MALİYETLERE DİKKAT!

Faiz ile enflasyon arasında ters bir ilişki var diyor işin uzmanları. Yani enflasyonla mücadele etmek isteyen yönetimler faiz oranlarını artırmak istiyor.

Faiz maliyetleri artırır. Firmalar da bu maliyeti fiyatlara yansıtırlar. Böylece fiyatlar yükselir ve bu yükü de tüketiciler çeker.

İşin bir de kamu yönü var. Kamu “yatırım ve kalkınma” adı altında büyük oranda borçlar alır. Ancak ödeme imkânını bulamayınca da tekrar borçlanır. Bu şekildeki borçlanmanın bir başarı olduğunu da topluma empoze ederek; buna “sürdürülebilir borçlanma” diye bir de trip atar. Ancak bu borçlanmalar sonucunda, yeniden borç bulamayan ve borcunu ödeyemeyen yönetimler bu defa açık finansman yoluna başvurur.

Açık finansman, kamu gelirlerinin kamunun giderlerini karşılamaması sonucunda, bütçede meydana gelen bütçe açıklarının ya borçlanma yoluyla veya para basma (emisyon) yoluyla karşılanmasına verilen isimdir. Yani ortada hastalıklı bir durum var ve bu hastalık kamu maliyesindeki dengeyi bozduğundan toplumsal dengelerde de bozulmalar meydana gelmektedir.

Kamu ödeme imkânı bulamayınca, enflasyonu yükseltir. Hâlbuki enflasyonla büyüme olmaz. Enflasyonla büyüme algısı aslında elmalı şeker algısıdır. Şekeri ve elmayı bitirince elinizde başka şey kalır. Enflasyon geçici bir talep meydana getirir ancak büyümeyi getirmez.

Açık finansman yoluna ne için başvurulur?

Kamu harcamalarının bazen zorunluluktan, bazen de hükümetlerin hem çözüm üretememesi, hem de popülizm düşkünlüğü sonucu meydana gelebilir.  Keza bütçe disiplinine önem verilmemesi ile kamunun ve hükümetlerin hesap verme eğiliminde olmaması ile ekonomideki (durgunluk ve yoksulluk gibi) bazı arızaların açık finansman politikası yoluyla çözümlenebileceğine inanılması açık finansman fikrini cazip hale getirir.

Bütçede esas olan “denk bütçe” olması gerekirken, gelişmekte olan ülkelerdeki bütçeler genellikle “açık finansman” şeklinde işlemektedir. Donör ülkelerin arzusu hep bu yöndedir. Çünkü donör ülkelerin hedefi; “finansal ayak oyunları ile para kazanmak” formülü üzerinedir.

Gelişmekte olan ülkelerde, özellikle yaşanan ekonomik krizlerden sonra uygulamaya konulan ekonomik politikaların bir ayağını, bütçe açıklarının kontrol altına alınıp-alınamaması oluşturmaktadır. Bütçe açıkları konusu artık toplumun geniş kesiminin ilgi alanına girmiştir.

Hazinenin krediye olan talebi arttıkça, kredi fiyatlarının yani faiz oranlarının da artacağı ve bu sürecin de; “borçlanma–yüksek faiz–yatırımların durması–işsizlik ve yoksulluk–tekrar borçlanma” kısır döngüsüne evrilmesi kaçınılmazdır.

Burada temel sorunun faiz olduğunu ne kamu konuşur ne de faizden beslenen rantiye ve onun kalemşorları hiç gündeme getirmezler. Onlar sürekli borçlanmadan yanadır. Bu işi ülke içinde rantiyenin emrindeki kalemşorlar ve akademik kadrolardaki bazı insanlar yaparken, yurt dışı borçlanmaları da yatırımları teşvik faslından “tetikçi ekonomistler” yapmaktadırlar.

Yatırım kavramı siyasiler için oldukça önemli olduğundan, borçlanma faslı devam eder ve sonuçta da halkın geleceği üzerinden “kazan-kazan” formülü üzerinden devam eder. Bu borçlanmaların ödemeleri yap-işlet formülü üzerinden yürütüldüğünden ülkelerin gelecekleri biraz flu hale gelir. Gelişmekte olan ülkelerdeki hamaset bolluğunun nedeni de daha çok bu borçlanmalardır.

KKM (kur korumalı mevduat) aslında birtakım desteklerle beslenmesi kaydıyla oldukça önemli bir projedir. Bu yolla dövizin yurt dışına çıkışı önlenmiş, dış borçlanmaya ihtiyaç azalmış ve ülke büyük bir badireyi atlatmıştır. Ancak sadece kur üzerinden yapılan mücadele yetmez. Eğer yan tedbirler alınabilirse KKM yoluyla kamunun hem ödemesi azalır hem de yatırım için yeni imkânlar doğar. Muhakkak yan tedbirler gerekir.

2
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
MALİYETLERE DİKKAT!

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin