SELAHADDİN CANPOLAT

“DUYGULARIMIZ YİTİK VE YORGUN…”

“Çok kıymetli takipçilerim, değerli okurlarım, sizlerle her hafta olduğu gibi bugün de insanı insanlığı ilgilendiren yepyeni bir konu ile tekrar buluşmanın mutluluğunu yaşıyorum..

“Sevgili okurlarım;

“Köşe konusu anlam bulması açısından insan Olarak hepimizi derinden etkileyen su altın cümleyi yazarak başlamak isterim. Mutlulukların yaşandığı, dostlukların ve kardeşliğin  kaynaştığı, kötülüklerin hiç olmadığı, insanların bir birlerine yardım etiği, saygı ve sevginin doruk noktasına ulaştığı, sevinçte ve tasada aynı duyguyu paylaştığı, yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel günlerini, yıllarını  yaşamak dileklerimle. Bireyler olarak; geçmişimizi geleceğe taşıdığımız sürece eski günlerimiz hiç solmuyor. Geçmişin güneşinden kurtulamadığınız sürece doğan güneş hep geçmişe doğuyor. Eski, kullanıldığı yere göre bazen olumlu bazen de olumsuz anlamlar taşır. Eskiden diye başlayan cümle kuranlar, genelde geçmişte yaşadıklarına karşı bir özlemi ifade ederler. Tabii ki yaşları bir hayli müsait olanların; çocukluk, gençlik yani eski dönemleri çok özeldir. İnsan hatta canlıların araştırılması sonucunda gerçeğinde doğmak, büyümek, yaşlanmak ve ölmek üzerine kurulduğu için yaşlanmak aşaması malesef pek sevilmez. Ölüme yaklaşıldığında hep eskiler anılır. Eskiler, tutunacak bir dal gibi görülür. Eski büyükleri dinlemiş, maziyi anlatanlardan hep dinlediklerimi not etmişimdir.. Çok garip gelebilir ancak o eskilerin anlattıklarını her defasında ilk kez duyuyormuş gibi dinliyorum. Önemli olan o büyüklerimizin iyi bir anlatıcısı olması değil, anlattıklarının hep eski olmasıdır. Tüm anlattıkları konular eskiye dair anıları gençlik dönemine ait olması gerçeğidir. Bir gencin konuşmalarında eski kelimesi fazlaca geçmez. Çocuklar, eskiyi hiç bilmez.

“Sevgili okurlarım;

“Hani bir söz vardır; Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı” diye. Eski geride kalmıştır. İnsanların geçmişte güzellikler yaşadıkları bir gerçektir. Ama asıl gerçek olan şimdiki zamandır.

Geçmiş çok kıymetlidir. Ancak geçmişle avunmak! Nereye kadar? Yıllardır ecdadımız Osmanlının yaptıkları ile övünülür. Türklerin asil bir millet olduğu nesilden nesile anlatılır. Bilim, sanat, siyaset ve toplumsal süreçlerde medeni ülkelerin bizden ne kadar ileri olduğu gerçeğini ne kadar saklayabildik. Herkes gerçeklerle yüzleşmelidir. İster ülkeler olsun, isterse insanlar hiç fark etmez. Herkes gerçeklerle yüzleşmelidir. Şuan neredeyim. Gücüm nedir? Neyi başarabilirim? Gelecekteki hedeflerim nelerdir? Ne olmalıdır? Bu gün yapılamayanlar geçmişin özlemiyle doldurulur. Gençken bir fırtına olduğumuz doğrudur. Saçımız ağarmamış, belimiz bükülmemiştir. Geçmiş geçmişte kalmıştır. Yeni sözler söyleme zamanıdır. Eskiyi özlemek değil umutla geleceğe sarılma zamanıdır. Daha güzel günler yaşamak, yaşatmak insanın elindedir.

Bedenin yaşlanması değil, ruhun yaşlanması tehlikelidir. Ruhu yaşlananların umutları da özlemleri de tükenir. Eskiye değil, geleceğe duyulacak özlemler insanı var eder. O zaman ülkeler ve insanlar büyür.

“Sevgili okurlarım;

“Zaman aynıdır. Yıl üç yüz altmış beş gün, hafta yedi gün, bir gün ise yirmi dört saattir. Zaman, eski günlerde de aynıydı, bu gün de aynıdır. Ahhh..! Nerede o eski bayramlar? Ahhh.. ! Nerede o eski günler? Ahhh..! Nerede o gençlik günlerim? Nerede..! Bu ve buna benzer sözleri yaşlı olanlarınızdan birçok defalar sanırım duymuşsunuzdur. Gerçekten de, o eski günlerin, büyük bir hayıflanma gerektirecek kadar ne gibi  özelliği olabilir? Şunu bir gerçek ki; aslında bayramlar aynı bayramlar, günler de aynı günler ama insanlar aynı insanlar değiller. Değişen; bizim özlem duyduğumuz günlere yüklediğimiz anlamlardır.“ Modernizm”in karşısında eriyen manevi değerlerimizi hatırlıyor ve nostalji yapma gereğini duyuyoruz. Bilinçaltımızdaki halen kaybolmamış geçmiş güzel hatıralara bir ışık tutarak, ruhumuzdaki “özlem dolu” serzenişi dindirmeye çalışıyoruz. Bizi insan yapan değerlerin tohumlarının atıldığı” bu güzel günleri, eski günleri, maziyi hatırlamamak mümkün mü? Eğer; bu gün, etrafımızdaki insanlara biraz olsun sevgi ve saygı içerisinde davranabiliyorsak, eş, dost ve akraba ilişkilerini hala daha sürdürebiliyorsak, işte bu; o eski günleri bizlere aktaran  “büyüklerimiz” sayesindedir. Geçmişine ait güzel hatıraları olan insanlar, güzel düşünürler; güzel düşünen, güzel bir gelecek hayal eder;  güzel hayal eden insan da güzel işler yapar.” Bir büyüğümden dinlediğim bir sohbetinde ; “akraba ziyareti kalbe iyi geliyormuş,”diye, geniş teferruatlı anlatırdı. Peki; günümüzdeki mevcut sosyal ilişkilerin gerçeği nasıldır?.. Bence; bir geriye gidiş var ilişkilerimizin doyuruculuğunda. Köylerimizde eskiden yaşadığımız yardımlaşma ruhunu, site, apartman hayatında görebiliyor muyuz? Görebiliyoruz demeyi ne kadar çok isterdim?. Ama gerçek şu ki;  bizi, paramız olmadığında, birkaç ay idare edebilecek “bakkal Ahmet dayı yok artık. Paramız veya kredi kartımız varsa yapabiliriz alışverişimizi ancak. Onun da zamanı geldiğinde faiziyle beraber ödemesi var tabi ki Ödünç paraya ihtiyacımız olduğunda, para bulabileceğimiz kimseler pek kalmadı. Ödünç para alabilmek için tek adres olarak “bankalar” var ama o da “kredin varsa ” yüksek ise Yani, herkesin bir değeri var.

“Sevgili okurlarım;

“Eş, dost ve akraba ziyaretlerinin yerini, garip ilişki türleri aldı. Gerçek anlamda,  canlı, canlı yaşamış olduğumuz o eski ilişkilerle  artık; telefon, mesajlaşma , facebook” gibi araçlar yer değiştirdi.

Kısacası ilişkilerimiz “mekanikleşerek” ve “ruhsuzlaşarak” içerikten yoksun hale geldi. Artık işlerimizi halletmek için yüz yüze gelmemize gerek yok. Birbirimizin kahrını çekmemize ise hiç gerek yok. Birkaç “tuşla” işlem tamam. Hele hele gençlerimiz, saatlerce “facebook” gibi bilgisayar programlarının başında günlerini geçiriyorlar. Adeta gönüllü esirler desek daha doğru bir ifade olur. En önemli iletişim aracımız olan “güzel Türkçemizin kullanım şekli de değişti. Canlı olarak yaşanan ilişkiler, insanı geliştirirken doyururken ve özgürleştirirken diğer mekanik ve sanal ilişkiler, insanda, manevi anlamda duygusal donukluğa neden olmaktadır. Çünkü duygularımızın dışa yansıyan yüzü mimiklerin kullanılmasına ihtiyaç yok bu tür sanal ilişkilerde. Zamanla bağımlı hale gelinmesi bir ceza olarak karşımıza çıkıyor tabii ki. Doktorlar, bu bağımlılığı,tedavi edilmesi gereken gerçek bir bağımlılık olarak değerlendirmektedirler.

İlişkilerimizde, ruh ve içerikten yoksun yöntemleri değil; hep, doğal yöntemleri tercih edersek eğer; gerçek anlamda bir ilişki kurmuş oluyoruz. İçimizdeki var olan güzellikler, işte o zaman hayat bulur, görünür hale gelir, bizi ve karşımızdakini de doyuran bir ilişki olur. Komşudan pişen bize, bizden pişen komşuya giderdi. Sular çeşmeden içilirdi, para ile satılmazdı. Salça, erişte evde yapılırdı. Yapamayana verilirdi. Maddiyat yoktu. Dostluk, kardeşlik önde giderdi. Kapılarda kilit yoktu. Kimse kimsenin malına, namusuna kötü gözle bakmazdı.

Yoksulluk vardı, açlık yoktu. Bilinirdi ki komşun seni hiçbir şeye değişmezdi. Geceler ayaz, sokaklar karanlık. Bekçiler sokaklarda gezer  düdük çalardı. Ne korku vardı, ne de hırsızlık. Her şey selamla hallolurdu. Ne kefil vardı, ne kredi kartı. Ama açlıktan ölen yoktu. İnsanlara incitmeden yardım edilirdi. Eskiden babalar, analar dışarıda alamayan olabilir diye dışarıda bir şey yemeyi yasakladı. Anlayacağınız bitmeyen mutluluk, bitmeyen huzur vardı. Hani bazen diyoruz ya, “Nerede o eski insanlar?” Gerçekten o dönemin hepsi insandı, adam gibi adamdı. Eskiden iyilik yaparlardı, söylemezlerdi. Sonraları hem yapmaya hem söylemeye başladılar.  Şimdi ise sadece söylüyorlar. Etrafımız binlerce böyle insanlarla dolu. “İnsanlar ayakkabıya benzer” demiş üstat. Nasıl olduğunu anlamak için bir süre yol alman gerek.

“Sonuç olarak;

“Yıllar geçse de, dünya hep değişmeye devam etse de, hayatın bize söyletmekten asla vazgeçmediği sözdür eski günler. Eski günlerdeki yaşanılanlar, mutluluklar hatta acılar bile şimdilerde aranır oldu. Mutlu günlerimiz hep eski günlerde mi kaldı? Yoksa geçmiş günlerimiz hep mi güzeldi? Sahi bu güzellikleri kim yok etti? Vesselam…..

“Bir diğer hafta başka güzel konularda buluşmak dileğiyle……

 “Kul Selahaddin CANPOLAT”

“DUYGULARIMIZ YİTİK VE YORGUN…”

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin