ŞİMDİ DÜZELME ZAMANI

Ülkemizin güney bölgesinde önemli bir hasar ve yıkıma neden olan 6 Şubat depremlerinin üzerinden on dokuz gün geçti. Bu depremlerin ne denli büyük bir yıkım ve felakete neden olduğu yapılan araştırmalarla her geçen gün daha da iyi anlaşılıyor. Doğu Anadolu fay hattının sürekli hareket halinde olması nedeniyle neredeyse hemen her üç, dört dakikada bir meydana gelen artçı depremler hem önemli hasarlara ve hem de bölgede korku ve endişelerin devam etmesine de neden oluyor.  On ilde büyük yıkımlara neden olan depremlerden, Elazığ’ın yanında son olarak Mersin ve Kayseri illerinin de ciddi şekilde etkilenmeye başladığı görülüyor. 600 km uzunluğundaki Doğu Anadolu fay hattının üzerinde yer alan illerle beraber diğer komşu illerde de korku ve endişe maalesef devam ediyor. Ayrıca bir asırdan beri kırıla kırıla İstanbul’un kapısına dayanmış olan Kuzey Anadolu fay hattında da büyük bir depremin beklenmesi ülkemizin ne denli büyük bir afet riski altında olduğuna işaret ediyor. Depremlerden en çok etkilenen başta Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş ve Hatay olmak üzere on ilde hayatını kaybedenlerden cenazeleri kendi illerine gönderilenler ve ayrıca yine bu illerdeki birçok depremzedenin de yaşadıkları yerlerden diğer illere nakledilmeleri sonucunda bütün ülke halkı olarak hepimiz depremin acılarını ve sonuçlarını yaşayıp paylaşmış olduk.

Ülkemizde meydana gelen depremlerin çapı ve etkisi açısından en büyüğü olup, dokuz saat arayla meydana gelen çok şiddetli Pazarcık ve Elbistan depremleri “Asrın felaketi” olarak nitelendirildi ve tüm dünyada büyük bir panik ve şaşkınlığa neden oldu. Cumhuriyetin kuruluşunun 100.yılında meydana gelen bu büyük afet, “2023 vizyonu” adı altında tasarlanan ve planlanan tüm proje ve beklentileri bir kenara iterek asrın acı bir gerçeği olarak karşımıza çıktı. “Yüz yılın felaketi” böylece bize geride bıraktığımız yüz yılın acı gerçeklerini bir bir hatırlatmış oldu. Televizyon kanallarında depremlerle ilgili görüş açıklayan o kadar çok bilim adamı ve uzmanı dinledik ki, her birimiz birer jeoloji uzmanı ve inşaat mühendisi kadar bu konularda bilgi ve tecrübe sahibi olduk. Bu bilim adamları ve uzmanlar kısaca şunları anlattılar: “Deprem doğanın her zaman oluşturduğu bir olaydır ve olmaya devam edecektir. Aslında yerkürenin yapısı gereği bu depremlerin olması gerekiyor ve jeolojik açıdan faydaları da çoktur. Ülkemizin önemli bir bölümünde deprem fay hatları bulunmaktadır. Bu fay hatlarının ne zaman harekete geçeceği ve oluşturacağı sarsıntının miktarı şu andaki imkânlarla net olarak bilinmemektedir. Önemli olan bu depremlere karşı gerekli tedbirleri almak ve en az zararla bunları atlatmaktır.”  Bilim adamları fay hatlarının yerlerini yüzde yüz olmasa da uzun yıllar önce yaklaşık olarak tesbit ederek yıllarca anlattılar. Bu fay hatlarının geçtiği yerlerde bu durumu dikkate alarak imar faaliyetlerinin yürütülmesi gerektiğini, ancak bu konuda çok önemli hataların yapıldığını ve ihmallerin bulunduğunu da defalarca söylediler. 2020 Elazığ depreminden çok uzun zaman önce Doğu Anadolu fay hattının bölge için çok büyük bir risk taşıdığını, yakın zamanlarda meydana gelecek depremlerde çok büyük bir afetin yaşanacağını bu uzmanlar defalarca konuyla ilgili yapılan toplantılarda devlet yöneticilerinin ve ilgililerin yüzlerine karşı açıkça söylediler ve raporlaştırıp resmi kayıtlara geçirdiler. Bütün bu gerçekler karşısında merkezi ve yerel yöneticilerin yaptığı tek şey, kentsel dönüşümle risk taşıyan eski yapı stoklarının yenilenmesi için harekete geçmek yerine inadına bölgedeki yeni yapılacak binaların kat sayılarını artırmak ve imara uygun olmayan tarım arazilerini imara açmak oldu. Bunu bizzat 2020 Elazığ depreminden sonra yeniden düzenlenen Elazığ şehir imar planında da görmüştük. Daha yirmi, otuz yıl önce tek katlı binaların yıkılarak yerine dört katlı binaların dar sokaklarda yapıldığı eski mahallemde, kat sayısının sekize çıkarıldığını belediyedeki askılara bakarak öğrendiğimde hayret edip; “sekiz kat az olur, on iki kat olsun” diye de ironi yaparak itiraz dilekçesi vermiştim. Sonuç olarak şunu öğrendik: deprem öldürmez, bozuk zemine, uygunsuz alana uygunsuz şekilde yapılan beton binalar, oturulmaması gereken çürük ve sakat yapılar insanları öldürür.

Cumhuriyetin yüzüncü yılında şunu anladık ki, geçen bir asır içerisinde biz birçok şeyi yanlış yapmış ve birçok şeyi de ihmal etmişiz. Bu büyük felaketten dersler çıkartacak olursak: Öncelikle insanımızı düzeltmemiz lazım ki, düzgün işler yapılsın. Elbette insanımızı düzeltmek için önce eğitimimizi düzeltmemiz gerekiyor. Doğru inanç, doğru bilgi ve doğru davranışa sahip nesiller yetiştirmemiz lazım. Bilim, sanayi ve teknoloji alanında gelişmiş dünyayı yakalamak istiyorsak onlar gibi eğitim sistemini bu yönde yeniden düzenleyeceğiz. Kuru bilgilerden ibaret olup hayatta pek bir faydası olmayan kültürel bilgiler vermek yerine hayatta lazım olan mesleki ve teknik bilgilerle gençlerimizi yetiştireceğiz. Binanın pis su borularını döşerken yapı konusunda hiçbir statik bilgisine sahip olmadan kolayına geldiği için kolonları ve kirişleri kırarak veya delerek cahilce iş yapıp depremde binanın çökmesine neden olan  zır cahil ustalar yerine eğitimli ve bilinçli teknisyen ve teknikerler yetiştireceğiz. İnşaat başta olmak üzere, elektrik, makine, motor ve tüm sanayi ve teknoloji alanında fabrika okullar açacağız. Teknik öğretim ve eğitim kâğıt üzerinde değil, bizzat işin başında usta öğreticiler tarafından kazandırılacak. Mesleki ve teknik eğitim ortaokul seviyesine indirilecek, çekirdekten yetişen elemanlar yeni icatlarıyla ülkemizi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkartacaklar. Tüm bu yapılacaklardan daha da önemlisi elbette eğitimin ahlak ve maneviyat eksenine oturtulmasıdır. Ahlak ve maneviyattan yoksun bir eğitimden fayda ummak en azından saflıktır. Kalbinde Allah inancına bağlı olarak, emanet duygusu taşımayanlardan sorumluluk bilinci beklemek beyhudedir. İnsanı dizginleyen en büyük güç Yaradanına karşı taşıdığı vicdani duygudur. Yaptığı her işin hesabını verecek olma inancı, insanın başındaki en büyük bekçidir. Biz bu inancı çocuklarımızın ve gençlerimizin kalbine mutlaka koymalıyız ki, onlara her emanet ettiğimiz işte gözümüz arkada kalmasın.

Eğitimden sonra düzenlemesi gereken ikinci önemli husus hukuktur. Adaletin tam olarak yerine getirilmediği hiçbir devlet ve milletin ilerlemesi ve kalkınması asla mümkün değildir. Her konuda ve her alanda vatandaşlar arasında eşitliğin sağlanması, suçlunun hak ettiği cezayı çekmesi gerekir. Her alanda çıkartılan aflar, suçluları, yanlış iş yapanları ya da vatandaşlık görevini yerine getirmeyenleri biraz daha cesaretlendirmekte, bu konuda dürüst olanları ise doğruluktan soğutmaktadır. Ceza affı, imar affı, vergi affı, falana iltimas, filana imtiyaz derken ülkede her yanlış yapılan iş neredeyse ödüllendirilmektedir. Siyasi rant amaçlı bu af furyalarına ve iltimaslara artık bir son verilmesi, dürüst vatandaşların hem mağdur, hem de rencide edilmemesi gerekmektedir. Devletin önceliği kamu yararı olmalı, kısa değil çok uzun vadeli planlamalar yaparak geleceğimiz konusunda endişeler ortadan kaldırılmalıdır. Gelir dağılımında, vergilendirmede, kadrolara yapılan atamalarda ve hukuk alanında her vatandaşın memnun kalacağı icraatlar gerçekleştirilerek, belirli zümre ve sınıflara asla imtiyaz tanınmamalıdır.

2023 yılının bu zor günlerinde herkes muhasebesini iyi yapmalı; siyasetçi, bürokrat, bilim insanları, aydınlar, hukukçular, yazarlar, medya mensupları, din görevlileri ve kanaat önderleri, sanatçılar, eğitimciler, memur, işçi, çiftçi, emekli, öğrenciler ve büyüğü, küçüğüyle herkes. Herkes işini doğru yapmalı, herkes işinde ve hayatında dürüst olmalı, doğru düşünmeli, doğruyu konuşmalı ve doğru davranış ortaya koymalı. Yanlış yapanlara kim olursa olsun asla müsamaha edilmemeli, uyarılmalı, gerekiyorsa cezalandırılmalı.  Siyaset icabı, çıkar ve yakınlık nedeniyle taraf tutmayıp mutlaka adaleti ayakta tutmalı, Hakkın hakimiyeti için çalışmalıyız. Adalet olmazsa elimizde ne mülk (devlet) ne de Allah korusun vatan kalır. Mesele çok derin, ancak yerimiz çok az. Yazımızı Yüce Rabbimizin Asr suresiyle bitirelim: “Asra yemin olsun ki, İnsan mutlaka ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.” Rabbimiz kendisine ve gönderdiği dinin tümüne hakkıyla iman etmeyi ve yaşamayı, Hakkı savunmayı ve tebliğ etmeyi nasip eylesin. Âmin.

 

 

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
ŞİMDİ DÜZELME ZAMANI

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin