Ortadoğu coğrafyasında Türkiye hem öncüdür hem de belirleyici. Ben bu işlere karışmam diyemeyiz. Ortadoğu’nun haritası yanlış çizilmiş bir harita. Batı’nın hesapları artık tutmuyor. Şimdi oldukça yapay bir coğrafya oluştu. Türkiye, hesaplarını uzun mesafeye ayarlayarak aktif rol alıyor.
Türkiye ne istiyor diye sorduğumuzda, soruya ancak zeki ve bölgeyi tanıyan siyasetçiler cevap verebiliyor. İyi yetişmiş siyasetçi ucuz ve kısa mesafeli işlerle uğraşmaz, onun her zaman bir “kızıl elması” vardır ya da olmalıdır.
Günümüzde “vatandaşlık toplumu” düşüncesi önemlidir. Bazı siyasi partilerin bağırışları son zamanlarda artık eskisi gibi prim yapmıyor. Şöhret ve görünür olmak hastalığı var. Ancak sol da, sağ da, İslami kesim de kadrolarını zeki ve muhakemesi güçlü insanlardan seçmelidir.
Eskiden etnik sorun yoktu. Bu sorun daha çok Türkiye’nin tarım toplumundan sanayileşmeye doğru, kalkınmaya doğru gidişiyle başladı. Bu işin arkasında da yerli figürleri kullanan ABD, İsrail ve onların dümen suyundan çıkamayan AB ülkeleri var. Onların derdi kendi GSMH miktarlarını artırmak için enerji ve sömürü.
Günümüz itibariyle dünyada ilk yirmi ekonomi arasındayız. (G-20) Unutmayalım; yukarılara çıktıkça işler zorlaşır. Başarılı kadrolara ihtiyaç var. Liyakat önemlidir.
Gelişmiş ekonomiye sahip olan ülkelerin sayısı 39 olarak kayda geçmiş ülkelerin gelişme skalasını gösteren piramitte. Bunlar devlet denilecek özelliklere sahip olan ülkeler.
Piramidin yukarılarına doğru tırmandıkça, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu önce G-20, biraz daha yukarılara çıkınca G11 ve G-10, tepe noktada G-7 ülkeleri.
Dünyada güç dengeleri değişiyor ama bu değişikliği gizlemeye çalışanlar var. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı seviyesinde “Dünya beşten büyüktür” tespitini özellikle duymamaya çalışıyorlar.
Terör örgütleri dünyada birçok devletten daha güçlü hale geldi.
Göç hareketleri 1945 yılından sonra şimdilerde en yüksek seviyeye çıktı. Kayıtlar dünyada 210 milyon göçmen var diyor.
Enerji kaynakları değişikliğe uğrayarak, daha çok yenilenebilir enerjiye yöneldi ülkeler.
Bütün dünyada merkez bankalarının “özerk” yapıları değişikliğe uğruyor.
Ve… Kapitalizm büyük bir korku yaşıyor. Ne Rusya-Ukrayna savaşı, ne de Filistin halkına yapılan alçakça saldırılar bu korkuyu gizlemeye yetmiyor.
Dünyanın yıllık toplam GSH’sı 100 trilyon dolar.
Türkiye’nin aldığı pay bir trilyon dolardan biraz fazla. Kişi başına düşen GSYH on üç bin dolar. Bu rakama göre orta gelir tuzağından yakamızı kurtarırız, ancak tüm dünyada olduğu gibi, bizim de önemli bir sorunumuz var; “gelirin adil olmayan dağılımı”.
Üç konuya önem vermek gerekir. Toplumun vicdanı olmak, güzellikleri ve çirkinlikleri görünür kılmak, edebi ve estetiği geliştirmek için dili, fen bilimlerindeki ataklarımızı artırmak için matematiği, sosyal bilimlerde mesafe almak için de yalan söylemeyen tarih anlayışımızı geliştirmeliyiz.
Necip Fazıl, Nazım Hikmet ve benzerleri ideolojiler üzerinden toplumda iz bıraktılar, oysa “ekol” meydana getiren edebiyatçılara ve şairlere ihtiyaç var. İnsanlar hala bunların yerine yeni isimler koymamışsa biraz düşünmek gerekir. Gerçi bu süreç ismi geçen insanların da güçlerini gösteriyor.
“Batı, bir adalet hakemi olan Osmanlı’yı ortadan kaldırabilmek için 400 yıl uğraştı, her türlü entrikaya başvurdu. Sonunda Osmanlı’nın tarihsel ve bölgesel misyonunu tasfiye etti. Bununla yetinmedi; toplumumuzun aydınlarına bir reddi miras görevi yükledi. Geçmişinde “dominant” olan gücün bir daha canlanmaması için içeriden ve dışarıdan sayısız tedbirler aldı.
Bu toplum artık kendisi olmamalıydı. Belirlenen eğitimin içeriğiyle Batı’nın arzu ettiği bir nesil yetiştirildi. Dolayısıyla bu hafızasız nesil, işin odağında bulunan bir Batılı kadar kendi tarihsel misyonuna karşı çıkmaktan çekinmedi.”
Kendine dönüş” her ne kadar 20.yüzyılın üçüncü çeyreğinden itibaren bir atılıma dönüşme hamlesi olarak ortaya çıksa da, henüz arzu edilen seviye tutturamadığı için konu toplumun uhdesinde olgunlaşmayı beklemektedir.