşımayan, ideolojik ve siyasî yaklaşımlar, ya da bir takım ön kabuller ve metafizik değerlendirmeler bilim olarak takdim edilmektedir.

Diğer taraftan, din olarak yalnız Hıristiyanlık esas alınmakta, zaman içinde  o dine, din adına yapılmış bir takım şahsî kanaat ve yorumlar, dinin esası olarak algılanmaktadır.

 

BİLİM MALUMA TABİDİR

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin