Türkiye, millî politikalarını engelsiz uygulayabilmek için devletin içerisindeki iki dış bağlantılı yapıyı tasfiye ederek engelleri aşmaya başlamıştı.
1-İlk önce NATO’nun Soğuk Savaş dönemi aparatı niteliğindeki askerî vesayet ve bürokratik oligarşi tasfiye edilmişti.
2-İkinci olarak tasfiye edilen bu yapının yerine kendi bürokratik oligarşisini kurmaya çalışan yeşil gladyo diye isimlendirilebilecek uluslararası sistemin taşeron örgütü FETÖ tasfiye edilmiştir.
Elbette her iki yapının da devlet içindeki örgütlenmelerinin yanında sivil sahada da faaliyet gösteren kadroları vardır.
Sıra birçok devletin emrinde olan taşeron terör örgütlerine sıra gelmişti. Bu maksatla öncelikle PKK ortadan kaldırılmalıdır.
Önce hükümet kanadından, APO’nun bir demeç vererek artık terör sisteminin bittiğini açıklaması istendi. Ancak PKK örgütü olayı sabote etmek adına, Cumhurbaşkanı BRICS toplantısı için Tataristan’ın başkenti Kazan’da bulunduğu bir sırada önemli bir teknoloji tesisimize saldırı yapıldı.
Olayın birçok boyutu var elbette. Türkiye’nin son yıllarda başlattığı birçok hamlesini de göz ardı etmeden, olayı izah bakımından bunlardan bir kısmını sıralayabiliriz:
-Türk savunma sanayisinin geldiği nokta.
-PKK/YPG terörünü kıran, onlara en büyük zayiatı verdiren İHA ve SİHA’lar üretmek.
-Büyük İsrail projesine karşı çıkmak
– BRICS ile ilişkiler kurmak
-Türk Devletleri Teşkilatı’nı hayata geçirmek
-Terörün belini kırmak
-PKK’nın Irak ve Suriye’de sıkışması.
PKK herhangi bir güç kaybı yaşamadıklarını göstermek ve Türkiye içinde hâlâ varız demek için bu eyleme girişti.
Öcalan ile görüşme yapıldığı bir günde saldırının gerçekleştirilmesi örgütün artık 1980’li, 1990’lı yıllarının homojen terör örgütü olmadığını, farklı kutuplarının ve fraksiyonlarının bulunduğunu gösteriyor.
PKK elebaşı Murat Karayılan, DEM Partililerle Meclis’te tokalaşması ile ilgili olarak: “DEM Parti’ye verilen merhabaya o kadar anlam yüklememek, büyütmemek gerekiyor” demişti.
Cemil Bayık da; “Silahı bırakıp bırakmayacağımıza biz karar veririz, İmralı karar veremez! Ben Öcalan’ın barış çağrısını dinlemeyeceğim, teröre devam edeceğim!” diyor.
Bunlar örgütte ipin başkalarının elinde olduğunu göstermektedir.
Türkiye kendini eksene alarak yürüttüğü yeni bağımsız rotası ile Batı’ya uyarılar yapıyor.
Türkiye savunma sanayisinde bağımsızlaşma hamlesi başlattı. Dış politikada stratejik otonomi ile güçlü, bağımsız ve sınırlarını aşan bir etkinlik üretmeye başladı. Tarihte olduğu gibi her ne şart altında olursa olsun baskı ve zulüm altındaki Müslümanlara yardıma koşup davalarını savundu.
Günümüzde hukukun uluslararası bir hale gelmesi, uluslararası hukukun anayasaların yerini alma isteği, BM, NATO, AİHM gibi kuruluşların ulusüstü yapılara dönüşmesi, iç hukuku ve millî kurumları âdeta uluslararası düzenin yerel icra vasıtaları derekesine indirmeyi hedeflemektedir. Bilhassa devlet aklı ve ulusüstü ilişkilerin bu zaviyeden yeniden düşünülmesi gerekmektedir. Cumhurbaşkanı bunun içim “Dünya beşten büyüktür” diyor, yeni arayışlar yapıyor.
Türk dünyasından Afrika’ya, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya Türkiye çok geniş bir coğrafyada insani, kültürel, iktisadi ve askerî çok çeşitli faaliyetler yürütmekte, içeride yürüttüğü mücadelenin izdüşümü olarak dışarıda da yeni bir dış politika konsepti inşa etmeye çalışmaktadır. Yirmi yıl önce 14 olan Afrika ülkesindeki ilişkimiz bugün kırklarda.
Türkiye’deki vesayetçi yapılar, uluslararası güçlerin Türkiye’yi kontrol ve kumanda etmede kullandıkları birer aparattır. Bunların tasfiyesinin millî hâkimiyetin hem bağımsızlık hem de demokrasi anlamında yeni ufuklar açtığını görmek gerekir.