Değerli dostlar bugün sizinle, psikologlar ve sosyologlar ve ülkemiz açısından önemine yönelik fikirlerimi paylaşacağım.
Psikolog, üniversitelerin lisans eğitimi veren Psikoloji bölümünü başarı ile bitirenlere verilen bir unvandır. Psikologlar, Psikolojik hastalıkların daha çok duygusal, davranışsal ve düşünce boyutundaki nedenleri ile konuşarak çözüm arayan meslek grubudur. Dört yıllık lisans eğitimden sonra eğer klinik psikoloji yüksek lisansı yapılırsa ‘’Klinik Psikolog’’ unvanı alınır ve terapi verme yetkisi kazanılır (https://www.psikologofisi.com/).
Sosyolog, üniversitelerin lisans eğitimi veren Sosyoloji bölümünü başarı ile bitirenlere verilen bir unvandır. Sosyologların çalışma sahası toplumun ta kendisidir. Eğer bir toplumu bütün yönleri ile tanımak istiyorsanız, o toplumu, sosyologların ellerine teslim etmek zorundasınız!
Bu iki meslek grubu ülkemizde, maalesef, yıllardır ihmal edilmiş tabii ki, bunun kaçınılmaz sonucu olarak da, yaşadığımız topluma yabancı kalınmış, aynı sorunların ve aynı uyumsuzlukların tekrarını maruz kalma cezasına çekmek zorunda bırakılmışız.
Eğer bu toplumda meydana gelen sorunları, başta aile olmak üzere, çözmek istiyorsanız çok acil bir şekilde her aileye bir psikolog ataması yapılmalı ve her bireyin altı ayda bir psikologla görüşmesi zorunlu kılınmalıdır. Her aileye psikolog ataması yapılması aile hekiminden çok daha elzem bir durumdur. Çünkü birçok insanın sorununun çözümünde küçük bir dokunuş yeterli olacaktır! Bazen yıllardır saklanan bir sır bazen daha derin yaralar açmış olan sapkınlıklar! Siz bunları tedavi etmezseniz bir miras gibi nesilden nesile o sırrın vermiş olduğu huzursuzluk veya, maalesef, sapkınlık devredilerek gidecektir.
Bir hastanın Psikiyatriste (Tıp fakültesi eğitimini aldıktan sonra psikiyatri alanında uzmanlaşmış hekim) sevk edilmesinde öncelikli olarak psikolog terapisi görme zorunluluğu getirilmeli ve psikiyatrist ve psikolog eş güdümlü bir şekilde çalıştırılmalıdır!
Bir toplumu ayakta tutan en önemli unsur ailedir. Aile birlikteliğinin korunması son derece önemlidir. Boşanma öncesinde, en az altı ay süre ile aile terapistinden terapi alma zorunluluğu getirilmeli ve terapi sırasında kusurlu olan tarafa caydırıcı cezalar verilmelidir (Kadın-Erkek fark etmeksizin). Aile birlikteliğinin sürdürülmesine engel olan bütün kişi/kişilere en ağır cezalar verilmelidir.
Ülkemizde, yıllardır, maalesef, farklı çözümler üretmemize rağmen, aynı sorunları yaşıyoruz. Bunun temel nedeni, toplumu tanımıyoruz! Binlerce kıymetli sosyologumuzu, bazen mali desteklerden yoksun bırakarak bazen de kanuni engeller koyarak çalışmalarını engelliyoruz. Sonuç yaşadığı topluma yabancı bir ülke! Ne gariptir ki uluslararası şirketler ve bazı Avrupa ülkeleri toplumumuzu ve komşu ülkelerdeki toplumları bizden daha iyi tanıyor! Biz milyarlarca dolar verip sorun çözmeye çalışırken, toplumu tanıyan şirketler ve ülkeler çok düşük bütçelerle çok derin toplumsal yaralar açabiliyor!
Ülkemizde, suçluların psikolojik ve sosyolojik profili oluşturulmamış, bunun bir sonucu olarak da yıllardır belirli suçların oluşmasına engel olamıyoruz. Çünkü bataklığı kurutmuyoruz sivrisinekler ile uğraşıyoruz. Bataklığı kurutmak istiyorsanız, bütün hapishaneleri ve de suçluları, sosyologların ve psikologların ellerine bırakmanız ve her türlü desteği vermeniz gerekir! Suçların, sosyolojik ve psikolojik boyutları ortaya çıkarıldıktan sonra bu suçların oluşturan etmenlerin yok edilmesi veya minimize edilmesini devlet olarak sağlamanız gerekecektir. Bu bilgilerin tamamı bilim insanları ve öğretmenler ile de paylaşılarak suçun oluşmasında önleyici sistemlerin geliştirilmesi sağlanmalıdır.
Şimdi şu soru aklınıza gelebilir, Avrupa’da veya birçok ülkede suç ve suçlular yok mu? Evet var. Peki farkı ne? Farkı, kurallara ve yasalara çok katı bir şekilde uyan, bir arada yaşamayı öğrenmiş, sorumluluklarını yerine getiren bir toplum olması! Evet, işte farkı burada!
