DEĞİŞMEYEN, DEĞİŞTİRİLMESİ ZOR OLAN ZİHNİYET

Geçen hafta bu köşemizde birkaç doğu ilimize yaptığımız seyahatten izlenimlerimizi siz değerli okurlarımızla paylaşmış, görüp tesbit ettiğimiz bazı durumları yorumlamaya çalışmıştık. Ülkemizle beraber tüm dünya yeni bir süreçten geçmektedir. Tam da atlattık zannettiğimiz Kovid-19 salgını 2022 sürümüyle yeniden hızlı bir dönüş yaparak gündemdeki yerini almıştır. Kovid-19 salgını 2020 ve 21 yıllarına damgasını vurarak arkasında başta eğitim ve ekonomi olmak üzere büyük hasarlar bırakarak gitmişti ki, beklenmedik şekilde yeni varyantları veya yavrularıyla ortaya çıkıp yeniden tüm dünyaya “merhaba, nerde kalmıştık?” dedi. Bu konuyla ilgili çok şeyler konuşuldu, yazıldı, çizildi, yorumlar yapıldı, teoriler geliştirildi ve tartışmalar yapıldı. Salgınla birlikte hayatın normal akışını alt üst eden, hatta bazen tersine çeviren uygulamalara gidildi, kısıtlamalar yapıldı, yönetimler tarafından halka bazı dayatmalar yapıldı, birçok hak ve özgürlükler rafa kaldırıldı, insanlar evlerine hapsedildi, birçok işlemle ilgili aşı yaptırma şartı ileri sürülerek insanların hakları ellerinden alındı. İki yıllık süreç sonunda alınan sonuçtan bu projenin planlayıcıları memnun kalmamışlar ki, yeniden Kovid virüsü salgını ve onun yanında Maymun çiçeği salgınını piyasaya sürdüler. “Piyasaya sürdüler” diyorum, çünkü bunun bir proje olduğundan zerre kadar şüphem yok, sizin de olmasın. İnsanlığa ve dünyaya nizam vermek isteyen şeytani küresel güçler bununla yetinmeyip iktidara taşıdıkları ABD başkanı Biden’in marifetiyle bir de Rusya-Ukrayna savaşı çıkarttılar. Salgın ve savaş sonunda çıkan ekonomik krizlerin faturası her zaman olduğu gibi sabit gelirli ve yoksul insanlara kesildi, krizin mimarları servetlerini dörde, beşe, ona, yirmiye katladı, onlar kazandıkça yoksul insanlar kaybetti, hep yoksul insanlar kaybetti, hep onlar kazandılar.

İnsanlığın Hazreti Âdem ve Havva ile birlikte yeryüzünde var olmasından itibaren ilahi imtihan gereği dünya,  iyilerin ve kötülerin mücadele ettiği bir alana dönüştü. Bu mücadelede iyilerin safında başını Allah’ın elçilerinin çektiği salih insanlar varken, kötülerin saflarında şeytanın başını çektiği şeytanlaşmış kimseler vardı. İyiler dünyanın ve insanlığın ıslahı için uğraşırken, kötüler ifsadı için uğraştılar. Günümüzde bu mücadele yeni icatlar ve gelişen teknolojik imkânlarla alabildiğine devam etmektedir. Şeytani güçlerin başını günümüzde ABD çekmektedir, onun peşinde AB vardır ve AB’nin kuyruğuna takılmış çeşitli dinlere mensup ülkeler vardır. 16. yüzyıldan itibaren Batıda ortaya çıkan ve neşvünema bulan birtakım şeytani fikirler,  çeşitli felsefe akımları ve ideolojiler adı altında insanlığa bir kurtuluş çaresi olarak sunuldular. Laiklik, nasyonalizm,  yani ulusçuluk, ulus devletçilik, enternasyonalizm, hümanizm, modernizm, pozitivizm, sosyalizm, komünizm, faşizm, kapitalizm, liberalizm, popülizm, determinizm ve bilumum şeytan icadı düşünce ve ideolojiler onun adamları tarafından piyasaya sürüldü, kurtuluş yolu olarak gösterildi, ancak bunların tamamı değil insanlığın derdine çare olmak, onların felaketine, hüsranına neden oldu ve halen daha da olmaktadır.

Konumuzun başına dönecek olursak; geçen haftaki yazımızda ele almak isteyip de yer darlığı nedeniyle bu haftaya sakladığımız söz konusu seyahatimizden bazı tesbitlerimiz vardı ki, ele aldığımız konuyu izah açısından burada zikretmeye değer görüyorum. Van ilimizde yeni yapılmış olan müzeden bahsetmek istiyorum ki, Van kalesinin hemen karşısında yer alan bu müze Türkiye’deki en büyük ve modern müzelerden biridir. Müzeyi ziyaretimizde dikkatimizi en çok çeken şey, bir zamanlar bu bölgede yaşamış olan Urartulara çok büyük bir önem ve yer verilmesi oldu. Urartulara başkentlik yapmış olan Tuşba şehri sanki olduğu gibi buraya taşınmıştı. İlk etapta gayet normal karşılayacağımız bu durumun ne gibi mahzuru olabilir ki diye düşünebilirsiniz. Müzeler kültürlerin sergilendiği yerler olmaktan ziyade inançların, yaşantıların, davranışların ortaya konduğu önemli mekânlardır. Putperest olan Urartulara müzede bu kadar çok yer verilirken 644 yılından itibaren Müslümanların bölgede hâkimiyet kurdukları dönemlere ait çok az arkeolojik ve etnografya eserine rastladığımız bu müzede 14 asırlık İslam dönemine çok az bir yer ayrılarak denmek isteniyor ki; “ey ahali bu topraklar çeşitli ilahlara tapan putperest Urartuların topraklarıdır,  Müslümanların burada esamesi okunmaz.” Kültür bakanlığına yerleşmiş olan bu zihniyet başından beri değişmemiştir ve değiştirilmesi de çok zordur. Geçen yıl bizzat kendi yöremde yaşayıp şahit olduğum bu durumu Van müzesinde aynelyakin bir kez daha idrak ettim. Osmanlı dönemine ait evlerimizin tescili için verdiğimiz mücadelede karşımızda duvar gibi duran zihniyet Urartu kaya mezarı için elinden gelenin çok fazlasını ortaya koyuyordu.

Bir şey nasıl kurulursa öyle devam eder deniyor ya, çok doğru bir sözdür. Temelinde Batı kültür ve felsefesi olan devletimizin bu yüzünü bu günlerde Konya’da yapılan 2021 İslami Dayanışma Oyunlarında da görmekteyiz.İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler arasında düzenlenen ve geçen yıl salgından dolayı bu yıla ertelenen çok sporlu organizasyonun beşincisinin yapıldığı Konya’daki   bazı yarışmalara yarı çıplak şekilde katılan sporcular haliyle İslami hassasiyeti olan çevrelerin tepkisini çekti. Yarışmadaki “İslami” kelimesinin kaldırılması gerektiğini haklı olarak ifade eden bazı yazar ve STK’lar: “bunun neresi İslami?” diye sordular. Kültür Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, ya da diğerleri, hangisi olursa olsun buralardaki çöreklenmiş zihniyet gelen iktidarları, bakanları ve yöneticileri fazla dinlemez, bildiğini yapar. Çünkü bu zihniyetin arkasında çok derin güçler vardır. O zihniyeti temsil eden partiler iktidar olsun olmasın, o zihniyeti savunan bürokratlar, STK’lar, yazarlar, medya organları, sermaye çevreleri her an tetikte beklemekte ve gereken yaygarayı koparmakta ve duruma el koymaktadırlar. Böylece ideal değil, reel politika yapmak isteyenlerin de acı realitelerle nasıl karşılaştıklarını görüp üzülürken, inançtan verilen tavizle aslında her şeyden taviz verildiğini ve koltuk uğruna kendi davana değil başkasının davasına nasıl hizmet ettirildiğini artık anlamanın vaktinin geldiğini burada ifade edelim.

Hak belli, batıl da bellidir. Hakkın hâkimiyeti için çalışmamakla batılın yanında yer almak arasında aslında fazla bir fark bulunmamaktadır. Dünyada saflar karışsa, birileri Hakkı batıl, batılı da Hak gösterse de ahrette saflar netleşecek, birbirinden ayrılacaktır. Yüce Rabbimiz: “Hakkı batıla karıştırmayın ve bile bile hakkı gizlemeyin.” (Bakara Suresi, 42.Ayet) buyurmaktadır. Yüce Rabbimiz bizleri Hakkı Hakk bilip, Hakka ittiba eden, batılı da batıl bilip ondan içtinap eden kullarından eylesin, rahmetini celbedecek, gazabından emin kılacak ameller işlemeyi bizlere nasip eylesin. Âmin.

 

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
DEĞİŞMEYEN, DEĞİŞTİRİLMESİ ZOR OLAN ZİHNİYET

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin