NEVZAT ÜLGER

İKTİDAR OLMAK İSTİYOR MUSUNUZ, İSTEMİYOR MUSUNUZ?

Muhalefet sürekli eski Türkiye’yi yaşıyor. Yani kafaları; baskı gruplarının, medyanın, STK’ların çok baskın olduğu, gerekirse zor kullanıldığı günlerde kaldı. Türkiye değişti ama muhalefet bu değişimi iyi okuyamadı. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nde ittifaklar artık kaçınılmaz bir olgu haline geldiği için, hiçbir parti yalnız başına belirleyici olamıyor. İttifaklardan uzak durarak yalnız başına hareket eden siyasi partiler seçimde başarı kazanma şansını zor yakalayabilirler.

Yalnızca hükümeti devirme anlayışı tek başına bir “vizyon” değildir. Muhalefetin ülkeyi nereye, hangi şartlara taşıyacağını topluma çok net olarak anlatması gerekir.

Onlar hala, “kendimizi halka iyi anlatamadık” modunda kaldılar. Aslında halk onları iyi anladığı için onlara rey vermedi.

İktidar İHA’larla, SİHA’larla gurur duyuyoruz diyor. Demek ki muhalefetin de kendisine major bir konu bulması gerekir.

2002 öncesindeki Türkiye’de her siyasi partinin öne çıkardığı spot ifadeleri vardı. Bu ifadelerin geçtiği yer neresi olursa olsun, hangi ağızdan çıkarsa çıksın, toplum bu cümlelerin esas sahiplerini hemen tanırdı.

Ecevit, “Ne ezen, ne ezilen, hakça bir düzen” diyordu. Gerçi bir ara tehlikeli replikler de kullanmadı değil. “Toprak işleyenin, su kullananındır” gibi.

Demirel, “Büyük Türkiye” söyleminin içeriğini elektrikle, barajla, köprüyle, kalkınma ile dolduruyordu. Bu anlamda Demirel; Türkiye’yi tarım toplumu anlayışından sanayi toplumu anlayışına taşımıştı.

Erbakan, “Adil Düzen” söylemini, “önce ahlak ve maneviyat”la renklendirirken, ağır sanayi konusunu ülke gündemine yerleştirmeyi başarabilmiştir. Erbakan, dindar kitleyi iktidarla tanıştıran değil, bizzat iktidara taşıyan liderdi.

Türkeş, “Tanrı Türkü korusun” diyerek Türkçülük akımını güncelliyordu.

Günümüz Türkiye’sinde de, düşüncelerini ve ideallerini spot hale getirememiş siyasi partilere iktidar şansı pek verilmiyor. DEVA’nın, Gelecek Partisi’nin spot cümlelere ihtiyacı olduğu gibi, Saadet ve Yeniden Refah partilerinin de ya mirası bölmeye ya da kendilerine ait bir kulvar oluşturmaya ihtiyaçları var.

Geçmişte AK Parti, (diğer faktörler bir yana) 28 Şubat olayının muhtemel sonrasını topluma çok iyi anlattığı için kuruluşundan hemen bir yıl sonra iktidar oldu. Hem dindar kesim üzerinde, hem de düşüncelerini anlatmakta sürekli tehditle karşılaşan kesimler üzerinde çalıştı ve buradan olumlu sonuç alarak iktidar oldu.

28 Şubat döneminde yıpratılan –laik kesimin tabiri ile- dindar kitleyi, AB taraftarlarını, kültürel zeminde yaşayan insanları, başörtüsü baskısına maruz kalmış gençleri ve aileleri kendisine inandırarak yanına çekmeyi başardığı için iktidar oldu.

Keza Refah Partisi, 1995 seçimlerine giderken, kaliteli yaşayışla kalitesiz yaşayış arasındaki yaşam farkını, kalkınma ile geri kalma arasındaki farkı, inanç ve düşünce özgürlüğünü topluma iyi anlatıp, çözümün kendinde olduğunu ikna edici bir üslupla topluma anlatabildiği için, belli güç odaklarına ve İstanbul sermayesine rağmen iktidar olabildi. O günden beri de dindar kitle iktidar oluyor Türkiye’de.

Bir kitle hala, “Dindarlar, kurucu kadroya sıcak bakmıyor” repliğini tekrarlıyor. Oysa bu kitle de artık, “Dindar kitlenin devletle ilgili olumsuz bir düşünce ve tavrının olmadığını” görmesi ve anlaması gerekir. Devletle problemi olanlar; “Ülkenin parçalanmasını isteyen ayrılıkçı gruplardır.” O nedenle adına laik kesim denilen grubun da, kendi düşüncelerini yeniden gözden geçirerek, laikler-dindarlar ikileminden çıkmaları gerekir.

30 yıl önceki CHP’lilerin laiklik yüzünden cenazelerde bile saf tutmadığını hatırlayanlar, CHP’li İstanbul belediye başkanının seçim kampanyasına Eyüp Sultan’da namaz kılıp, Arnavutköy’de taziye çadırında Kuran okuyarak başlamasını iyi anlamalıdırlar.

Birileri rahatsız olsalar da, ortak paydanın artması, ülkede refah ve huzurun arttığına işaret eder.

“Millet İttifakı” dağılmış olsa da, özellikle büyük ortağın, ileriye dönük düşüncelerini değişen dünya ve ülke sosyolojisine göre yeniden gözden geçirerek büyük resimle örtüşür duruma getirmesi gerekir.

Farklı düşünmekle, aykırı düşünme arasındaki farkı görmelidirler artık.

 

İKTİDAR OLMAK İSTİYOR MUSUNUZ, İSTEMİYOR MUSUNUZ?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin