NEVZAT ÜLGER

TÜRK SOLU MİLLİLEŞMELİDİR

İsrail sorununu ve Gazze krizini sadece Amerika’daki koltuklardan izlersek, küresel döngünün formatını yakalayamayız.

Dünya üzerinde bir İsrail gerçeğinin olduğunu görüyoruz ama bu devletin kendi ağırlığının üzerinde bir popülaritesi olduğunu göremiyoruz. Yani olduğundan fazla gösteriliyor. Nedeni de, zannederim; arka plandaki esas güçler daima ya joker kullanıyorlar ya da vekaletçi. Yani olaylara şekil ve süre veren, operasyonlarda görünenler değil, arkadan bu operasyonları idare edenlerdir. Son Gazze olaylarında da bu gerçeği rahatça görebiliyoruz.

İsrail dünyada dengeleri değiştirebilecek operasyonları gerçekleştirme gücüne sahip değildir. Kendisi bir alt kattadır ve belirleyici olan ABD ve İngiltere başta olmak üzere “Batı Emperyalizmi”dir.

Bu fenomenin bir benzerini Türkiye’de görüyoruz.

Türkiye’de bir “sol” hareket var mı, var. Türkiye’de sol hareketin iddialarına ve stratejisine baktığımız zaman, dünyadaki sol hareketlere benziyor mu, hayır.

Türkiye’deki sol hareket, kırk parçaya bölünmüş yamalı bohçaya benziyor. Siyasi tabloya baktığımızda bunu çok rahatlıkla görebiliyoruz. Bunlardan bir kısmının savunduğu şeylerin ulusal çıkarlarımıza tamamen ters düştüğünü de görüyoruz:

PKK’yı, PYD’yi ve diğer ayrılıkçı örgütleri kuran, eğiten ve donatan güç ABD ise, bu örgütleri sahiplenen “sol” hareketin neresi ABD karşıtı, neresi milli.

Türkiye’deki sol hareketlerin, “emperyalist devletlerin teşviki ile olduğu artık rahatlıkla ispatlanan Dersim olaylarına” beslediği sempati nasıl emperyalizme karşı olmak diye açıklanabilir.

1974 Kıbrıs Barış Harekatı sürecinde gönüllü askerlik için kuyruğa giren Doğu ve Güneydoğulu gençleri günümüzde farklı kulvarlara yönlendiren Türkiye’deki sol hareketlere nasıl yerli diye bakacağız?

Dünyadaki sol hareketler genelde yaşadıkları toplumun büyük kesimini tedirgin etmezler. Kavgaları daha çok gelirin dağılımı, daha çok demokrasi, insan hakları ve vahşi kapitalizm anlamında kontrolsüz serbest piyasa üzerinedir. Bizde ise dış güçlere selam vermeye meraklı bir sol anlayış var.

Emperyalist ülkeler gelişmekte olan ülkelerde rey kullanmıyorlar ama kullanılan oylara bal gibi tesir ediyorlar.

Bunu 1999 seçimlerinde çok bariz olarak görmüştük. Hatırlanacağı üzere Türkiye’de dördüncü parti olan Ecevit’in DSP’si ABD’nin bir eylemi ile 1999 seçimlerinden birinci parti olarak çıkmıştı.

Bu tarihten sonra Ecevit’in başkanlığındaki hükümet IMF ile 1999 yılında anlaşma imzaladığında, devletin belgeleri “bu tarihte devletin dış ödeme sorunu yoktu” diyor. Bu tarihten sonra dış ticaret açığımız büyümeye başlamıştı. Ekonomide kuraldır; bu durumda döviz serbest bırakılıp faizler baskı altına alınacağına tam zıddı yapılmıştı. Dövizi sabit tutup, faizin önü açılınca gecelik faizler (repo) dört rakamlı hale geldi. Küresel sermaye de yerli sermaye de bol miktarda döviz satın aldı, döviz fiyatları yükselince pahalıya sattılar. Bankaların çöküşü de bu tarihten sonra oldu.

AK Parti Türkiye’de iktidara geldiğinde bu sorunların önemli bir kısmına çözüm üretmişti. IMF ile olan bu anlaşmaları AK Parti hükümeti ancak 2010 yılında sonlandırabilmişti. Keza 36 milyar dolar olan ihracatımızı AK Parti günümüz itibariyle 250 milyar doların üzerine çıkardı.

Görünen o ki; Türkiyedeki solun devlet yönetme kabiliyeti sınırlıdır. Daha köşeli bir cümle ile merkeze yaklaşmaya çalışmayan partilerin devlet yönetme istekleri sonsuz, başarabilme oranları ise minimumdur.

Türkiye kendi bölgesi için de, uluslararası dengeler için de oldukça önemli bir ülkedir. Türkiye’nin gönül coğrafyası üç kıtaya yayılır. Türkiye olmadan bu bölgede çok uluslu projelerin gerçekleşme şansı sınırlıdır. Yani Türkiye’yi; tarihi, bölgeyi ve kalkınmayı bilen kadrolar yönetmelidir.

Cumhuriyet’in kuruluş döneminde kurucu kadronun önderlik ettiği reformları, laiklik atılımlarını, Batı tipi modernleşme adımlarını, toplumun bir kesimi coşku ile benimsedi, bir kesimi de bazen açıktan, bazen üstü kapalı olarak karşı çıktı. Yıllar geçti muhafazakârlar iktidar oldu. Geçmiş daha rahat şekilde tartışılabilir hale geldi. Yenilikçi adımlar yanlışıyla, doğrusuyla, tartışıldı, eleştirildi. Birçok görüş sosyolojik bir zemin buldu. Kurulu ve işleyen bir aygıt olarak devlet, şimdi bütün görüşleri şemsiyesi altına alabildi.

Devletin önemli bir dönüştürücü olduğu hep hatırlanmalıdır. “Taç giyen baş uslanır”.

Artık Cumhuriyet’in ortak bir miras olduğu gerçeği kabul görüyor.

Türkiye’deki sol “yerli ve milli olma” mottosunu dikkatle analiz etmelidir.

TÜRK SOLU MİLLİLEŞMELİDİR

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin