NEVZAT ÜLGER

YOKSUL KÜLTÜRLE VARLIKLI EKONOMİ OLMAZ

Siyasetin tümden gelim üzerine kurulu bir mekanizma olduğunu hiç unutmamalıyız. Tüme varım, günümüzde daha çok gönül insanlarının hedefidir.

Tümden gelim metodunun ana felsefesi iyi anlaşılırsa görülecektir ki; ahlak çöktüğü için öteki şeyler çökmez; ekonomi, siyaset, hukuk ve demokrasi zarar görürse ahlak çöker.

Liberalizmin bugün uygulanan olgusunu anlamadan ahlaki çürüme anlaşılamaz. Ahlaki çürüme, gökyüzünde bir yerde değil, her ülkede ve elbette kontrol altındaki ekonomik, siyasi ve hukuki temelde cereyan ediyor.

Kapitalist toplumlarda insan, mukaddeslerinden uzaklaştırılmış, hazların ve hızların peşinde koşmaya şartlandırılmıştır.

Marksizm ve Kapitalizm çok insanın mavera inancını yıktı. Geminin dümeninde şimdi kapitalist ekonomi var. Marks yanıldı; self-senyör denklemi üzerinden yapılan sınıflar ve sınıf kavgaları sınırlıydı, esas sınıf kavgaları modern çağın ve modern ekonominin ürünü.

“Hukuk düzeni istikrar sağlamak için vardır. Yasalarda sorun yok, uygulamada sorun var” deniyor. Hakların kullanılabilmesi açısından yasalar birer kaldıraçtır. Yasanın olmadığı yerde referans olacak, dayanılacak bir şey olmaz.

Dünya 20.yüzyılda iki defa topyekûn çıldırdı; iki dünya savaşında milyonlarca insan öldürüldü. İnsanlar birbirlerini öldürmek için yeni icatların peşine düştü.

18.yüzyılda kendi kendine yeten milli ekonomiler vardı ama sömürünün meşrulaştırılması için yeni bir açılım gerekiyordu: Merkantilizm. Yani soygunlar devletlerin denetimi altında yapılacaktı artık. Bu uygulama da kontrolden çıkmaya başlayınca yeni bir versiyon sürüldü arenaya: Liberalizm.

Aslında uygulanan liberalizm, ekonominin ve hukukun kurallarının her an bir şekilde değişme durumunu ifade ediyor. Kuralları her yöne rahatlıkla yorumlamayı meşru sayan bu profili bütün dünyada görebiliyoruz. 20. yüzyılda böyle bir ideoloji-akım şiirde bile kendine bir ad bulmuştu; “Dadaizm”.

Küresel sistem yeni çıkışlar arıyor, hedef; yeşil ekonomi.

1980’den itibaren Türkiye’de başlayan zenginleşme, 2000’ler sonrasında yeşil sermaye ile seküler büyük sermayenin giderek artan biçimde bir araya gelmesi olgusuna dönüştü. Bu konu iyi anlaşılmazsa Türkiye’yi Laikler-İslamcılar ayrımına sıkıştırmak eski ezberi tekrarlamaktan başka bir şey ifade etmez.

Mardin’de on beş sene önce bir tek restoranda içki veriliyordu diyor bir araştırmacı. Şimdi Mardin’in çarşı caddesi şarap evlerinin merkezi. Bir dükkânın vitrininde “Alkol yüzünden işini yapamıyorsan, işini bırak!” yazıyor.

Antep hep zengin bir şehirdi ama bu kadar göze batmazdı. Şimdi özellikle sosyal medyada, zenginliği şaşaayla göstermek moda. Yeşil sermaye-seküler büyük sermaye işbirliği var. İslami kanat zenginleşiyor ve bir yandan şaşaa lafta yerilse bile lüks tüketim ve krediye ulaşım teşvik ediliyor. Görünen manzara, kapitalizmin İslam’a değil, İslam’ın kapitalizme uyarlanması mı acaba?

Uygulanan liberalizmde tek ölçü; para. Üstad haklı; “Şu riba taşını çeksen, şu zalim medeniyet kasrı çöker.” Yani “Faiz olgusunu kaldırdığınız zaman çirkinlerin birçoğu kendiliğinden yok olacaktır.”

Olaylara İslamcılar-Laikler ekseninden bakmak yanlış ve çok ezber bir şey. Bugün asker millet olmak hemen her kesimde revaçta bir söylem. Otuz sene öncesinin ezberi ile konuşmamak lâzım. “Tek bir pencereden bakıldığında dünyanın sonu gelmiş demektir.”

Toplumsal sözleşme bütün dünyada değişiyor. Artık neo-liberal devletler bile mecburen bazı sosyal müdahalelerde bulunmak durumunda kaldılar.

1994 yılında başlayan yeni bir “belediyecilik” anlayışı paralelinde artık iktidarların ve belediyelerin sosyal yardım dağıtması olayı yaşanıyor. Toplumda sosyal yardım alan ailelerin varlığı rahatsızlık vermek bir yana, sayının yükselmesi adeta sevinç vesilesi. Tabi, bu uygulama aslında yerel yönetimleri besleyen de bir şey. Bu uygulamanın dışında kalan herhangi bir siyasi parti ve siyasi anlayış yok.

Yoksulluk meselesi dünya genelinde oldukça can yakıcı bir halde. Kimse yoksulların varlığını inkar etmiyor, tersine yoksullara yardım için “fakir aile ziyaretleri” yapılıyor ve üstelik bununla övünülüyor. Bu da aynı olgunun bir parçası: Evet yoksulluk var ve onun varlığı başkalarının zenginliğini meşrulaştıran bir şey.

Yoksul bir kültürle varlıklı bir ekonomi olmaz.

Bugün hayatımızın ciddi bir kısmı “online” artık. Enformasyon kaynağı olarak haber portallarının dışında ayrıca sosyal medya var ve her birey bir haber portalı adeta. Bu alan milyonlarca kişinin iletişimini sağlayan etkisi büyük dev bir platform. Adam kendi haberini kendisi yapıyor. Tabi bu aynı zamanda o kişinin de PR’ı oluyor.

İslâm; emeğin dışına düşen ve sermayeyi tekelleştiren, dolayısıyla sömüren bir anlayışı onaylamaz. Bu yönü ile kapitalizm ile uyuşmaz. Bununla birlikte bu uygulamalara Batı, “İslami Kalvinizm” diyor.

Elbette ülkemizde geçmişten beri, şehirli tüccarların hayatında manevi değerlerin yanında dünyevi ekonomi de önemli bir rol oynamıştır. Koyu Müslüman görünen bu insanların, kapitalist dünya ile bütünleşmesi ve yaşam biçimleri, “Müslüman Kalvinistler” olarak tanımlanmaları sonucunu doğurmuş olabilir.

Müslüman, çağın gözüyle İslam’a bakmaz, İslam’ın gözüyle çağa bakar

 

YOKSUL KÜLTÜRLE VARLIKLI EKONOMİ OLMAZ

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin