ŞİRK KOŞMANIN TEMEL NEDENİ, ALLAH’A OLAN GÜVENSİZLİKTİR

Şirk koşanlar Allah’a inanmıyor mu?
Peki, cahiliye Arapları niçin şirk koşuyorlardı?
Şirk koşmak niçin büyük bir günahtır?

Şirk; kısaca yüce Allah’ın uluhiyetine ve rububiyetine başka varlıkları ortak etmektir. Cahiliye Arapları, kainatın tek sahibinin Allah olduğunu gayet iyi biliyorlardı. Onlara “yeri göğü kim yarattı” diye sorarsan, “Allah” diyeceklerdir. (39/38) Dolayısıyla, şirk koşanlar, Allah’a inanmakta, ancak ona yakın olmak için Allah ile aralarına aracılar koymaktadırlar.

Şirk koşanların, kainatın Allah tarafından yaratıldığı, sevk ve idare edildiği, Allah’ın her şeye hükmettiği konusunda hiçbir kuşkuları yoktu. Hatta, namaz, oruç, hac, kurban gibi ibadetleri de vardı. Ayrıca, sözünde duran, namus konusunda hassas olan, birbirlerine yardımcı olan, “hilfulfudul”da olduğu gibi mazlumlara sahip çıkan iyi tarafları da vardı.

Cahiliye Arapları, Allah’ın otoritesine ve yetkilerine ortak ettiği varlıkların aciz olduklarını da biliyorlardı. Allah’a ortak edilenlerin hepsi bir araya gelse bir sinek bile yaratamayacağını, hatta sinek kendilerinden bir şey kapsa, onu bile geri alamayacak kadar aciz olduklarını da biliyorlardı (22/73);

Peki, cahiliye Arapları niçin şirk koşuyorlardı?

Şirk koşmalarının temel sebebi, cehaletleriydi. Onlar, Allah’a inandıkları halde O’nu gereği gibi tanımadılar ve ona güvenmediler. Evet, ister geçmiş asırlarda olsun, ister günümüzde olsun, şirk koşmalarının temelinde cehalet ve güvensizlik yatmaktadır. Halbuki Allah’ı, indirilen ayetlerden ve kainattaki eserlerinden tanıyıp inanmış olsalardı, cehaletleri ve güvensizlikleri giderilmiş olacaktı. Onlar, ayetlere kulaklarını tıkayarak, onun yerine atalarının kendilerine öğrettiklerinden tanımaya çalıştılar ve böylece bilgisizce melekleri, cinleri Allah’a ortak koştular ve Allah’a oğullar ve kızlar yakıştırdılar. (6/100)

Yine, güneş, ay, yıldız gibi gök cisimlerinin Allah tarafından yaratıldığını bildikleri halde, cehaletlerinden bu cisimlere uluhiyet nisbet ettiler. (41/37) Halbuki gök cisimlerine değil, onları yaratana uluhiyeti has kılmaları gerekirdi. Yani saygıyı nimete değil, nimeti verene göstermeleri gerekirdi.

Cahiliye Araplarının şirk koşma nedenlerinin ikincisi, kendilerini doğrudan Allah’a ibadet etmeye layık görmemeleri ve O’na karşı gereğince kulluk yapamamaları düşüncesidir. Dolayısıyla, kendilerine şefaatçi olsunlar ve kendilerini Allah’a yaklaştırsınlar diye, Allah’ın yanı sıra başka aracılara/yandaşlara (melek, cin, put,  evliya vd.) yöneldiler. Halbuki yöneldikleri kimseler, bırakın başkalarına yardımlarını, kendilerine bile faydaları yoktu, olmayacaktır.

Görüldüğü gibi, müşriklerin, bazı varlıkları aracı kılmaları, cehalet, Allah’a karşı güvensizlik ve aracılara karşı iyi niyete sahip olmaların kaynaklanıyordu; zira o varlıkların kendilerini Allah’a yaklaştıracaklarına (39/3) ve Allah katında kendilerine şefaatçi olacaklarına inanıyorlardı. (10/18) Kaldı ki şirk koşmayı ilk defa kendileri icat etmiş değildi; atalarından öğrenerek onların izlerini sürdürüyorlardı. (16/35)

Şirk koşmak niçin büyük bir günahtır?

Yahudiler hahamlarını, Hıristiyanlar da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) Allah’ın yanı sıra nasıl rabler edindilerse (9/31) Müslüman olduğunu iddia eden bazı kimseler de “evliya” zan ettikleri bazı kişileri, şefaatçi/aracı kılarak Allah’a yakın olmaya, dolayısıyla kendilerini aracılar vasıtasıyla af ettirmeye çalışmaktadırlar. Bu inanış şirktir, Kur’an diniyle bağdaşır hiçbir tarafı yoktur. Bu inanış, Allah’ı gereği gibi (Kur’an’dan) tanımamakla ilgilidir. Allah’ı gereği gibi tanıyanlar, O’nu asla kendilerinden uzak görmez ve hiçbir aracıya ihtiyaç duymazlar.

Esasen şirk koşanlar, Allah’ın otoritesini ve yetkilerini başkalarıyla paylaştıkları için, O’nun hakkını çiğnemiş ve iftira atmış olurlar. Dolayısıyla derin bir sapıklığa düşerler. (4/48, 116)

Şirk; Allah’ güvenmemektir, sahteciliktir, temelsiz bir iddiadır (29/41), ve büyük bir zulümdür. (31/13) Kur’an’a göre şirk koşmak, Allah’ın asla bağışlamayacağı en büyük günahlardan biridir. (4/48)

Evet, şirk koşmanın temelinde güvensizlik, iftira/yalan ve sahtecilik yatmaktadır. İftira iyi niyetle de söylenmiş olsa haksızlıktır, zulümdür ve büyük bir günahtır. Her iftira büyük günahtır; ancak Allah’a ve elçisine atılan iftira günahların en büyüğüdür.

Allah’ın, tek ilah ve Rab olması hasebiyle bütün insanlar üzerinde hakkı vardır. O hak, öncelikle O’nu gereği gibi ta’zim ve tesbih etmek, hükümranlığını (otoritesini ve yetkilerini) başkalarıyla paylaşmamak ve sadece O’na kulluk edip, O’ndan yardım istemektir. Aksini yapmak, hakkını teslim etmemektir.

Esasen Allah’ın hakkını teslim etmek veya korumak, O’nun kainata yerleştirdiği sistemi, düzeni korumak demektir. Şirk koşmak ise, sistemi bozmak, zarar vermek demektir. Tam kapasiteli, düzenli kurulmuş bir fabrika, bir müessese düşününüz! Bazı kimselerin kalkıp bu fabrikanın ayarlarıyla oynaması (mesela, karşılıksız ve zorla başkalarını ortak etmesi) müesseseye ne kadar zarar veriyorsa, Allah’ın kainata yerleştirdiği sistemin, müessesenin ayarlarıyla oynamak (şirk koşmak), daha büyük çapta zarar vermektedir.

Hülasa, şirk koşmak, bizatihi Allah’a zarar vermez; ancak Allah’ın kainatta kurduğu tevhidi sisteme zarar verir; zira kainattaki düzen ve sistem, tüm yaratıkların hakkını düzenleyip korumaktadır. Kainattaki tevhit, (İlahi sistem bütünlüğü) korunduğu takdirde, her bir varlık özgürce hakkına kavuşmuş olacaktır. İlahi sistem ve düzene sahte ilahçıklar burnunu sokarsa, ayarlarıyla oynarsa, “sünnetullah” (sosyal tevhit) zarar görür ve büyük adaletsizlikler meydana gelir.

Yukarıda da belirtildiği gibi, şirk koşmak; güvensizliktir, ifiradır, sahteciliktir ve temelsiz iddialardır. Kur’an’da belirtiği üzere (29/41), örümceğin evi nasıl temelsiz ve dayanaksız ise, Allah’ın yanı sıra veliler/yandaşlar edinenlerin (şirk koşanların) durumu da aynıdır, hiçbir gerçekliği yoktur. Dolayısıyla toplumda bazı kimselerin, dini hassasiyetleri ile öne çıkmış olması, onların, Allah’ın yanı sıra veliler/yandaşlar (şefaatçiler) edinmesini haklı kılmaz. Öyle olsaydı, herkesten önce Resulullah as o listenin başında olurdu. Oysaki o, Allah’ın talimatlarına uyarak böyle bir konumu şiddetle ret ederek şöyle demiştir: (mealen)

“Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı insanüstü niteliklerle övüp (Allah’ın yanında) konumladıkları gibi, beni övüp konumlandırmayın. Ben sadece Allah’ın bir kuluyum. Benim için Allah’ın kulu ve resulü deyin.” (Buhari, Enbiya)

Kaldı ki kimin Allah’ın velisi/yandaşı ve derecesinin yüksek olduğunu ancak Allah bilir. Dolayısıyla kim Allah’a inanıp, “takva” özelliklerine sahipse, o Allah’ın velisidir. Onun için, özel bir “evliya statüsü” icat etmek, hakikat ile asla bağdaşmaz. Özel bir “evliya statüsü” icat edip onları şefeatçılar olarak görüp devreye sokmak, Allah’ı kendilerinden çok uzakta görmek ve O’na güvenmemek demektir. Halbuki Rahman olan Allah, kendilerine çok yakın olduğunu, kendisini çağırdıklarında duyup gerekeni yapacağının garantisini vermektedir.

“Kullarım beni sorduklarında, de ki ben kendilerine çok yakınım. Bana seslendiklerinde, çağrılarına cevap veririm. O halde benim davetime uysunlar ve bana gerçek anlamda iman etsinler ki doğru yolu bulabilsinler.” (2/186)

Selam ve muhabbetlerimle…

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
ŞİRK KOŞMANIN TEMEL NEDENİ, ALLAH’A OLAN GÜVENSİZLİKTİR

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin