NEVZAT ÜLGER
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. YAZAR
  4. OKU VE DÜŞÜN

OKU VE DÜŞÜN

Bir millet, bir devlet ve bir vatan olduğumuzu Çanakkale’de, Anadolu’da, Trakya’da ve Güney’de dünyaya göstermiştik. Bu bir hamaset cümlesi değil elbette. Hangi Batı ülkesinin bir Gelibolu’su var? Kaç ülkede Sarıkamış gibi bir destan var?

Bu savaşları yapan komutanlar hep 19. asrın ikinci yarısından itibaren açılan okullarda yetişmiştir. Enver Paşa, Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir hep aynı okullarda yetişmişlerdir. Sonradan yaptıklarına bakınca hepsinin de hem tarihi hem de iktisadı iyi bildiklerini anlıyoruz. Ortadoğu ve Balkan coğrafyasını en az İngilizler kadar biliyorlar. Müthiş bir adam tanıma yetenekleri var, kimi nerede istihdam edeceklerini biliyorlar.

Mesela Almanya ile yapılan ittifakın, ne Rusya’ya ne de İngiltere ve Fransa’ya karşı fayda getirmeyeceğini gören Mustafa Kemal İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden ayrılıyor ve bu ayrılık Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolda kendisine avantaj sağlıyor. Cumhuriyet döneminde bir defa savaş yaşadık; Kıbrıs Savaşı. 20 Temmuz 2024 tarihi itibariyle bu zaferin 50.yılını kutluyoruz. (1974) Türk askerinin düzen kurmada ne kadar mahir olduğunu Kıbrıs Çıkarması’ndan sonra bütün dünya gördü. Kıbrıs’a yerleştirilenler, dönmeleri için bir nedeni olmayan insanlardan seçilseydi, durum şimdi daha farklı olurdu diye düşünüyorum.

1923’ten itibaren, 1. İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar uyarınca sanayinin gelişmesi için bugün adına teşvik dediğimiz korumacılık tedbirleri uygulanmaya başlandı. Nitekim kısa sürede ülkenin üç beyaz ve üç siyah problemi çözüldü.

İnsanlar çoğunlukla köylerde yaşıyordu. 1923 yılında nüfusun %90’ı köylerde, yüzyıl sonra nüfusun %90’ı şehirlerde yaşıyor. Bu dengeli bir oluşum mu?Tarım toplumuyduk ve dış baskılarla birlikte, girişimci eksikliği, sermaye kıtlığı ve sanayi kültürünün olmaması tarım toplumu hikâyemizi 1960 yılına kadar devam ettirdi. Şehirleşemeyen toplumlarda sanayi de gelişmez.

1950 yılında dünya çok değişti ama Türkiye’deki değişim sınırlı kaldı. Kırsaldan şehirlere göç sonucunda belediye teşkilatı bulunan yerlerde tüketim arttı ve buralarda yeni bir “taşra burjuvazisi” meydana geldi. Az sayıda doktor, az sayıda mühendis, az sayıda avukat ve serbest meslek mensubu vardı. Bunlarda o yıllarda oldukça itibarlı insanlardı.

1960 sonrasında kurulan Devlet Planlama Teşkilatı hem sanayileşme yolunda rehberlik yaptı, hem de nereye hangi yatırımın yapılacağına karar veriyordu. Ancak 20 yıllık süre boyunca sadece TÜSİAD üyeleri devletin imkânlarından faydalanıyordu. Turgut Özal ülkedeki sınırlı sayıdaki seçkin ailelerin sayısını 1983 yılından sonra oldukça artırdı.

Turgut Özal’ın hükümete gelişinden sonra gelirin tabana yayılması anlamında teşvikler Anadolu’nun her iline dağıtıldı. Bütün köyler elektrikle aydınlanınca, köylerde her evde beyaz eşya kullanılmaya başlandı. Bu durum fabrikaların üç vardiya çalışması ve istihdamın artması demekti. 2002 yılında iktidara gelen AK Parti hükümetleri de bu politikayı benimseyince Anadolu sanayileşme yolunda önemli mesafeler aldı.

Sanayi Devrimi, “Tarım Devrimi”nden sonraki en büyük ikinci iktisadi devrimdir.

MÜSİAD üyeleri Afrika’ya ve Ortadoğu’ya açılma konusunda bir hayli mesafe alınca, hem iş insanları hem de ülke kazanmaya başladı. Günümüz itibariyle Türkiye 194 ülkeyle ticari ilişkileri olan bir konumdadır.

Ancak bazı şeyleri hızla aşmamız gerekiyor. İnsanlar hala bütün eğitimleri boyunca doğdukları yerde okuyorlar, dolayısıyla da düşünce adamı çıkaramıyorlar. Kasaba insanının önemli dünya görüşü kazanması mümkün olmaz. Düşünceler evrensel olduğu oranda ülkelerine değer katarlar.

Süleyman Demirel’in, Turgut Özal’ın ve Necmettin Erbakan’ın en önemli avantajları belki de İTÜ’de okumuş olmalarıydı. “Barajlar Kralı” ülkenin ziraatına nefes aldırdı, ülkenin elektrik problemini çözdü. Erbakan’ın hedefi şimdilerde daha rahatlıkla ifade edildiği gibi, “Büyük onurlu Türkiye ve mutlu halk” hedefiydi. Özal, dünya haritasında Türkiye’yi görünür kılan adamdı.

Geçmiş dönemlerde birçok değerli insanımız gerekli yerlerde istihdam edilemediler. Nurettin Topçu onlardan sadece biridir. Halbuki ülkedeki yetenekli ve zeki insanları değil, beceriksiz ve vasat seviyedeki insanlar elenmeye tabi tutulmalıdır. Her dönemde birden fazla Hasan Celal Güzel’ler ve Adnan Kahveci’ler olmalıdır.

OKU VE DÜŞÜN
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin