HTŞ’nin dünyaca kabulü artıyor. Terör örgütü olarak tescil edilmiş olmasının geçmişte kaldığı düşüncesi güçleniyor. Batı’da da kabul görüyor. Batılı ülkeler Ahmet Şara ile görüşmak için adeta kuyruk oluşturuyorlar.
HTŞ’nin ılımlılığı gittikçe netleşiyor. Türkiye’nin bundaki rolü daha belirgin hale geldi. Suriye sorununda en etkili ülkenin artık Türkiye olduğu bir gerçektir.
HTŞ’nin değiştiğini görmek için HTŞ’nin yaptığı bu açıklama önemlidir:
“Kişisel özgürlüklerin herkes için garanti altına alınması gerektiğine inanıyoruz. Bireylerin haklarına saygı göstermek, medeni bir ulus inşa etmenin temel taşıdır. Bu çerçevede, kadınların giyim ve görünüşleriyle ilgili herhangi bir müdahale veya talepte bulunulması kesinlikle yasaktır.”
“Suriye’yi yönetmek için devrimci zihniyetten devletçi zihniyete geçilmesi” ve “sürdürülebilir istikrarın sağlanması için ülkenin hukuk ve kurumlara dayalı bir devlet kurması gerektiğini” söylemesidir.
“Suriyeli Kürtler kardeşimizdir, ancak ordunun dışında silahlı gruplara izin vermeyeceğiz. Suriye topraklarının Türkiye gibi ülkelere karşı kullanılmasına da müsaade etmeyeceğiz”
Aman dikkat; Trump’ın Yahudi lobileriyle iç içe Evanjelik-itikadî bağları, İsrail’e sınırsız angajmanı, hatta PYD’ye de angajman ifade eden söz ve davranışları biliniyor. Unutmayalım, Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapan Tramp’tır.
Trump, ABD’deki gelecek seçimleri kazanabilmek için ülkesindeki Siyonist mekanizmanın desteğini almak istiyordu. Bu amaçla dikkatini Ortadoğu coğrafyasına çevirerek mevcut sorunları burada en büyük sorun olan İsrail’i, İsrail’in lehine olacak tarzda çözmeyi ve Ortadoğu’da yeni bir yapılanmayı gerçekleştirmek istiyordu. Bunun için 15 Eylül 2020 tarihinde ABD’de BAE ve Bahreyn ile İsrail arasında “İbrahim Anlaşması” adı altında bir anlaşma imzalanıyor. İbrahim Antlaşması’nın imzalanması ile ilgili olarak antlaşmanın muhtevası bütün boyutları ile açıklanmış değildir. Gizli maddelerin olup olmadığı bilinmemektedir.
Bu anlaşma; Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmiş, ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımıştır.
Yapılan antlaşmaya İbrahim Antlaşması denmesinin özel bir anlamı ve mesajı var. Böylece üç semavi dine de pencere açıyor. Antlaşmada üç semavi dinde ortak payda olarak yer alan Hz. İbrahim peygamberin isminin kullanılması ile antlaşmaya karşı çıkmak isteyen Müslümanların ve Hıristiyanların önü kesilmek istenmiştir. Oysa İbrahim peygambere Yahudi inancında yüklenen anlam ile Kur’ân’da yüklenen anlam birbirinden farklıdır.
İbrahim Antlaşması, Filistin meselesini unutturma ve Filistin’i ilhak ederek işgal etme ve Filistin devletini yok etme operasyonunun kilometre taşıdır.
İbrahim Antlaşması, İsrail’in Filistinlilere karşı tavizde bulunmama kabiliyetini daha da güçlendirmiş, hatta zulüm yapmada elini kuvvetlendirmiştir.
İsrail yönetimi zulmüne; “yerleşimci” adı altında getirdiği göçmenleri silahlandırarak Filistinlilerin mallarına, mülklerine el koyarak, onları göç ettirerek, İsrailli göçmenlere yeni yerleşim bölgeleri inşa ederek Batı Şeria’yı paramparça ederek; işgal altındaki ve mülteci kamplarındaki Filistinlileri vatandaşlık haklarından, özgürlüklerinden mahrum bırakarak ilhaka gayri resmî bir şekilde devam etmiştir.
İsrail Suriye’deki rejimi kendisi ile hesaplaşmaya çağırıyor. Aynı İsrail Suriye’nin stratejik 300’den fazla hedefini vurdu. Birkaç gün önce de Tartus’a saldırdı ve Tartus Limanını vurdu. Daha önce de Lazkiye limanına saldırmıştı.
Golan’ı ve Cebel-i Dürz’ü işgal etti. ABD’deki Siyonistler, şimdi İç savaş döneminde Suriye’den ayrılanları bulup, onları eğit-donata aldılar ve Suriye’ye diasporanın dönüşü ile birlikte geldikleri bölgelere göndermeye hazırlanıyorlar.
Aynı lobi, İsrail hükümetini, FKÖ içindeki bazı grupları silahlandırıp eğitip donatarak, FKÖ içindeki ve batı Şeria’daki yerleşim bölgelerindeki ve kamplardaki İslami unsurları yakalamaları için bir operasyon gücü oluşturmaya davet ediyor.
Gazzeli’lerin bir kısmını Suriye’ye göndermek için bir planı hayata geçirmek için de çalışan bir grup var. Bu başarılırsa, Gazze’deki radikal İslami gruplara karşı da FKÖ içindeki bazı grupların görevlendirilmesi söz konusu olabilir.
Suriye’de daha oluşmakta olan yönetim konusunda birileri üzerinden bir takım konuları tartışmak yerine, önce bu büyük tehlikeye dikkat çekmek gerek. Sanırım bazı konularda karar vermek, kim kimdir görmek için henüz çok erkek.
Elbette Suriye’deki rejim için, mevzuat, yargı, siyaset ve bürokrasi çok önemli. Bunlar oluşturulurken mutlaka yanlış işler, yanlış adamlar da göreve gelecektir. Önemli olan bunları tespit edip zamanında ayıklayabilmek.
Türkiye’nin rehberliğinde yeni yönetim güzel işler başaracaktır.