NEYİN MÜCADELESİNİ VERİYORUZ?

Binlerce yıldan beri yeryüzünde varlığını sürdüren insanoğlu, ne yazık ki çoğunlukla yaratılış gayesinin çok uzağında bir hayat sürmeye devam etmiştir. Doğal afetler, savaşlar, kuraklık ve kıtlıklar, salgın hastalıklar ve çeşitli bela ve musibetlerle sürekli karşı karşıya kalan insanlık, asla yaşadıklarından ders çıkarmayıp, aynı hataları ve kusurları yapmaya, arsızca günah işlemeye ve “yeryüzünde bozgunculuk yapmaya ve kan dökmeye”  devam ediyor. İnsanoğlunun bu vurdumduymazlığı, gafleti ve cehaleti hiçbir zaman değişmedi ve değişmeyecek de. Bazı zaman birçok fiil ve işte nefsin ağır basarak akla ve vicdana galip gelmesi sonucunda yapılan yanlış veya kötü fiiller zulümle sonuçlanıyor ve insan eliyle dengeler bozularak, felaketlere davetiye çıkartılıyor.

İnsanın hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan beslenme, korunma ve barınma konusunda çok aşırıya gitmesiyle oluşan dengesizlikler yeryüzünde felaketlere, kaoslara ve mutsuzluklara neden oluyor. Gözü bir türlü doymayan batılın günümüzdeki temsilcileri; Roma imparatorluğunun devamı Batı ülkeleri ile doğuda Rusya ve Çin emperyalist ve zalim politikalarını sürdürerek milyonlarca insanın kanını dökmeye, bozgunculuk çıkarmaya, insanların hayatını karartmaya devam ediyorlar.  Bütün bu zalim ve müstekbirler karşısında eli kolu bağlı şekilde kalmaya devam eden sessiz çoğunluk, ya göklerden bir yardım bekliyor, ya da umudunu yitirmiş şekilde kurbanlık koyun gibi sıranın kendisine gelmesini bekliyor. Dünyanın içinde bulunduğu olumsuz ahval ve şartları değiştirecek hangi güç, hangi düşünce ve hangi oluşum ne zaman harekete geçecek? Ne zaman bütün bu zulümler son bulacak? Bunu kim başaracak, ya da başarabilir?

Dünyamızın da içinde bulunduğu bu evrenin bir sahibi, bir koruyucusu, bir düzen vereni, bir hâkimi elbette vardır. Bu dünya ve üzerindekiler asla sahipsiz değildir, olması düşünülemez. Kendi kendini var etmesi asla mümkün olmayan bu dünya, tüm canlılar ve kâinatın bir yaratıcısı, bir düzen koyucusu, bir sahibi, bir gözetleyeni ve idare edeni var ki, O da Âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. O Allah ki, O’ndan başka bir ilah yoktur. O daima canlıdır, ayaktadır, her şeyi bilmekte, görmekte ve işitmektedir. Ezeli ve ebedi olan Allah yeryüzünün halifesi olarak yarattığı insanı asla başıboş bırakmamış, ona bir takım görev ve sorumluluklar yüklemiştir. İnsan yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak hem Rabbine, hem insanlara, hem canlılara ve hem de tüm varlıklara karşı sorumludur, yükümlüdür, hesaba çekilecek olandır. Bu sorumluluğunu yerine getirmediği vakit hatalıdır. Sorumluluğunun zıddına hareket ettiğinde asidir, suçludur ve zalimdir. Ne yazık ki günümüzde zalimlerin sayısı ise iyilerin sayısından çok çok fazladır.

İnsan doğruların yapılması için gayret eden Hakk ile yanlışları icra etmek için uğraşan batılın mücadelesinde safını belli etmelidir. Hakkın hâkimiyeti için çalışmamak demek, aslında dolaylı şekilde batıla destek vermek değil midir?  Neyin Hakk, neyin de batıl olduğunu peki nereden bileceğiz? Hak ve batılın ne olduğunu yine bizim ve âlemlerin sahibi olan Rabbimizden öğreneceğiz elbette. O ilk insandan itibaren ilahi buyruklarını tebliğ için elçiler ve haberciler görevlendirme dimi? O elçiler ve haberciler kendilerine gelen kutsal bilgiyi insanlara ulaştırmadı mı? Elbette ulaştırdılar. Peki, insanların çoğu ne yaptılar? Günümüzde de olduğu gibi karşı çıktılar, inkâr ve isyan ettiler. Sonuç ne oldu? Toplu helakle yeryüzünden silindiler. Ad, Semud, Nuh, Lut, Medyen, Nemrud ve Firavun’un halkları suyla, siccille (gökten yağan çamurdan yapılmış taşlar), depremle, fırtınayla veya ödlerini patlatan sayha (kulakları patlatan korkunç ses)  ile helak oldular, geride sadece yaşadıkları yerlerin harabeleri kaldı.

Geçmişten ders çıkarmayanların asla sağlam bir geleceği olamaz. Yeryüzünde var oluş gayesini bilmeden gezip dolaşanların diğer canlardan bir farkı var mıdır? Hayatı sadece yemek, içmek, gezip tozmak, mal biriktirmek, sahip olduğuyla övünmek ve eğlenmek olarak görenlerin ne kendilerine, ne de başkalarına bir hayrı yoktur. Çarşı, pazar dolaşarak alış veriş yap, yemek hazırla, ye, iç ve sonra yiyip içtiklerinin atığını boşalt! Her gün bunları tekrar et, tekrar et, tekrar et. Gönlünü eğlendirmek için gez, dolaş, konuş, gül, nefsini şımart, cinsel arzuların peşinde koş ve yaşlandığında geriye dönüp baktığında arkanda koca bir hiç olsun. Yeryüzüne niye gelmiştin? Ömrünü neyle geçirdin ve sonuçta ne elde ettin? Ölüm gerçeği seni de bu dünyadan alıp götürdüğünde, gittiğin yerde neler olacağını hiç hesaba kattın mı? Seni yoktan var edenin tekrar seni yeniden var edeceğini düşündün mü? Hesabını buna göre yapabildin mi? Yapamadıysan vay sana,  yazık sana! Herkes kendi muhasebesini yapsın. “Ben hayatta neyin mücadelesini veriyorum?” Neyin peşindeyim?” “Kimin safındayım?” “Beni yaradan benden ne istiyor?”  Ne istediğini öğrenmek için ilk emre; “oku” emrine uyalım, okuyalım, düşünelim, araştıralım. Doğruyu okuyalım, Yaradanın kitabını okuyalım, Elçisinin uygulamalarını okuyup yolunu takip edelim, O’nun gibi yaşayalım. Vallahi,  başka bir yol yok.  Kurtuluş Yaradanımızın buyruğuna sarılmakta! Rabbim tüm insanlığa hidayet nasip eylesin. Bizleri Hakkı Hak bilip Hakka ittiba eden, batılı da batıl bilip batıldan imtina eden kullarından eylesin. Âmin.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
NEYİN MÜCADELESİNİ VERİYORUZ?

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin