NEVZAT ÜLGER

“TÜRKİYE NEDEN ÖZGÜN DÜŞÜNCE ÜRETEMİYOR?”

“Büyük amaç üretemeyenler, araçları amaç yapar.”

Kalkınma ve gelirin adil dağılımı ancak itirazı ve itirafı olan toplumlarda olur. İtirazı ve itirafı olmayan kafalarla toplum ilerleyemez. Böyle kafalara depozit kafalar diyor erbabı. Bu kafalar hakkı tavsiye edemez, kötülüğü engelleyemez.

En büyük güç bilgidir. Cahil; bilgisi olmayan değil, hakikatin bilgisine direnendir.

Kendisini ideolojiye hapsetmiş, donmuş düşüncelere kaptırmış taraftarın, entelektüel düşünce üretme ihtimali (olasılığı) sıfıra yakındır.

Swot analiz anlamında ve fakat olayı aydınlatacak köşeli bir soru soralım: “150.000 civarında akademisyen üreten Türkiye, neden yeterince özgün felsefi fikir ve bilimsel bilgi icat edemiyor? Neden bilimlerin ve felsefenin tarihine geçen yeterli sayıda şahsiyet ve bilim ortaya koyamıyor?”

Bu soruyu karşılık, gördüğü eksikliği gidermek için “Felsefe Üniversitesi” kurmak gerekir diyor Prof. Dr. Niyazi Kahveci.

Bu muhayyel üniversitenin fakülteleri; Fen Bilimleri Felsefeleri, Sosyal Bilimler Felsefeleri ve Teoloji Felsefeleri olmalıdır diye de bir ayrıntı veriyor.

Çünkü; “Parayı teknoloji, teknolojiyi loji, lojiyi bilim, bilimi teorik bilim, teorik bilimi, felsefe üretir. Felsefe yoksa para da yoktur” diyor.

“Amacı üretemeyen, araçları amaç yapar” hüküm cümlesini örneklendirmek için Türkiye’deki üniversitelerden örnek veriyor:

Türkiye, bilim ve bilim insanı değil, bilgin üretiyor. “İlim Çin’de de olsa alınız,” gibi hadisleri çok seviyor, ama Kuran’ın “bakınız nasıl oluyor” gibi ayetlerine kulak asmıyor. Çünkü itiraz ve itirafı yok.

Hem siyasal alan, hem sivil toplum alanı, hem de üniversiteler “müzakere sahası” olamıyorlar. Konuşmayı, iletişim kurmayı kolaylaştıran, teşvik eden, dahası mümkün kılan bir zemin yok.

Entelektüeller fırsatları’ iyi kullanamamış, özgür bir kurumlaşmayı” gerçekleştirememişlerdir diyor analistler. Ne partileşmeyi, ne “cemiyetleşmeyi,” ne “okullaşma-ekolleşmeyi” başarabilmişlerdir.

Bu arada, bir kısım entelektüellerin iyi kötü oluşturmuş olduğu epistemik cemaat vasfı da zayıflayıp, birbiriyle konuşmanın ortadan kalkmaya başladığı sesleri geliyor diyorlar. Muhatapsız konuşmalar cereyan ediyor demek ki.

İtiraz ve itirafı olmayan bir toplumuz. “Türkiye; akademisyenlerine “öğretim üyesi” unvanını vermektedir. Öğretim üyesi; bilen, bilgin ve bilimci değildir. Öğretim üyesi; üniversitelerde öğretme işini yapan kişidir. Yüzyıllık uygulama gösterdi ki; öğretim üyesinden bilimci üretmeye çalışmak sonuç vermiyor.” Üniversitelerimizde “bilim yapmada “beşeri sistematik düşünme” kullanılmamaktadır maalesef” tespiti ona ait.

Anlatımını yine bir hüküm cümlesi ile devam ettiriyor:

Bilim, birilerinin ürettikleri hazır bilgiyi, verili organ olan göz ile almaktır ve çok kolay bir işlemdir.

Söylediklerinin ayakları yere bassın diye, yeni bir bilgi üretmenin yolunu da gösteriyor Kahveci:

“Beynin bilgi üretmede uyguladığı sistemi şöyledir: Veri alımından sonra, birinci analiz eleştiri, sorgulama, ikinci analiz özü çıkarma, sentez; birleştirme ve yeni ürün üretmedir.”

Beynini kullanmayıp başkasının beyni ile yaşayan kişi “yok” hükmündedir diyor.

Beynini kullanmayı öğrenmenin en etkili yolu, düşünürlerin eserlerini içselleştirerek okumaktır. Düşünürleri, düşünme işleminden kurtulmak için değil, düşünme işlemini yapmayı öğrenmek için okumak gerekir. Eğer düşünürler, sadece ürettikleri hazır fikirleri almak için okunuyorsa, düşünme işleminden kaçmak için okunuyor demektir.

Bilimsel diye nitelenen makale ve kitapların sonuç bölümleri çok önemlidir diyor Sayın Kahveci. Kişinin akademik zihinsel kabiliyetini ortaya koyan bölümdür. Şimdiki eserlerde ortaya kişinin kendisinin hiçbir çıkarımı konamıyor. Ana bölümlerde kullanılan başkalarının ürünü malzemenin bir iki paragrafından çalakalem özet veriliyor.

Türkiye her alanda sadece istatistik yapabiliyor. İstatistik; var olan olgu, obje ve olayı sayı olarak ortaya koymaktır.

İçerik bilgileri bulabilmek, analiz ve sentez yapma becerisi gerektiriyor.

Sistematik soyut düşünme yapamayan kişi, bilim insanı olamıyor ve bilim yapamıyor.

“Artık en büyük güç, tehdit; elle üretilen para ve silah değil, korteksle üretilen bilimdir.” cümlesi de Sayın Kahveci’ye ait.

“İnsanlığın günümüzde ulaştığı düşünme düzeyi ile aramızdaki uzun mesafeyi kısaltmanın tek yolu, “Felsefe Üniversitesi” kurmaktır. Bu üniversite, Türkiye ile birlikte Türk ve İslam dünyasının bundan sonra varlığını sürdürme umudu olacaktır. Hatta insanlığın düşünme merkezlerine de katkı verecektir” diyor Sayın Niyazi Kahveci.

Bu çağda ve bundan sonra, toplum olarak var olmak istiyorsak, yeni nesil çocuklarımıza, bilgi, siyaset ve ideoloji yüklemek yerine, yukarıdaki düşünme biçimlerini öğretmeliyiz. Asıl toplumsal “beka” sorunu, bu düşünmeleri yapamamaktır.

Genelde İslam dünyasında, özelde Türkiye’de 20.yüzyılın üçüncü çeyreğinden sonra bu alanda ciddi gelişmelerin olduğu kanaatimi de ben belirtmek isterim.

“TÜRKİYE NEDEN ÖZGÜN DÜŞÜNCE ÜRETEMİYOR?”

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin