“ÖZLEM DOLU….

“Çok kıymetli takipçilerim, değerli okurlarım, sizlerle her hafta olduğu gibi, bugünde insanı, insanlığı ilgilendiren, yeni bir konu ile tekrar buluşmanın mutluluğunu yaşıyorum…

“Sevgili dostlar;

“Konuya girmeden önce Hoşgörü, dayanışma, birlik, beraberlik duygularının en yoğun şekilde yaşandığı güzel ilimiz Elazığ’dan selam sevgi ve muhabbetleri mi ileterek bu özel ve her eskinin kıymetli olduğunu her yeninin ise kıymet bilmesini dikkat çekme adına kaleme almış bulunmaktayım… Eski gün, ve geçen zamanlar için hayattan ümidini kesmiş, hiç umut olmadığını düşünen ve tekrar başlamaya cesaret edemeyen herkes biraz eskiye yüzünü dönerse bereket olduğunu umutların tekrar yeşereceğini görecektir…

“Sevgili Dostlar;

“Geçmişimizi geleceğe taşıdığımız sürece eski günlerimiz hiç solmuyor. Geçmişin güneşinden kurtulamadığınız sürece doğan güneş hep geçmişe doğuyor. Eski kullanıldığı yere göre bazen olumlu bazen de olumsuz anlamlar taşır. Eskiden diye başlayan cümle kuranlar, genelde geçmişte yaşadıklarına karşı bir özlemi ifade ederler.Tabi ki yaşları bir hayli müsait olanların; çocukluk, gençlik yani eski dönemleri çok özeldir. İnsan hatta canlıların araştırılması sonucunda gerçeğinde doğmak, büyümek, yaşlanmak ve ölmek üzerine kurulduğu için yaşlanmak aşaması maalesef pek sevilmez. Ölüme yaklaşıldığında hep eskiler anılır. Eskiler, tutunacak bir dal gibi görülür. Çok garip gelebilir ancak o eskilerin anlattıklarını her defasında ilk kez duyuyormuş gibi dinliyorum. Önemli olan o büyüklerimizin iyi bir anlatıcısı olması değil, anlattıklarının hep eski olmasıdır.Tüm anlattıkları konular eskiye dair anıları gençlik dönemine ait olması gerçeğidir. Bir gencin konuşmalarında eski kelimesi fazlaca geçmez.Yeni nesil çocuklar, eskiyi hiç bilmez.

“Sevgili dostlar;

“Hani bir söz vardır ya; Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı. Eski geride kalmıştır. İnsanların geçmişte güzellikler yaşadıkları bir gerçektir. Ama asıl gerçek olan şimdiki zamandır. Geçmiş çok kıymetlidir. Ancak geçmişle avunmak! Nereye kadar? Yıllardır ecdad olarak Osmanlının yaptıkları ile övünürüz. Türk’lerin asil bir millet olduğu nesilden nesile anlatılır. Bilim, sanat, siyaset ve toplumsal süreçlerde medeni ülkelerin bizden ne kadar ileri olduğu gerçeğini ne kadar saklayabildik. Herkes gerçeklerle yüzleşmelidir. Bu gün yapılamayanlar geçmişin özlemiyle doldurulur. Geçmiş geçmişte kalmıştır. Eskiyi özlemek değil umutla geleceğe sarılma zamanıdır. Daha güzel günler yaşamak, yaşatmak insanın elindedir. Bedenin yaşlanması değil, ruhun yaşlanması tehlikelidir. Ruhu yaşlananların umutları da özlemleri de tükenir. Eskiye değil, geleceğe duyulacak özlemler insanı var eder. O zaman ülkeler ve insanlar büyür. Zaman aynıdır. Yıl üç yüz altmış beş gün, hafta yedi gün, bir gün ise yirmi dört saattir. Zaman, eski günlerde de aynıydı, bu gün de aynıdır.

“Sevgili Dostlar;

“Bu ve buna benzer sözleri yaşlı olanlarımızdan birçok defalar sanırım duymuşuzdur. Ah!.Nerede o eski bayramlar? Ah! Nerede o eski günler? Ah! Nerede o gençlik günlerim? Nerede..! Gerçekten de, o eski günlerin, büyük bir hayıflanma gerektirecek kadar ne gibi  özelliği olabilir? Şunu söylemeliyim ki; aslında bayramlar aynı bayramlar, günler de aynı günler ama insanlar aynı insanlar değiller. Değişen; bizim özlem duyduğumuz günlere yüklediğimiz anlamlardır.“ Modernizmin karşısında eriyen manevi değerlerimizi hatırlıyor ve nostalji yapma gereğini duyuyoruz. Bilinçaltımızdaki halen kaybolmamış geçmiş güzel hatıralara bir ışık tutarak, ruhumuzdaki “özlem dolu” serzenişi dindirmeye çalışıyoruz. Bizi insan yapan değerlerin tohumlarının atıldığı bu güzel günleri eski günleri maziyi hatırlamamak mümkün mü? Eğer bu gün etrafımızdaki insanlara biraz olsun sevgi ve saygı içerisinde davranabiliyorsak, eş dost ve akraba ilişkilerini hala daha sürdürebiliyorsak, işte bu; o eski günleri bizlere aktaran  “büyüklerimiz” sayesindedir. Geçmişine ait güzel hatıraları olan insanlar, güzel düşünürler; güzel düşünen, güzel bir gelecek hayal eder;  güzel hayal eden insan da güzel işler yapar.”

“Sevgili Dostlar;

“Bir büyüğümün akraba ziyaretinin kalbe iyi geliyor söylemi, çok dikkatimi çekmişti. Peki; günümüzdeki mevcut sosyal ilişkilerin gerçeği nasıldır? Bence ilişkilerde bir geriye gidiş var.  Köylerimizde eskiden yaşadığımız yardımlaşma ruhunu, site, apartman hayatında görebiliyor muyuz? Görebiliyoruz demeyi ne kadar çok isterdim?. Ama gerçek şu ki;  bizi, paramız olmadığında, birkaç ay idare edebilecek “bakkal Ahmet dayı yok artık. Paramız veya kredi kartımız varsa yapabiliriz alışverişimizi ancak. Onun da zamanı geldiğinde ödemek zorundayız. Birde ödünç paraya ihtiyacımız olduğunda, para bulabileceğimiz kimseler pek kalmadı. Ödünç para alabilmek için tek adres olarak bankalar var. Tabiki krediniz veya güvenirliliğiniz varsa.. Eş, dost ve akraba ziyaretlerinin yerini, garip ilişki türleri aldı. Gerçek anlamda,  canlı, canlı yaşamış olduğumuz o eski ilişkilerle  artık; telefon, mesajlaşma , sosyal medya” gibi araçlar yer değiştirdi. Kısacası ilişkilerimiz “mekanikleşerek” ve “ruhsuzlaşarak” içerikten yoksun hale geldi. Artık işlerimizi halletmek için yüz yüze gelmemize gerek yok. Birbirimizin kahrını çekmemize ise hiç gerek yok. Birkaç “tuşla” işlem tamam. Hele hele gençlerimiz, saatlerce “facebook” tik tok, yani sosyal medya gibi bilgisayar programlarının başında günlerini geçiriyorlar. Adeta gönüllü esirler desek daha doğru bir ifade olur.

“Sevgili dostlar;

“Malesef bu yazdıklarım artık neredeyse bir bir yok oldu. “Komşuda pişen bize, bizde pişen komşuya giderdi. Sular çeşmeden içilirdi, para ile satılmazdı. Salça, erişte evde yapılırdı.Yapamayana verilirdi. Maddiyat yoktu. Dostluk, kardeşlik önde giderdi. Kapılarda kilit yoktu. Kimse kimsenin malına, namusuna kötü gözle bakmazdı. Yoksulluk vardı, açlık yoktu. Bilinirdi ki komşun seni hiçbir şeye değişmezdi. Gece, sokaklar karanlık bekçiler sokaklarda gezer düdük çalardı. Ne korku vardı, ne de hırsızlık. Her şey selamla hallolurdu. Ne kefil vardı, ne kredi kartı. Ama açlıktan ölen yoktu. İnsanlara incitmeden yardım edilirdi. Eskiden babalar, analar dışarıda alamayan olabilir diye, çocuklarına dışarıda bir şey yemeyi yasaklardı. Anlayacağınız bitmeyen mutluluk, bitmeyen huzur vardı. Hani bazen diyoruz ya, “Nerede o eski insanlar? Gerçekten o dönemin hepsi, adam gibi adamlardı..

“Sonuç olarak;

“Unutulmamalıdır ki; Eskiden iyilik yaparlardı, söylemezlerdi. Sonraları hem yapmaya hem söylemeye başladılar. Şimdi ise sadece söylüyorlar. Etrafımız binlerce böyle insanlarla dolu. İnsanlar ayakkabıya benzer” demiş büyüklerimiz. Nasıl olduğunu anlamak için bir süre yol alman gerek. Yıllar geçse de, dünya hep değişmeye devam etse de, hayatın bize söyletmekten asla vazgeçmediği sözdür eski günler. Eski günlerdeki yaşanılanlar, mutluluklar hatta acılar bile şimdilerde aranır oldu. Mutlu günlerimiz hep eski günlerde mi kaldı? Yoksa geçmiş günlerimiz hep mi güzeldi? Sahi bu güzellikleri kim yok etti?  Vesselam…..

“Bir diğer hafta başka güzel konularda buluşmak dileğiyle……

 “Kul Selahaddin CANPOLAT”

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
“ÖZLEM DOLU….

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin