NEVZAT ÜLGER

HÜKÜMETİN GÖÇMEN POLİTİKASI DOĞRUDUR

Günümüz itibariyle dünyada 65 milyon insan göçmen olarak yaşıyor. Türkiye bu göçmen nüfusun 7-10 milyonunu bu ülkede misafir (ibate ve iaşe) ediyor. Bu ülkede göçmen olarak Suriyeli var, Afganlı var, Iraklı var, Somalili var, var var.

Bu kadar nüfusun Türkiye’de tutulmasının uluslararası baskıyla bir ilgisi olmakla birlikte, bu ülkenin ucuz iş gücüne olan ihtiyacı ile de yakın bir ilgisi var zannederim.

Hatırlayalım; 1960 yılından itibaren başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri gelişmemiş ülkelerden “göçmen işçi” talebinde bulunmuş, gelişmemiş ülkeler ve onların vatandaşları da bu isteğe bir lütuf gibi sarılarak milyonlar sayıda vatandaşlarını avrupa ülkelerine işçi olarak göndermişti.

Bu “Almancı” işçilerin yurtdışından gönderdikleri veya getirdikleri yabancı paralar da ülke ekonomisinin yer yer rahatlamasına vesile olmuştur.

Hatta 1970’li yılların sonuna doğru, ülkenin dövize olan ihtiyacını dünya finans piyasalarından karşılayamayan hükümet, bugünkü KKM (Kur Korumalı Mevduat) hesaplarına benzer olarak açılan Doçemark (Dövize Çevrilebilir Mevduat) uygulamasına başvurmuştu. Ancak 1989 yılında ödeme zorunluluğundan dolayı hesaplar ödenerek kapatılma aşamasında dönemin başbakanı Turgut Özal’ın ‘Dövize Çevrilebilir Mevduat’ (DOÇEMARK) hakkında söyledikleri önemliydi.  Milliyet Gazetesi’nin 17 Eylül 1989 tarihli haberinde başbakan uygulamayı ve ağır bilançosunu şöyle anlatmıştı:

“İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmaz. 1984-89 arasında bu ödemeleri yapmasaydık aile başına herkese 1 milyon TL para ödeyebilirdik. 9 bin ilave okul, 900 orta boy fabrika, 500 hastane ve 4 bin km otoyol daha yapardık. 100 bin insan iş sahibi olabilirdi. İşte geçmişin hatalarının bir topluma ne kadara mal olduğunun basit bir bilançosu budur.1970’li yıllarda o zaman kendilerini akıllı, uyanık sananlar böyle bir yol buldular. Tam 221 bankaya borçlandık ve Türkiye bunları ödeyemedi.”

Aslında yan tedbirler alınmış olsaydı KKM hesabının doğru bir tercih olduğunu da belirtelim. Bu işin finans yönü ve ayrı bir konu. Bizim bugünkü konumuz ise göçmen sorunu.

Hükümet neden bu göçmen sorununu muhalefetten farklı yorumluyor, acaba haklı mı, ona bakalım.

Avrupa artık “karanlık fabrika” işletmelerini gündemine aldı. İnsanın olmadığı yerde ışığa ihtiyaç yoktur. Batı, Endüstri 4.0 teknolojisi ile fabrikalarında insan çalıştırmak yerine robotları kullanıyor. Canlı işçiye olan ihtiyacını asgariye düşürmüş vaziyette. Üretimlerini Çin’den tekrar Avrupa’ya taşımalarının ana nedeni bu endüstri 4.0 teknolojisini devreye almış olmalarıdır..

Olayın ikinci perdesinde de Batı, insana dayalı emek-yoğun üretimleri Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere havale ediyor. Beyaz eşya imalatı, otomobil imalatı, tarımsal üretim hep bu kategoriye giriyor.

Emek-yoğun işte işverenlerin en önemli sorunlarından biri de istihdam edilen işçilerin işverene maliyeti olduğuna göre, sigortası ve vergisi olmayan işçiler en makbul işçi anlamına gelmektedir. Yani vasıfsız işler için kişi başına giydirilmiş ücretle toplam maliyet olarak 16-17.000 TL ödemektense, 7-8.000 lira ödemek daha karlı bir iştir.

Cumhurbaşkanı bu konuda; “ABD ve AB ülkeleri bu yolu kullanırken, bizim neyimiz eksik” diye muhalefete gönderme yapmaktadır.

Bu ülkede her yıl bir milyon nüfus artışı olduğunu ve bunun için de her yıl 600 bin kişiye yeni iş imkânı ve 350 bin yeni konut gerekmektedir. Unutmayalım; bu ülkede sivil işgücü arzı 35 milyondur. Türkiye yerli işgücü arzının massedilmesini; Batı’nın gelişmekte olan ülkelere bıraktığı emek-yoğun üretim alanları ile oluşan sektörler aracılığıyla çözüyor uzmanlara göre.

Dikkat edilmesi gereken konu; işsiz olan insanların gelir elde edemiyor olması nedeniyle, özellikle genç nüfusun yer altı ekonomisine ve mafyalaşmaya hizmet edeceği devamlı göz önüne alınmalıdır. Yoksulluk bir suç etmeni olmamasına rağmen, gelir dağılımındaki adaletsizliğin beraberinde bazı sosyal problemler doğuracağı artık bilimsel yollarla ispatlanmıştır. Onun için yeni iş alanları açıp çalışma yaşındaki insanları bu alanlarda istihdam etmek gerekir. Yani “yatırım-istihdam-üretim-ihracat –kalkınma” formülü hızla ve artarak işletilmelidir.

Bu göçmen işçiler zamanla elbette ev ve işyerleri satın alacaklardır. Bunda yadırganacak bir durum olmaz. Kaldı ki; ne satın aldıkları evleri, ne de işyerlerini memleketlerine götürmek şansları da yoktur. Hangi “Almancı” Avrupa’da satın aldığı evi ve işyerini Türkiye’ye getirmiştir? Biraz izan!

Bu işin riskli tarafları var mıdır? Evet bazı riskleri vardır. Bu riskleri dünya nasıl hallediyorsa biz de öyle hallederiz diyor yetkililer.

En büyük problem kültürler arasında geçişler olurken, olumlu olduğu kadar olumsuz kültürlerin de gelmesinin riskleri üzerine tahminler yapılmaktadır. Bu riskin çözümü için de yerel yönetimlere büyük görev düşmektedir. Çünkü konu ile ilgili yapılacaklar bilinmektedir.

HÜKÜMETİN GÖÇMEN POLİTİKASI DOĞRUDUR

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin