SELAHADDİN CANPOLAT

“GÜVEN VE VEFA OLMADAN SAĞLIKLI BİR TOPLUM YAŞAMI OLANAKSIZDIR”

“Çok kıymetli takipçilerim, değerli okurlarım, sizlerle her hafta olduğu gibi bugün de insanı insanlığı ilgilendiren yepyeni bir konu ile tekrar buluşmanın mutluluğunu yaşıyorum..

“Sevgili okurlarım;

“Yaşamımızın bazı dönemlerinin sekteye uğradığı, büyük uğraşlar vermiş olduğumuz işlerin ters gittiği dönemler elbette ki olmuştur. İşte yaşadığımız o dönemlerde sanki her şey üst üste geliyormuş gibi hissedebiliriz. İnsanoğlunun hayatında her ne olmuş olursa olsun, bu döneminde dost ve dostum dediklerinden vefa bekler. Vefa her zaman dosta destek olmaktır. Vefa, kendisine zamanında yapılanla karşılık vermektir. Kötü duruma düştüğünüzde de, iyiyken yanınızda olanların sizi arayıp sormasıdır. Söz verince küçük dünyevi çıkarlar peşinde koşmayalım. Vefa imandandır, bu nedenle vefalı olalım. Allah’a ve dost bildiklerimize verdiğimiz söze sadık kalalım. Büyüklerimiz hep söyler, insanoğlu çiğ süt emmiştir. Halk arasında adam satma denen olayın bir başka adıdır, insanları yarı yolda bırakmak! “İnsanları yarı yolda satanlar, yani yarı yolda bırakanlar için, satılmayacak, gözü boyanmayacak insan yoktur! “İşin en garip ve tuhaf olan yanı ise, adam satanların vasıfları ve sıfatları bilindiği halde, toplum içerisinde izzeti ikram görmeye devam etmeleri ve kapılarda karşılanmalarıdır. Bu yazımın devamında çok önem arzeden hikâyeden de anlayacağımız gibi İnsanlar arası ilişkilerde güven unsurunun hâkim olması, ahde vefaya bağlıdır. Güven olmadan sağlıklı bir toplum yaşamı olanaksızdır. Ayrıca Vefa, yapılan iyilikleri unutmamak, eşin, dostun cefasına katlanmak, hatalarını görmezden gelmektir. Toplumu ve aileyi ayakta tutan en önemli haslet, karşılıklı gösterilen vefa duygusudur.

“Sevgili okurlarım;

“Çok eski tarihlerde ilim eğitim gören çok samîmi iki arkadaş medreseden mezun olduktan sonra birbirlerinden ayrılmaları çok zor olmuş. Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmeyen bu iki samîmî arkadaş; Nerede, hangi işte ve hangi görevde olurlarsa olsunlar, birbirleri ile İrtibatı asla kesmeyeceklerine, doğru Yol’dan, Adalet ve Hakkâniyetten ayrılmayacaklarına, İslama ve vatana hizmet’ten hiçbir zaman geri kalmayacaklarına” dair söz vermişler. o dönemde iletişim araçları sınırlı olduğundan ötürü; Bunu bilen iki Kafadar, dost, arkadaş: Derler ki; Zaman hepimizi yıpratır, yaşlanırız, şeklimiz şemâlimiz değişir, ileride karşılaştığımızda birbirlerimizi tanımakta zorluk çekebiliriz. Onun için aramızda bir şifre belirleyelim. Oradan birbirimizi tanırız, diye şifre belirlemeye karar vermişler. Çok kısa ve hatırda kalıcı bir şifrede anlaşmışlar. O şifre ise “BEN O’ YUM !”…  olmuş.

