NEVZAT ÜLGER

“MİLLİ VE YERLİ” SÖYLEMİ EROL GÜNGÖR’E AİTTİR

Erol Güngör (1938-1983) İslâm öncesi etnik kimliğin ürettiği kültürle, İslâm ve İslâm düşüncesini, Malazgirt Zaferi sonrasında Anadolu’da oluşan fikir ve millet hayatıyla “doğrudan” münasebet kuran bir ilim ve düşünce adamımızdır. “Batı’yı okumaya ve anlamaya çalışan, modernleşme sonrası düşünce ve siyasi hayatımızı takip eden, milliyetçi, İslâmcı, sosyalist, liberal, muhafazakâr eğilimleri izleyen, bilhassa milliyetçi ve İslâmcı düşünce ile dünyayı anlamaya çalışan, Cumhuriyet ile zuhur eden kültürü ve siyaseti gelenekle kıyaslayarak önemli terkipler gerçekleştiren bir aydındır.”

Güngör’ü milliyetçi yapı içinde farklı kılan onun, öncü fikir adamları olarak kabul edilen insanların hatalarını dile getirişi, milliyetçiliği siyasetle daraltmamasıdır. Güngör’ün bünyesinde yer aldığı milliyetçi camiada, Türk modernleşmesi eleştirisi, İslâmî hareketleri okuma biçimi ve İslâm eksenli sorun tespiti mütefekkir kimliğini güçlendiren bir duruştur.

Batı düşünce birikimine “mesafeli” yaklaşımının ardından “İslâm’ın Bugünkü Meseleleri” gibi bir kitabı ortaya koyması dikkate değer doğrusu.

Güngör, Batı’yı, postmodern ve neoliberal değerleri de göz önüne alan yönü nedeniyle daha çok Nurettin Topçu orijinli “Anadoluculuk” anlayışı üzerine bina ettiği milliyetçiliği, pozitivist anlayışın karşısına ve zeminine dini bilgi, sezgi ve ilhamı koydurur. Bu onun hadiselere bakış açısında devlet ve ideoloji kadar toplumu, kültürü, insanı önemsediğini gösterir.

Erol Güngör, modernleşmenin özellikle Türkiye’de Tanzimat’tan bu yana siyaset ve devlet eksenli uygulanan “tepeden inmeci”, toplumu biçimlendirmeye yönelik çalışmalara karşı birey ve toplumun kültürü üzerinden olaylara yaklaşır.

Klasik ve geleneksel değerler yanında, çağın getirdiklerinin devlet ve kamudan çok insan ve toplumda kültür hâline dönüşmesine ehemmiyet verir. Çünkü kalıcı olan insanın, toplumun değerleri, yeniyi, hatta geçmişten miras kalanı kabullenmesidir. Ana tema; “insanı yaşat ki devlet yaşasın.”

Erol Güngör, modernleşmeye, dine, aydınların savunduklarına, ideolojilere halkın meşruiyet vermesi, kültür hâline getirmesi üzerinden yaklaşır.

İslâm ve laiklik meselesinde Güngör’ün daha kabul edilebilir, ideale yatkın görüşler serdettiği yaklaşımlarının arkasında bu ucu açık kültür yaklaşımının ve toplumculuğun etkisi büyüktür.

1960’larda başlayıp, 2013’teki Gezi olayları sonrasında yeni bir mahiyet kazanarak “milliyetçilerle  İslâmcıları” buluşturan “yerli-milli” anlatısının tam anlamıyla prototipi Erol Güngör’dür. Bu anlamda “yerli ve milli” mottosunun orijini Erol Güngör’dür diyebiliriz.

Herhangi bir ideolojiyle sınırlandırılamayan, farklı kesimlere açık yazı ve hassasiyetleri, millî-yerli düşünce tezlerinin hemen tamamını savunup kendi döneminde güncelleyerek çeşitlendirmesi onu milliyetçiliğin ideologu şeklinde tanımlamayı sağlar.

Batı kültürünün; dil, din, ahlaki pek çok sahada Türkiye’yi işgalini özellikle sol aydınlar eliyle gerçekleştirdiğini dile getirir.

1960 sonrası tercümelerin, İslâm ülkelerinden gelen yayınlardan çok komünist klasiklerin ülkeye girişine muhalefet ederken, Türkiyenin sorunlarının Marx’a, Lenin’e, Stalin’e, Mao’ya başvurmadan çözülmesi gerektiğinde ısrar eder.

Tüm yerli-milli aydınlar gibi, komünizm, dışarıdan gelen ideolojilerin, hazır kalıpların bize uymayacağını, sorunlarımızı çözemeyeceğini savunur.

Kuvvetli bir maziye sahip olduğumuz, millî kültürümüzde kesintiden çok devamlılığın esas olduğu, toplum, devlet ve dinî alanlarda bu sürekliliğin korunması çabası “yerli ve millî” olmak demektir.

Yerli ve millîliğe karşın “İslâm medeniyeti niçin geri kaldı?” sorusu üzerinden düşünce pratiği geliştirir.

Beka kaygısı yerli ve millîlikle beraber yürür. “Ezelden ebede” geçmek Türklerin kızıl elmasıdır.

Millî şuur kavramı, “millî ve yerli” düşünce için mutlaka gereklidir. Millet hayatı içinde doğmuş ve millî değerleri benimsemiş kişilerin bu millî şuuru gençlere “aktarması” gerekir. “Millî ve yerli” biraz da sonrakine intikal ile gelecek kuşaklara bu mirasın taşınmasıyla mümkündür. Bu uğurda memleket ve millet için sorumluluk almak, vazife ahlakı ve millî şuur kapsamına girer.

Millî-yerli tutum, ülkeyi, milleti, değerleri koruma ekseninde kendini şekillendirirken ülkenin ve milletin menfaatini esas alır.

Komünizme karşı çıkmak Batı’yı, Batı kurumlarını sorgusuz kabullenmek manasına gelmez. Ancak Türkiye için “uluslararası siyasi organizasyonların hangisi faydalıysa o alınır” yaklaşımında “temel değerlere uygunluk” esas alınmalıdır. Devletin evrensel formlarına uygun hareket edilmesi “bu ülkeye komünizm gelecekse biz getiririz” tepeden bakışı gibi düşünülmemelidir.

“Millî ve yerli” düşünme; grup menfaatinden ziyade “millî menfaatler”e bağlı olursa,  “ne din düşmanlarının ne de din tüccarlarının” sahte görüntüleri insanları aldatamaz.

“MİLLİ VE YERLİ” SÖYLEMİ EROL GÜNGÖR’E AİTTİR

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin