NEVZAT ÜLGER

SON ON YILDA DÜNYA

Yaşanan krizleri aşmak için çalışmalar var ama sonuç yok! Tespit ve temenniler var ama henüz sadre şifa olamadı.

Son on yılda dünyada gelir dağılımı son derece bozuldu.

Yönetimler de toplumdan gelecek aykırı sesleri azaltmak için baskıcı yöntemlere başvurdular.

Önümüze koca bir soru geldi; “Daha fazla üretim mi, daha fazla demokrasi mi?” Sanki ikisi aynı anda olmuyormuş gibi sopa ve havuç oyunu oynanıyor. Özgürlüğü sınırlı olan büyüme modelleri topluma artı değer katmazlar.

Terör örgütleri dünyada birçok devletten daha güçlü hale geldi. Hatta bir kısım devletlerin yönetimlerinde oldukça etkilidir.

Göç hareketleri 1945 yılından sonra şimdilerde en yüksek seviyeye çıktı. İçişleri Bakanımız dünyada 300 milyon göçmen var diyor.

Enerji kaynakları değişikliğe uğrayarak, daha çok yenilenebilir enerjiye yöneldi ülkeler. Türkiye bu konuda önemli adımlar attı.

Bütün dünyada merkez bankalarının “özerk” yapıları değişikliğe uğruyor.

Ve… Kapitalizm büyük bir korku yaşıyor. Ne Rusya-Ukrayna savaşı, ne de Filistin halkına yapılan alçakça saldırılar bu korkuyu gizlemeye yetmiyor.

1980 yılından beri “neoliberalizm” uygulandığını söylüyorlar ama özel sektör bir büyürken, devletler üç büyüyor. Yaşasın dolaylı vergiler. Şimdilerde yeni sistemler aranıyor.

Aman kayıt dışına dikkat. Bilindiği gibi; siyasette kayıt dışılık, sandık dışı hareketleri, ekonomide kayıt dışılık mafya ve kara parayı, dinde kayıt dışılık da FETÖ’vari yapılanmalara davetiye çıkarır.

Zaten ürkek olan sermaye, iyice ürkek hale geliyor. Yönlendirici bakış tabandan değil, tavandan geliyor. Bu durum sivil toplum kuruluşlarının renklerinin iyice sarardığını gösteriyor.

Yeni bir şey söylenirse veya bazı şeylere itiraz olursa, karşılaşılacak klişe söylemler hazırdır:

-O işler senin bildiğin gibi değil, senin bilmediğin şeyler var.

-Bu işi akademisyenler çözmelidir. Yeniliklere/içtihatlara giden yollar kapalıdır.

-Fazla aşırılığa kaçma.

-Zaten Batı’nın çöküşü yaşanıyor.

Birçok ülke Adam Smith’i aşamadı. 18.yüzyılın sonunda başlayan “Batılılaşma” hareketlerine rağmen, eğitimdeki değişikliklerin içinde1850’den beri “düşünce” dersimiz yok.

Basının tarifi farklı olsa da bütün dünyada basın organları, hükümetleri yaşatmak için çalışıyorlar. Yerel yönetimler bireysel sermaye birikimlerinde önemli roller oynuyor.

Yeni kapitalistleşen, ancak varlık-kültür dengesini kuramayan, şehirli olmayı henüz becerememiş insanlar toplumları aşağı çekiyorlar. Vizyon oluşturabilecek insanlara mesafeli duruluyor. Oysa vasat insanlarla toplumları kalkındırmak mümkün değildir diyor konunun uzmanları.

Birçok şey kemale erdi. Mesela zulüm, ahlaksızlık, cahillik, yoksulluk, hastalık.  Haşa, Allah’ı da Peygamberi de tartışıyoruz. Tartışmadığımız ne kaldı ki! Dini de tartışıyoruz.

Dünyada güç dengeleri değişiyor ama bu değişikliği gizlemeye çalışan güçler var. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı seviyesinde “Dünya beşten büyüktür” tespit ve uyarısını özellikle duymamaya çalışıyorlar.

“Batı, bir adalet hakemi olan Osmanlı’yı ortadan kaldırabilmek için 400 yıl uğraştı, her türlü entrikaya başvurdu. Sonunda Osmanlı’nın tarihsel ve bölgesel misyonunu tasfiye etti. Bununla yetinmedi;  toplumumuzun aydınlarına bir reddi miras görevi yükledi. Geçmişinde “dominant” olan gücün bir daha canlanmaması için içeriden dışarıdan sayısız tedbirler aldı.

Bu toplum artık kendisi olmamalıydı. Belirlenen eğitimin içeriğiyle Batı’nın arzu ettiği bir nesil yetiştirildi. Dolayısıyla bu hafızasız nesil, işin odağında bulunan bir Batılı kadar kendi tarihsel misyonuna karşı çıkmaktan çekinmedi.”

Kendine dönüş” her ne kadar 20.yüzyılın üçüncü çeyreğinden itibaren bir atılıma dönüşme hamlesi olarak ortaya çıksa da, henüz arzu edilen seviye tutturulamadığı için konu toplumun uhdesinde olgunlaşmayı beklemektedir.

 

SON ON YILDA DÜNYA

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin