DEPREM BİZE NELERİ HATIRLATIYOR?

Ülkemizi ve komşumuz Suriye’yi derinden sarsan Pazarcık ve Elbistan depremlerinin bugün 12.gününde olmamıza rağmen acılarımız, üzüntü ve korkularımız hala ilk gün ki gibi devam etmekte. “Asrın felaketi” olarak nitelendirilen ikiz depremler 1939 Erzincan ve 1999 Gölcük depremlerine ait tüm vahim sonuçları geride bırakarak Türkiye ve Suriye açısından büyük bir afet olarak kayıtlara geçti. 16 Şubat itibarı ile bölgede vefat sayısının 38 bini geçtiği, yaralı sayısının 108 bini bulduğu ifade edildi. Suriye’deki kayıplar ise şimdiden beş binin üzerinde. Bu sonuçların acısını biraz hafifleten tek şey, halen daha enkaz altından sağ çıkarılan insanlarımızın varlığı oldu. Umutlarımızı kaybetmedik, kaybetmemiz lazım, Ashabı Kehf’i üç yüz yıl bir mağarada uyutarak yaşatan Rahman ve Kadir olan Allah (C.C.) elbette enkaz altındaki dilediklerini de yaşatacak, mucizelerini de yaratacaktır. Elhamdülillah, arama-kurtarma ekipleri inanç ve umutların kaybetmeden fedakarca çalışmalarını 24 saat aralıksız sürdürüyor, her gün müjdeli haberlerle yüreklere su serpiyorlar. Acılı yüreklerimize su serpen diğer bir güzel olay ise milletimizin tek yürek olarak elindeki tüm imkanlarla deprem bölgesine akın etmesi oldu. Ekonomik yönden sıkıntılı bir dönemden geçtiğimiz bu günlerde tam tersine depremzedelere yağmur gibi yardım yağdıran alicenap milletimiz bir kez daha ne kadar büyük bir millet olduğunu ispatlamış oldu.

6 Şubat depremlerinin çok geniş bir alanda etkili olması sonucunda özellikle göz bebeğimiz şehirler, Kahramanmaraş, Hatay, Malatya ve Adıyaman’da içler acısı tablolar oluştu. Deprem tarihi açısından karada meydana gelmiş en büyük ve yıkıcı depremler olarak ifade edilen bu depremlerin 9 saat gibi çok kısa bir aralıkla peş peşe olması felaketin boyutlarının daha da artmasına neden oldu maalesef. Aslında önceki yazımızda da ifade ettiğimiz gibi “geliyorum” diyen depremle ilgili hiçbir ciddi tedbirin alınmamış olması can ve mal kayıplarında çok korkunç bilançoların oluşmasına neden oldu. Uzun yıllardan beri ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan çarpık yapılaşma, plansız kentleşme, bilimsel verilerle çelişen imar planları ve sorumsuz bürokrasi ile çığırından çıkmış inşaat sektörü bu elim ve vahim sonuçların meydana gelmesinde etkili rol oynadılar. Bina yapımı için dikkat edilmesi ve mutlaka uyulması gereken; uygun zemin, akıllı ve gerçekçi proje, sağlamlık için kaliteli ve yeterli malzeme ve tecrübe ve özen isteyen işçilik yanında en önemlisi, titiz bir kontrol ve denetimin olmayışı, bu şartları taşımayan binaları sakinleri için birer mezar haline getirdi, ne yazık ki. İhmal ve kusuru bulunan müteahhit ve mesul mühendislerin tutuklanması ve yargılanıp ceza almaları neyi değiştirecek dersiniz? 1999 depreminde de yıkımlardan sorumlu görülen müteahhitlerden kaçı ceza aldı ve ne kadar ceza çekti, verdiği zararın ne kadarını tazmin etti? Aslında su gözesinden bulandığı için, önce gözenin temizlenmesi gerekiyor. Yapılaşma ve kentleşme konusunda anayasadan başlamak üzere gerekli yasal düzenlemelerin yeniden çok radikal bir şekilde düzenlenmesi ve titizlikle uygulanması gerekir. Kainatın yegane ve gerçek sahibi Yüce Rabbimizin rızkımızı kazanmak için etrafını dağlarla çevirip yumuşak topraklarla doldurduğu tarım alanı olması için yarattığı ovalara şehirler kurmak ne kadar sünnetullaha ve onu tasdik eden müsbet bilimsel gerçeklere uygundur? Bu din ve bilim dışı uygulamaları başlatanlar bu işin sonunu hiç mi düşünmediler? Son dönemlerde TOKİ’nin şehirlerin biraz uzağındaki yüksek yerlere kurduğu yerleşim merkezlerinde en küçük bir sorunun bulunmaması, bu yapı stoklarının depreme dayanıklı inşa edilmelerinden ziyade çok sağlam zeminlere sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. Tarihi kentlerin neredeyse tamamının yüksek yerlere kurulmuş olması yıllarca yanlış yorumlandı ve bu durumun sadece savunma amaçlı olduğu düşünüldü. Oysa önceki medeniyetler savunma öncelikli olsa da bunun yanında yaşadıkları deprem, sel ve diğer afetlerden dersler çıkardılar, kendilerini emniyette hissedecekleri zeminleri tercih ettiler ve asla ekip biçtikleri araziler üzerinde tek bir bina yapmadılar. İnşa ettikleri binalar gibi yollar ve köprüleri sağlam taşlardan yaptılar. Nitekim Adıyaman/Kahta’daki tarihi Cendere köprüsü 2800 yıldır ayakta ve bu depremlerden zerre kadar etkilenmemiş. Hata ne zeminde, ne binada, ne depremde, hata bizde,  bozukluk bizim zihniyetimizde!

Deprem gibi büyük afetlerin bize anlattığı manevi konular da var elbette. Yer yüzünü kendisine mesken yapmış, üzerinde barınacağı binalar inşa etmiş, sahip olduğu nimetlerin içinde bazen şımararak kulluk çizgisini aşmış, ibadet ve itaatinde ihmal gösteren, ahreti gündemin ötesine atmış biz kullarına Rabbimiz hatırlatma ve ikazda bulunuyor bu vesileyle. Yüce Rabbimiz Kerim Kitabında da buyurduğu gibi, mealen: “Ey kullarım sizi yaratan benim, yaşatan da benim, üzerinde yaşadığınız dünyanın da sizin de gerçek sahibi yine benim. O, benim dediğiniz evlatlar,  mallar ve mülkler dünya imtihanın gereği size emaneten verilmiştir. Verdiğim gibi, bazen yine imtihanın gereği da olarak geri alırım. Sakın beni bir an bile unutmayın, imtihanı unutmayın, ölümü unutmayın, kıyameti, ahreti, hesabı, ceza ve mükafatı sakın ha sakın unutmayın.”  Nitekim Bakara Suresi 155-157. ayetlerde de aynen öyle buyuruyor:  “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler. İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.”

Deprem felaketi öncesinde seçim atmosferine girmiş olan ülkemizde tam da gerilim dönemine girilmiş, yumruklar sıkılmış, husumetler ortaya çıkmışken çok soğuk bir gecede ansızın gelen bu çok vahim afet hemen her şeyi bir anda unutturdu, gündemin tek maddesi oldu. Büyük kıyametin küçük bir sahnesini ortaya koyan bu zelzeleler Zilzal suresinde zikredildiği gibi bize dünyadan birçok haber getirdi: “Benim üzerimde yanlış işler yapmayın,  günah işlemeyin, birbirinize zulüm etmeyin, Allah’a isyan etmeyin, O’nun hükümlerine uyun, azgınlıktan ve sapıklıktan uzak durun.” Dedi. Tabi ki her zaman olduğu gibi anlayan anladı, anlamak istemeyen Jeoloji uzmanlarının sıkça tekrar ettiği bilgilerin etkisiyle depremden kurtulmanın planlarını yapmaya başladı. Rabbim başımıza gelen afet ve musibetlerden ders çıkarmamızı, istikametimizi düzeltmeyi, rızasına uygun yaşamayı nasip eylesin. Gücümüzün yetmeyeceği şeylerle bizi imtihan etmesin, bize rahmetiyle muamele eylesin. Amin.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
DEPREM BİZE NELERİ HATIRLATIYOR?

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin