NEVZAT ÜLGER
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. YAZAR
  4. TÜRKLER-KALKINMA-KOBİ-DEVLET            

TÜRKLER-KALKINMA-KOBİ-DEVLET            

Dünyada birçok kere devlet kurmuş-devlet yıkmış olan Türkler, 1020 yılına kadar daha çok göçebe hayatı yaşamış, 1038 yılında Selçuk ve Çağrı Beyler, evrensel anlamda kendi isimleriyle anılan Selçuklu Devletini kurmuşlardır.

Bu tarihten itibaren Müslüman Olan Türkler, özellikle 1040-1055 yıllarında topluca Müslüman olduklarından, o günün şartlarında İslam kimliği ile kurulan devletlerin “Halife”nin onayından sonra evrensel olarak kabul edildiği gibi bir teamülün varlığından, 1055 yılında “halifece onaylanmış” olarak uluslararası bir kimlik elde etmiş oluyordu.

Selçuklu devletinin esas şöhreti 1071 yılındaki dünyaca ünlü “Malazgirt Meydan Muharebesi” sonucunda elde ettiği galibiyetten sonra yayıldı.

Selçuklu Devleti, kuruluşundan hemen 15 yıl sonra, dünyanın en önemli imparatorluğu olan Bizans’ın İmparatoru Romen Diojen’i yenerek ismini yükselen devletler listesine yazdırmayı başarmıştır.

Türkler o gün de, bu gün de patrimonyal bir anlayışı hiç terk etmedi. Bu anlayış demokratik bir anlayışla çok noktada uyuşmazlık göstermekle birlikte, geçiş dönemlerinde çok önemli kolaylıklar da sağlamıyor değil doğrusu.

Aslında geleneksel yapı anlamında, patrimonyal devlet anlayışına gösterilen bağlılıkta Türkiye, Japonya’dan daha ileridir diyebiliriz. Geçmişte de günümüzde de devlet-vatandaş ilişkisi bakımından Türklerde patrimonyal anlayış oldukça baskındır. Tabi devleti yönetenlerin kararlarında isabet edildiği sürece bu anlayış önemli avantajlar sağlamaktadır. Ancak insanlar sırası geldiği zamanda da itiraz ve itirafta bulunabilmelidir.

Patrimonyal anlayış devletlerin kararları ile toplumun olaylara yaklaşımında, sanayileşme ve kalkınma hamlelerinde büyük önem arz eder.

18.yüzyılın 3. çeyreğinden sonra çok açıkça görülen sanayileşme hareketlerine, geleneklerine bağlı iki devlet üzerinden bakabiliriz: Biri Türkiye, diğeri Japonya.

İkisi de Batı’da gelişen sanayileşme hamlelerine öykünmüşler ve değişime ve kalkınmaya evet demişlerdir. Türkiye; gardroba öncelik verip, teknoloji transferini ötelerken, Japonya teknolojiye öncelik verip gardrobu ötelemiştir.

Gerçi hem “belli bir teknolojiyi” transfer edip, hem de onun kültürel anlayışından uzak durmanın bir ütopya olduğu artık kesinleşmiştir. Çünkü günümüzde ne Türkiye, ne de Japonya artık geleneksel bir yapıda değildir.

Batı türü sanayileşme ve kalkınma çabaları geleneksel yapıları değiştirmiştir. Şehirleşme yerini kentleşmeye bırakırken, televizyon, otomobil, cep telefonu, beyaz eşya ve sosyal medyanın etkilediği toplumlarda geleneksel yapılardan söz etmek biraz avuntu, biraz da siyaset yapmaktır.

Günümüzde iyice anlaşılmıştır ki; ekonomik büyümenin motoru daha ziyade sabit yatırımlar ve üretimdir. Milli gelir içerisinde tüketim harcamaları devamlı yükseliyor ve üretim aynı oranda artmıyorsa sabit sermaye yatırımları düşüyor demektir.

Türkiye’de önemli ve olumlu gelişmenin en önemli göstergesi enerjidir. Her yıl artan enerji talebi aslında kalkınmaya ve büyümeye işaret etmektedir.

Kalıcı bir kalkınma için; üretimin artırılması, kayıt dışılığın en aza indirilmesi, sosyal yapının selameti açısından gelirin adil dağılımının sağlanması ve maliyet unsurlarının düşürülmesi gerekir.

Piyasanın devamlı hareket halinde olması için bireysel tüketimi pompalamak adına, kredi kartları ile kullandırılan tüketim ve ihtiyaç kredileri, yalancı emzikler gibi belki bir süreliğine ağlamaları susturuyor ama bunun kazanmadan harcama anlamına geldiği düşünülünce endişeli bekleyişler başlıyor. Eğer sıcak paradan daha fazla, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çekebilseydik sonuç oldukça farklı olabilirdi.

Tabi yapısal bir sorun olan iç tasarrufların yetersiz kalması sonucunda başvurulan dış borçlanma da işin bir başka yönü. Biliyoruz ki, hiçbir devlet ana parasını geri almak için borç vermez. O paranın her yıl alınan faizi o ülke için adeta altın yumurtlayan tavuk gibidir.

Kalkınma KOBİ’ler eliyle olmalıdır.

 

TÜRKLER-KALKINMA-KOBİ-DEVLET            
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin