AKILLANMAK İÇİN DAHA NEYİ BEKLİYORUZ?

Ülkemizi derin bir yasa ve üzüntüye sokan 6 Şubat tarihli Kahramanmaraş merkezli şiddetli depremlerin yol açtığı yaraları sarmaya çalışırken bir yandan da ülkemizde meydana gelecek muhtemel depremleri konuşmaya ve tartışmaya başladık artık. Jeoloji ve jeofizik alanında uzman bilim adamlarının yıllardan beri üzerinde ısrarla durdukları;  İstanbul’un kapısına dayanmış olan Kuzey Anadolu fay hattının her an kırılacak olması sonucunda medyana gelecek Marmara depreminin yol açacağı yıkım ve afeti düşünmek bile insanı dehşetle ürpertiyor. Uzun yıllardan beri yerel yöneticiler tarafından verilen tavizler ve sorumluların görevlerinde ihmalleri veya suiistimalleri sonucunda adına “imara açma” veya “imar düzenlenmesi” veya daha da vahimi “imar affı” denilen icraatları sonucunda İstanbul merkezi ve civarındaki çarpık yapılaşma ve oluşan dev beton kütlelerinin ürkütücü vahim tablosu konusunda en çarpıcı açıklama yine en tepe noktadan,  21 Ekim 2017 tarihinde İstanbul Esenler’de Şehir ve STK zirvesinde konuşan Sayın Cumhurbaşkanımızdan geldi:  “Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum.”

Yaklaşık iki asırdan beri ülkemizin ve milletimizin kaderine hükmeden siyaset erbabının sebep olduğu bela, musibet ve felaketlerin bedelini ne yazık ki her zaman gariban halkımız ödemiştir ve ödemeye de devam ediyor. İngilizlerin ve efendileri olan Siyonistlerin perde arkasında organize ederek, Sultan Abdülhamid’i devirmek ve nihai olarak Osmanlı Devletini yıkmak için kurdurduğu İttihad ve Terakki Cemiyeti (Fırkası)  mensupları çok iyi niyetli olsalar da farkına varmadan devlete ve millete en büyük kötülüğü yapmışlar, altı asırlık cihan devletinin dokuz yıl gibi kısa bir zamanda yıkılmasına neden olmuşlardır. Balkanları ve Ortadoğu’daki topraklarımızı kaybederek Anadolu coğrafyasına sıkışıp kalmamızın ardından kurulan Cumhuriyet dönemiyle birlikte Osmanlı devrinin son dönemlerinde olduğu gibi Batı menşe’li renksiz ve işbirlikçi siyasetin Masonik temsilcileri her dönemde iktidar partilerinin içine sızarak yetki ve söz sahibi olmuşlardır. Bu rantçı ve hain tipler, sırtlarını dayadıkları dış güçlerin yanında yine onların desteklediği sermaye ve medya ile birlikte devlet ve milletin aleyhine her ne varsa savunmuşlar, hain emellerinin uygulanması için çaba sarf etmişler ve ne yazık ki çoğu zamanda başarılı olmuşlardır. Bir asırlık süreçte manevi tahribatın ardından maddi tahribatı da gerçekleştirmek için köyler boşaltılarak şehirlerin nüfusları kabartıldı ve böylece şehirler nefes alınamaz hale getirildi. 1927 yılı sayımına göre, nüfusun %23,5’i şehirlerde, %76,5’i ise köylerde yaşamakta idi. Köylerden şehirlere nüfus akışı ile bu oran özellikle 1950 sonrası dönmelerde tersine çevrildi.  2022 yılı sayımına göre şehirlerin nüfusu % 93’e yükselmiş, köylerin nüfusu ise % 7’ye inmiş durumda. Böylesine köy/kent oranındaki dengesiz bir nüfus yapısından en çok etkilenen başta İstanbul olmak üzere sanayi kuruluşlarının ağırlıkta olduğu büyük şehirler oldu. Aslında yüz ölçümü olarak 5 bin 343 km2 ile ülkemizin en küçük alanına sahip illerinden biri olan İstanbul, 16 milyon nüfusu ile ülkemizin yaklaşık beşte birini barındırmaktadır. Bu kadar dar bir alandaki akıl almaz nüfus yoğunluğu, muhtemel bir depremdeki can kaybının da maalesef çok büyük rakamlara ulaşacağına işaret ediyor. Bugünlerde İstanbul diken üzerinde ve tüm Türkiye de büyük bir endişe içerisinde. Artık şansımızı daha fazla zorlamadan bir an önce yapılması gerekenleri yapmanın zamanı geldi ve belki de nerdeyse geçmek üzere.

İstanbul’a ve İstanbul halkına daha fazla ihanet etmeden bu şehri olması gereken kapasiteye çekmenin ve gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasının hayati ve stratejik bir mesele olduğu her kesin malumudur. İstanbul nüfusunun bu kadar artmasına neden olan sanayi, ticaret ve endüstri kuruluşlarının uygun olan başka bölgelere taşınması ve böylece buna bağlı nüfusun da buralara kaydırılması birinci önceliktir. Aynı şekilde Marmara bölgesindeki; Kocaeli, Sakarya ve Bursa gibi sanayi şehirleri başta olmak üzere buradaki sanayi kuruluşlarının önemli bir kısmının Anadolu’daki uygun şehirlere nakli de hayati önem arz etmektedir. Allah korusun muhtemel bir Marmara depreminde çok sayıda insan kaybının yanında meydana gelecek ekonomik kayıpla da ülkemiz büyük bir kaos ortamına girebilir, ekonomi çarkları durur ve her türlü bağımsızlığımızı kaybedebiliriz. 17 Ağustos 1999 ve 6 Şubat depremlerinden hala daha önemli dersler çıkaramadık ise vay bizim halimize! İstanbul ve civarındaki depreme dayanıksız binaların biran önce boşaltılması için neyi bekliyoruz acaba? Bu konudaki inisiyatif asla vatandaşlara bırakılmamalıdır. Devlet elindeki imkânları sonuna kadar kullanarak vatandaşı da ikna etmek suretiyle İstanbul nüfusunu en az üçte bir oranında azaltmalıdır. Bu konuda gerekirse anayasal değişikliğe de gidilerek gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı, sil baştan her alanda yeni bir düzen kurulmalıdır. Tarıma ve köylere çok büyük destekler verilmelidir. Yaşadığımız Kovid-19 pandemisi sürecinde aslında lazım olan temel ihtiyacın teknoloji değil gıda olduğunu unuttuk mu?

Ülkemizin geride bıraktığı bir asırlık döneminin hata ve kusurlarının müsebbiplerini aramadan, birbirimizi suçlamadan, aklıselimle, müsbet bilimle ve manevi dinamiklerimizle yeni bir devlet ve yeni bir ülke inşa etmenin zamanı gelmiştir. Siyaseti, medyayı, milli ve manevi unsurları ve özgürlükleri birer Truva atı olarak kullanıp ülke, devlet ve millet aleyhine her türlü icraatı iyi, güzel ve doğru gösterip felaket ve musibetlere kapı açanlara / açtıranlara fırsat vermeyelim. Her türlü ideolojiyi, farklılıklarımızı ve saplantılarımızı bir kenara itelim, bir ve beraber olalım. Biz Müslüman bir milletiz, elhamdülillah. Bizim elimizde kıyamete kadar geçerli bu Kâinatın sahibinin gönderdiği bir Hayat kitabı var. O Hayat kitabında üzerinde yaşadığımız bu yeryüzünde nasıl hareket edeceğimizi ve her işimizi nasıl yapacağımızı bildiren ilahi mesajlar var. Bu ilahi mesajları gayet dikkatlice okuyalım, üzerinde düşünelim. Yüce Rabbimizin ziraat için şekil verdiği ve uygun hale getirdiği ovalara yüksek binalar yapmayalım, tarım arazilerini betonla yok etmeyelim. Evlerimizi sağlam olan dağların, tepelerin eteğine yapalım ki, nitekim bir, iki asır öncesinde ecdadımız şehirlerini hep böyle yerlere kurdular ve her türlü afetten emin oldular, biz de emin olalım.

Rabbim yaşadıklarımızdan ibret almayı ve ders çıkarmayı, dünyaya, hayata ve insana O’nun bakışı ile bakmayı ve her işimizi rızasına uygun yapmayı nasip etsin. Âmin.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
1
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
AKILLANMAK İÇİN DAHA NEYİ BEKLİYORUZ?

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin