IRKÇILIĞIN VAHİM SONUÇLARI

Geçen Pazar günü Hatay’ın Antakya ilçesi Narlıca Mahallesi’nde gece saatlerinde Suriye uyruklu Faris Muhammed Al-Ali (17) sokakta önünü kesen beş kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldü.  İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH), sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, Faris Muhammed’in vakfın Reyhanlı Eğitim Kampüsü’nde öğrenim gördüğü, bu yıl bir üniversite sınavında tıp fakültesini kazandığı belirtildi. Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanan ve doktor olma hayaliyle üniversiteye başlayacağı günleri iple çeken 17 yaşındaki Faris Muhammed hayatının baharında maalesef ki toprağa verildi. Bu menfur olayın failleri yakalandı ve anlaşıldı ki, daha önce maktulün çalıştığı fabrikada annesi yaşındaki bir kadın işçi ile aralarında geçen basit bir tartışma aşırı büyütülmüş ve Suriyeli sığınmacılara karşı önceden ekilen kin ve nefret tohumları sayesinde bu çok basit hadise işi cinayete kadar götürmüştü. Şimdi,  bu menfur olaydan iki buçuk ay kadar öncesine dönelim. Türkiye’deki göçmenler ve özellikle Suriyeli karşıtlığı ile kendini tanıtan malum bir partinin genel başkanının Suriyeliler aleyhinde propaganda yapmak için gittiği Hatay’a alınmama konusu medyada bayağı gündem oluşturmuştu. Suriyeli mültecilerle ilgili sürekli aleyhte propaganda yapan malum lider ve partilileri şimdi acaba bu vahim olay nedeniyle vicdan azabı çekiyorlar mı? Bu menfur cinayette az ya da çok kendilerinin de bir paylarının olup olmadığının muhasebesini yapıyorlar mı?

Irkçılık, çok uzun dönemlerden beri dünyada var olan ruhsal bir hastalıktır ve bu hastalığa yakalananlar söylem ve eylemleriyle çok vahim olaylara sebep olmuşlardır. 1930’lu yıllarda Almanya’da iktidara gelen Nazi Partisinin lideri Adolf Hitler Nasyonal Sosyalizm ideolojisiyle Almanları “üstün ırk” olduklarına ikna etmiş ve diğer ırkları aşağılayıp topraklarını işgal ederek idareleri altında köleleştirmek istemişti. Bu inanç ve düşünceyle II.Dünya savaşını başlatan Hitler beş buçuk yıl süren savaşın sonunda mağlup olmuş ve kendisi gibi faşist ideolojiye sahip İtalya ve Japonya’da aynı akıbeti yaşamışlardı. Savaşın sonunda 70 ile 85 milyon arasında insanın öldüğü ve çok daha fazlasının sakat kaldığı bilinmektedir.

II.Dünya savaşından gerekli dersleri çıkaramayan Avrupa ve Amerika’daki bazı ırkçılar bugün yine yabancı karşıtlığı yapmaktadırlar.Özellikle Almanya’da Neonaziler denilen ırkçı Almanların başta orada yaşayan Türkler olmak üzere Müslümanlara karşı çeşitli saldırıları olmakta ve bu saldırılar sonucunda hayatını kaybeden kardeşlerimiz de maalesef olmaktadır. Yine yabancı karşıtlığının yoğun şekilde görüldüğü Fransa’da konu İslam karşıtlığına kadar götürülmüştür. Fransa ülkesindeki Müslüman Hanım kardeşlerimize kıyafet konusunda her türlü zulmü reva görmektedir. Bu kötü ve zararlı ırkçılık virüsü bugün Avrupa’nın tamamına yayılmış, oradan da Türkiye’ye sıçrayarak göçmen karşıtlığı olarak siyasi piyasaya sürülmüştür. Bu ruhsal hastalığın siyasi prim yaptığını gören birileri kendi siyasi çıkarları için bugün bu meseleyi kaşımakta ve lokal düzeyde vahim olaylara neden olmaktadırlar. Bu zararlı düşüncelerin önü alınmazsa ileride Allah korusun genel anlamda çok daha büyük hadiseler meydana gelecektir. Bu konuda 6-7 Eylül 1955 olayları çok iyi bilinmesi gereken tarihi bir hakikattir. İstanbul’da başta Rumlar olmak üzere gayri Müslim vatandaşların işyerlerine, evlerine ve mabetlerine yapılan saldırlar, yine yalan haberler ve tahrikler sonucunda meydana gelmişti. 12 Eylül 1980 öncesi mezhepsel kışkırtmalar sonucunda yaşanılan Malatya, Kahramanmaraş, Çorum ve Sivas olaylarını da asla unutmamamız gerekir.

Ülkemizde 6 milyon civarında göçmen, sığınmacı veya adına ne derse densin yabancı uyruklu insan bulunduğu ifade edilmektedir. Bunların yarıdan fazlasını Suriyeli, sonra önemli bir bölümünü Afganlı ve Iraklı Müslüman kardeşlerimiz oluşturmakta olup tamamı sünnidir ve önemli bir bölümü de etnik olarak Türk’tür. Bu konuda bilmemiz gereken hak ve hakikatleri kısaca özetleyelim: 1-Bu mazlum ve mağdur insanlar keyf olsun diye Türkiye’ye gelmediler. Ülkelerinde can, mal ve namus güvenliği olmadığı için bize sığınmak zorunda kaldılar.2-Yarattığı bütün insanların rızkını veren ve buna kefil olan Allah (C.C.)’tır. Kimse kimsenin rızkını yiyemez, rızıklar ta ana karnında iken belirlenmiştir. Rızık yeme, içme, giyinme, barınma ve tüm faydalanılan şeylerdir. Göçmenlerin rızkını biz değil,  Allah(C.C.) veriyor. 3-Türkiye’de yaşayan bu göçmenler tarım, sanayi, hayvancılık başta olmak üzere ülkemize ucuz iş gücü olarak katkı sağlamaktadır. Göçmenler hiç kimsenin işini elinden almamış, kimsenin ekmeğine ortak olmamışlardır. Bunlara harcanan paranın çoğu da BM ve AB’den gelmektedir.  4-İnanç, kültür, hayat tarzı ve düşünce olarak bu insanlar bizimle aynı çizgidedir. Bu kardeşlerimize muhalefet edenler aslında bizim dinimize ve milli kültürümüze de asırlardan beri karşı olan batıcı zihniyetlerdir. 5-Başta Suriye, Irak ve Afganistan olmak üzere iç savaşın yaşandığı bu ülkelerde barışı tesis etmek, sıkıntıları ortadan kaldırmak, kardeşlik elini uzatmak ve Rabbimizin emri gereği aralarını sulh etmek için neler yapmamız gerektiğini konuşmak ve tartışmak yerine bu gariban ve mazlum insanlar üzerinden siyasi rant elde etmek hem dinimize hem de insanlığa sığmamaktadır.

Biz insanları yaradan Yüce Rabbimiz Kerim Kitabında: “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat Suresi, 13.Ayet) diye buyurmaktadır. Hiçbir insan ne kendi cinsiyetini, ne ana, babasını, ne ülkesini ve ne de ırkını seçme gibi bir tercihle dünyaya gelmemiştir. Bu nedenle hiçbir insanı ailesi, soyu sopu ve ırkı nedeniyle suçlayamaz, hakir göremeyiz. Hiçbir ırkın başka bir ırka da asla üstünlüğü yoktur, üstünlük ancak takvadadır. Irkçılık dünya tarihinde büyük felaketlere neden olmuştur. Altı asırlık Osmanlı Devletinin yıkılma ve dağılma nedenlerinin başında ırkçılık gelmektedir. Türkçülük, Arapçılık, Ermenicilik, Kürtçülük ve Arnavutçuluk fitnelerini ateşleyenler üç kıtaya hâkim koca İslam devletinin yıkılmasında başrolü oynamışlardır. Aradan geçen bir asra rağmen bugün Osmanlı coğrafyasında kan, gözyaşı ve acılar dinmemiştir. İslam Birliği değil, Avrupa Birliği ve ABD’nin peşinden koşanlar asla bu yaraya merhem olamayacak, bu mazlum coğrafyaya yeni bedeller ödetmeye devam edeceklerdir. Rabbimiz ırkçılık hastalığı başta olmak üzere her türlü kibir, haset, kin ve nefret gibi kötü hasletlerden bizleri muhafaza buyursun. Bize İslam kardeşliği, insan sevgisi ve merhametini nasip eylesin Âmin.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
IRKÇILIĞIN VAHİM SONUÇLARI

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin