İki yıla yakın bir zaman içerisinde dünyayı pençesine alarak insanlığa çeşitli acılar ve sıkıntılar yaşatan Kovid-19 salgınının ekonomik ve sosyal sonuçları son aylarda daha bariz bir şekilde kendini göstermeye başladı. Dünya genelinde önce gıda sektöründe ve ardından enerji alanında baş gösteren krizler ciddi anlamda Amerika ve İngiltere gibi ülkeler de dâhil olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde halkı endişe ve çaresizliğe sürüklemeye başladı. Özellikle Amerika ve Avrupa kıtasında çok uzun bir zamandan beri bolluğa ve lükse alışkın olan kesimler bir anda panikleyerek gelecekle ilgili büyük bir kaygı yaşamaya başladılar. Ülkemizde henüz böyle bir hava oluşmamasına rağmen sürekli artmakta olan emtia fiyatları nedeniyle alım gücü düşen sabit ve dar gelirli vatandaşlarımızın büyük bir geçim sıkıntısı içerisinde oldukları artık yüksek sesle ifade edilmeye başladı.
Kovid-19 salgını hakkında o kadar çok şey yazılıp söylendi ki, benim bütün bunlardan çıkardığım sonuç: laboratuar ortamında üretildiği konusunda hiçbir şüphe bulunmayan bu ilginç virüsün küresel şeytani güçlerin insanlık için hazırladıkları yeni bir oyun olduğu. Sonuçta salgın sürecinin kime yaradığına ve kime zarar verdiğine bakıldığında sonuç ortada net bir şekilde görülmektedir. Kovid-19 salgını süreci tüm dünyada üretimi yavaşlatmış, işsizliği ve yoksulluğu çoğaltmıştır. Bunun sonucunda başta gıda maddeleri olmak üzere birçok tüketim maddesine ulaşmak zorlaşmıştır. Kaybedilen işgücü ile birlikte gıda ve enerji başta olmak üzere birçok alanda önemli boşluklar oluşmuştur. Uzun zamandan beri dünyayı tehdit etmekte olan küresel ısınma sonucunda iklim ve atmosfer değişikleriyle birlikte dünyanın önemli bir bölümünde doğal afetler hiç kesilmeden devam etmektedir. Sürekli meydana gelen sel, heyelan ve kasırgalar tarım alanlarına zarar vermiş ve böylece tarımsal faaliyetlerde de önemli oranda gerileme görülmüştür.
Geçen yüz yılda iki büyük savaş yaşamış ve büyük doğal afetlere sahne olmuş dünya insanlığı tüm yaşananlardan hiçbir ders çıkarmadan bu yüz yılda da aynı yanlışları yine yaparak aynı sonuçlara maruz kalmaya devam etmektedir. İnsan yaratılış itibarıyla Yaradan Rabbimizin Ahzab Suresi 72.ayette buyurduğu gibi “çok zalim ve çok cahil”dir. Çok zalim ve çok cahil olan insan aynı hataları ve günahları defalarca işlemek suretiyle hem kendine hem de yaşadığı ortamdaki her şeye zarar vermeye devam etmektedir. Avrupa’da 15.yüz yıldan itibaren başlayan Rönesans ve Reform hareketleri sonucunda dinden uzaklaşılarak yeniden Hristıyanlık öncesi antik Yunan dönemi taklit edilmiş ve putperestlik devrine geri dönülmüştür. Eski Yunan ilahlarının yerini bilim ve teknoloji almıştır. Materyalist ve pozitivist bir zeminde bulunan emperyalist batı, maneviyatı hayattan dışlamak suretiyle insani vasıflarını kaybederek hayvanlardan daha aşağı seviyelere düşmüştür. Son üç asırda sömürmek amacıyla işgal ettikleri Amerika, Afrika ve Asya kıtalarında binlerce katliam yapan ve milyonlarca insanı katleden veya köleleştiren Batılı azgınlar ve onların küresel efendileri bugün de bilim ve teknolojiyi kötüye kullanarak insanlığı tamamen kendilerine bağımlı bir parya haline getirmenin çabası içindedirler.
Doğruların, iyiliklerin, faydalı şeylerin giderek azaldığı, adaletin çok zayıfladığı, güzelliklerin yerini çirkinliklerin aldığı dünyamızda insanın kıymeti azalmış, maddenin kıymeti ise çoğalmıştır. Bilim ve Teknoloji insanın önüne geçmiş, insanı giderek önemsiz hale getirerek kendine köle yapmıştır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi Avrupa din ve maneviyatı hayatın dışına itmiş ve yönetimde Tanrıyı devre dışı bırakarak ilahlığa soyunmuştur. Bugün Yaratılış gerçeğinden ve Yaradan’dan çok uzakta bulunan bilim ve teknoloji aklı, deneyi, gözlemi ve icatları akide haline getirmiş ve gerçek yaratılışın yani fıtratın üzerini örterek gizlemiştir. Bu inkârcı akımların peşine takılan ve bütün sonuçlarını bir din gibi telakki eden kitleler ve onların liderleri insanlığın başına çok büyük belalar açmış ve daha büyüğünü de açmaya devam edeceklerdir. Kâinatın Yaratıcısı Allah’a ve onun tüm kanunlarına savaş açmış olan şeytani güçler bugün nihai hedeflerine biraz daha yaklaşmış gözükmektedirler. “Özgürlük”, “bağımsızlık”, “bireyselcilik”, “eşitlik”, “adalet”, “ulusçuluk”, “çağdaşlık”, “çoğulculuk” , “akılcılık” ve “bilimsellik” gibi kavram ve ideolojileri putlaştırarak kitleleri çok rahat gütmüş ve sömürmüşlerdir. Bugün insanlık büyük bir buhran içerisinde mutsuz ise bunun nedeni maneviyatsızlıktır. Yaradan’ıyla arasına mesafe koyan, O’ndan sürekli uzaklaşan insanlık bugün Ortaçağın karanlıklarını yaşayan çaresiz kitleler gibi bir kurtuluş ışığı aramaktadır. 14 asır önce âlemlere rahmet olarak gönderilen Kutlu Elçi (S.A.V.) getirdiği nizamla insanları karanlıktan aydınlığa çıkartmış, zulümden kurtarıp adalete kavuşturmuştur. Gerçek mutluluğu arıyorsak, hem dünya hem de ahrette kurtuluşa ermek istiyorsak Âlemlere rahmet olarak gönderilen Yüce Nebi (S.A.V.)’nin Rabbinden bize getirdiğine sarılacak ve O’nun izinden gideceğiz. Geçici dünya hayatı için ebedi hayatımızı boşa çıkarmayacağız. Müslümanlar hem kendilerini hem de insanlığı kurtarmak istiyorsa bundan başka bir yol yoktur.Gerçek kurtuluş Yüce Rabbimizin buyurduğu gibi buradadır: “Ey iman edenler! Sizi, elem verici azaptan kurtaracak bir ticareti size göstereyim mi? Allah’a ve resulüne iman edersiniz, Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edersiniz. Bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. O sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altından ırmaklar akan cennetlere, adn cennetleri içindeki güzel köşklere koyar. İşte büyük kurtuluş budur. (Saff Suresi, 10-12 Ayetler) Her iki dünya saadeti Yüce Rabbimizin bize gönderdiği ilahi nizamdadır. Aksini iddia edenler veya yanlış yoldan gidenler hep kaybetmişlerdir, onlar için ahrette ancak hüsran vardır. Rabbim insanlığa hidayet nasip eyleyip sırat-ı müstakimi üzerine sabit kılsın. Âmin.