Aradan uzun yıllar geçmiş, bizim iki kafadar dost, her biri bir köşeye savrulmuş: “Biri sayılır bir (TÜCCAR) “Bir diğeri de (BÜYÜK MAKAM ) sahibi olmuş. Tüccar olan şehir şehir dolaşırken, bir şehirde arkadaşının o şehrin Büyük makam sahibi olduğunu öğrenir. Hemen kadim dostu ve dâva arkadaşını ziyaret ve tebrik etmek ister. Kapıya varır görüşmek ister fakat güvenlik ve bürokrasi çarkını aşmak kolay olmaz. Görevlilere kendini tanıtıp, makam sahibi beyin medrese arkadaşı olduğunu, yıllar öncesinden tanıştıklarını, anlatmışsa da fayda etmez, sırasını beklemek zorunda kalır. Vakit geçmiş, lâkin kendisine bir türlü sıra gelmemiş… Bayağı bir zamandan sonra bizim tüccarın aklına mezuniyet günündeki belirledikleri şifre gelmiş. Derhal küçük bir kâğıt parçasına: “BEN O’ YUM” diye yazmış ve görevliye uzatarak bunu, makama iletmesini istirham etmiş… Onun bu ricasını isteksizce yerine getiren görevli az sonra geri dönüp aynı kâğıdı tüccara uzatmış. Bizimki şaşırmış. Ama asıl şaşkınlığı kâğıdın arkasını çevirince yaşamış. Kağıdın arkasında: “SEN O’ OLABİLİRSİN, AMMAAA ARTIK BEN O’ BEN DEĞİLİM!” yazmaz mı!

“Sevgili okurlarım;

“Bu kıssa, günümüz insanlarını ne kadar da güzel anlatmıyor mu? Hakikat şu ki, nice arkadaşlar makamla, parayla, şöhretle tanışıp her imkâna sahip olunca, âdeta “Tanınmaz” hâle geliyorlar ve: (BEN O DEĞİLİM) çizgisine savruluyorlar. Çünkü bu kişiler, ulvi ideallerle yola çıktıkları halde amaca ulaşmak için: Yolda bulduklarını, yola çıktıklarına değişen ve amacına ulaşmak için her yolu mübah gören zayıf insanlardır… Kıssamıza uygun bugün: “BEN OYUM!” diyebilen kaç gerçek dost ve arkadaş var çevremizde. Öte yandan; “BEN O’ DEĞİLIM! diyenler dünyaya sultan olsa ne yazar? Dostluk ve yol arkadaşlığı öyle kolay, kolay bulunacak bir olay değildir. O nedenle kolay, kolay dışlanılacak, unutulacak, yanından uzaklaştırılacak, hatırlanmayacak, bir durum da; değildir. Unutmayalım, yol arkadaşlarını çeşitli nedenlerle unutan insanları; unutmayalım ki bir gün sonradan edindikleri sahte dostları terk edeceklerdir. Hem de; kadim dostlarına ihanet ettiği için, vefasız davrandığı için;  Böyle bir duruma düşen bir insan, zaten zavallı konuma düşmüş, zamanla insanlar tarafından terk edilerek, yalnızlığa mahkûm olmuştur. Bir nevi cezasını, Dünyada iken, çekmektedir. Sonradan edinilen dostluklara, ne kadar güven olur. Üstelik, O, dostlukları edinmenin altında; yarar ilişkiler varsa, arıza daha büyük, demektir.

“Sonuç olarak;

“Yola çıktığınız, yol arkadaşlarınızı unutmak, onlara sırtını dönmek, hayatınızdan silmek; bir vefasızlıktır, ihanettir, İnançlı insanların, yapmaması gereken bir davranıştır. “Zira birkaç nesildir biz millet olarak vefaya hasret kaldık…

Bu dünyada para da, mal da mülk de kazanılır ama sevdiklerimizi geri getirmez. O nedenle sevdiklerimizi sımsıkı tutalım, İşi, parayı, uzaklığı, yakınlığı bahane etmeyelim ve ona sadece “İYİKİ VARSIN” diyelim… “EGO, GURUR, KİBİR, BENLİK, ENANİYET ve VEFASIZLIK, Hastalığı olanlar, maalesef YOL kararınca hoşçakal diyendir. Vesselam

“Bir diğer hafta başka konularda buluşmak dileklerimle…

 “Kul Selahaddin CANPOLAT”

“GÜVEN VE VEFA OLMADAN SAĞLIKLI BİR TOPLUM YAŞAMI OLANAKSIZDIR”

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin