NEVZAT ÜLGER

BİRAZ EKONOMİ BİRAZ TARİH

Toplum hem iktisat hem de ekonomi kavramlarını aynı anlamda kullanıyor. İktisat mı daha şümullü yoksa ekonomi mi sorusuna verilecek cevap biraz netameli.

İktisat Kurani bir tabir; “kıst”tan geliyor. Adalet ve doğruluk aynı kavramın karşılıkları. İktisat bizim metafiziğimizle, zihnimizle, medeniyetimizle ilgili.

Batı ekonomiyi tarif ederken; “kısıtlı imkânlardan sonsuz ihtiyaçları karşılama” bilimi diyor. Abartı tarifte başlıyor. Dünyada ne imkânlar yetersiz ne de ihtiyaçlar sonsuz. Ekonomi mizanla ve adaletle ilgili bir kelime değil.

Faiz ile iktisat birlikte anılamaz. Çünkü bünyeleri farklı. Gelirin adil dağılımı iktisadın konusu ama ekonominin konusu değil. Ekonomik gelişmede gelir dağılımı vardır ama uçurumlar meydana gelir, adil olmaz. Sermaye temerküzü açısından zulüm, ekonomide yatırım için olması gereken bir uygulamadır.

Ekonomide insan “homo ekonomicus” olarak alınır. Hâlbuki iktisatta insan ekonomi için değil, ekonomi insan içindir. Ne kadar da Batı’nın yönlendirmesine geliyoruz.

Bireyleri ve toplumları ekonomi silahıyla birleştiriyorlar ya da ayrıştırıyorlar. Buna da “küreselleşme” diyorlar.

Toplum olarak hafızamızı kaybettik. Bırakın sıradan insanı, üniversite bitirmiş, hatta edebiyatla uğraştığını söyleyen insanların kaçı divan edebiyatından, belki daha yakından Akif’den, Yahya Kemal’den, Necip Fazıl’dan, Nazım’dan kaç şiir veya kaç mısra ezbere okuyabiliyor.

Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Erol Güngör, Sezai Karakoç, İsmet Özel, İsmail Kara, Teoman Duralı, Necip Fazıl, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Erol Kılıç, Fuat Sezgin, Bediüzzaman, İbni Sina, İbni Rüşd, Maturudi, Yunus, Mevlana, İbni Haldun, Fuzuli, Nabi ve diğerlerinin herhangi üçü hakkında doyurucu olarak onbeş dakika aralıksız kaçımız konuşabiliyoruz? Hatta bir denemekte çok da fayda var.

Adam Çin’i haritada gösteremez ama Maocu, Adam Simith’i ve Luther’i bilmez ama kapitalist. Marks’ın Yahudi olduğunu bilmez ama Marksist. Müslüman kitlenin bölünmesini istiyordu Batı. Yer altı jargonuyla söylersek bir sürü “ayakçı” grubu.

Peki kültürümüz ve daha geniş olarak medeniyetimiz ne oldu? “Bir dokun bin ah işit kâse-i fağfurdan.”

Batı bin yıldır bizden kurtulmak istiyor. Çünkü onlara rakip olabilecek bir medeniyetin taşıyıcısı ve onu canlandırmaya aday tek ülke Türkiye ve tek rakip Türklerdir. Bizde bu kadar terör belasının olması bundan değil mi?

Üstüne üstlük, Türkiye Batı’ya iyice itiraz etmeye başladı. Evet, geçmişte Adnan Menderes de itiraz etmişti ama Necmettin Erbakan ile R.Tayyip Erdoğan’ın “imasız” itirazları Batı’yı çıldırtıyor. İkisi de üst aklın sinir uçlarıyla oynadılar. Çünkü bu iki lider hem toplumun her katmanı ile hem de İslam ülkeleri ile rahat irtibat kurdular. Ülkede yaşayan insanların önemli bir bölümü de onlara güveniyor ve destek veriyor. Batı’nın ellerinde tek kozları kalmıştı; darbe, terör ve savaş.

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz hep kalkınan ve gelişen bir ülkeye takılan çelmelerdir. Elbette hepsine de içerden piyonlar bulabiliyorlar. Ama silahlı, ama binişli (cübbeli), ama dinli, ama dinsiz, ama topçu, ama popçu, ama paralı ama siyasi. Neticede kendi emellerine uygun kimseleri bulabiliyorlar. Zaten onlar için de kasaya, masaya, nisaya, şana ve şöhrete düşkün insan gerekiyor.

Zaafı olmayan insanlar da gerçek Müslümanlar gibi satılmazlar. Ölçüsüz ihtirastan ve zaaftan korkmak gerekir.

BİRAZ EKONOMİ BİRAZ TARİH

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin