İNSANIN KENDİNİ MUSTAĞNİ GÖRMESİ, AZGINLAŞMASI DEMEKTİR

Sosyal medya üzerinden tanıştığım ALS hastası bir arkadaş vefat etti. Paylaşımlarını takip ediyordum; O da yazılarımı takip ediyordu. Hatta video ile sesli paylaşım yapmamı istemişti.

İnancım odur ki Allah, o arkadaşın hastalığı üzerinden insanlara çok önemli mesajlar veriyordu. Verilen mesajı, vefat etmeden birkaç gün önce kendisini ziyaret eden bir arkadaşımız, “Yasince yaşamalar” başlığıyla güzel bir dille paylaşmıştı.

Arkadaşımızın aktardığına göre, Yasin Asma, ALS hastası olarak yaklaşık on yıl yatağa mahkum olarak yaşam sınavı vermişti. Bütün hareket kabiliyetini kaybetmişti. Uyuyamıyor ve konuşamıyordu. Ağızdan yemek yiyemiyor, sadece göbekte açılan bir delikten mama ile besleniyordu. Yeterli solunum almak için boğazından bir delik açılarak sürekli solunum cihazına bağlı kalıyordu.

Yüzüne bir sinek konmuş olsa, onu bile kovmaktan aciz hale gelmişti. Bedenen ne kıpırdama ve ne de seslenecek bir hali kalmamıştı. Sadece gözlerini oynatabiliyor ve o gözlerle konuşuyordu. Özel donanımlı bir bilgisayar ile gözleriyle düşündüklerini yazıp paylaşıyordu.

“Benim adım imtihan; bu hastalık benim öğretmenim” diyordu. Hiçbir şekilde şikayetçi olmadı. Kendisiyle, ailesiyle, toplumla, hatta ölümle barışık idi. Allah, o ağır hastalıkla beraber kendisine güçlü bir iman, sabır, tevekkül ve teslimiyet azmi vermişti.

İnsanlara musallat olan hastalıklardan alınacak çok büyük dersler, ibretler, hikmetler ve uyarılar vardır. O arkadaşın karşı karşıya kaldığı o büyük hastalığı (imtihanı), görüp haline şükretmemek en büyük hadsizliktir. Meğer sağlıklı insanlar ne kadar büyük nimetlere sahipmiş de farkında değillermiş… Allah’tan kendisine hayır ve rahmet diliyorum.

Bu makalede asıl üzerinde durmak istediğim husus, kendini çok güçlü gören insanoğlunun, aynı zamanda ne kadar güçsüz olduğunu, dolayısıyla haddini bilip kendini müstağni görmemesi gerektiğini fark ettirmektir. Burada o arkadaşımızın “hadsizlik yaptığı ve kendini müstağni gördüğünü” ima bile etmiyorum. Onun baştan beri mümin ve salih biri olduğunu, tanıyanlar rahatlıkla dile getirmektedirler. O bakımdan, böylesine ağır hastalıklara düçar olmak kötü bir insan olmayı gerektirmez. İyi insanlar da bazen ağır imtihanlarla karşı karşıya kalabilirler.

Evet, pek çok insanın karşı karşıya kaldıkları hastalık (imtihan), insanların zayıf ve güçsüz olduğunu, bazı olaylar karşısında nasıl çaresiz kaldıklarını gözler önüne sermektedir. Bu hadiselerden çıkarmamız gereken mesaj, insanoğlunun, O büyük güç karşısında zayıf ve güçsüz olduğunu bilmesi, hadsizlik etmemesi, azgınlaşmaması ve kendini müstağni görmemesi olmalıdır.

“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizlersiniz. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Övgüye layık olan O’dur.” (35/15)

Kur’an’ın sıkça üzerinde durduğu olgulardan biri de ‘istiğna’dır. İstiğna, “hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah için kullanılmaktadır; zira  Allah’ın bir ismi de muğnidir. Muğni/ğani, Allah’ın zengin olması, hiç kimseye muhtaç olmaması ve kullarının her türlü ihtiyaçlarını karşılaması demektir.

“Allah samettir” yani, hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O’na muhtaçtır. O, külli iradeye sahiptir; dilediği şekilde hareket eder.

İstiğna sözcüğüne layık olan sadece Allah olduğu halde, toplumda pek çok insan, kendini müstağni (yeterli) görebilmektedir. İnsanın kendini müstağni (yeterli) görmesi, Allah’a, kitabına ve elçisine ihtiyaç duymaması, nefsine uyması, haddi aşması ve azgınlaşması demektir. Daha ötesi, Allah’a ait olan fiilleri ve yetkileri kendinde görerek kendini ilahlaştırmasıdır. Dolayısıyla kendini müstağni gören her insan, kendini Allah yerine koymuş demektir. Tıpkı Firavun gibi

“Ey Musa! Sen ve kardeşin, Firavun’a gidin; kuşkusuz o azgınlaştı.” (20/43)

İstiğna, daha ziyade inkarcıların ve hesap vermekten imtina edenlerin karakteridir. Diğer bir ifadeyle, insanın haddini, yerini ve konumunu bilmemesi ve kibirlenmesi halidir. Aşiretine, zenginliğine, makamına, gücüne hatta aklına güvenerek, Allah’ın iradesini ve nizamını devre dışı bırakarak seküler bir hayata sahip olanlar, hesap günü kaç paralık adam olduklarını anlayarak “yazıklar olsun bize! Biz gerçekten azgınlık eden kimselermişiz” diyeceklerdir.

Evet, insanın temel vazifelerinden biri de Rabbine ve insanlara karşı sorumluluğunun idrakinde olması, gücünün sınırlı olduğunu –hatta gün gelir bir küçücük sinekle bile baş edemeyeceğini- bilerek haddini aşmamasıdır. “Allah’a ihtiyaç duymayan ateistler veya dine-kitaba ihtiyaç duymayan deistler, fıtratlarına kodlanan o vicdan dürtüsünden kurtulamazlar. O vicdan dürtüsü, bir gün kapılarını çalacak; ancak iş işten geçmiş olacaktır. Dolayısıyla her beşerin insan olması, yani haddini bilmesi, yaratılış maksadının bilincinde hareket ederek kendine düşen rolü en uygun şekilde yerine getirmesi, zaruriyattandır.

Hülasa, unutmamalıyız ki ne kadar güçlü olursak olalım, o gücümüz bir başka gücün (Yaratanın) iznine tabidir. O izin vermedikçe hiçbir şey başaramayız. Bütün gücümüzü ve yeteneklerimizi yüce yaratandan aldığımızı unutmamalıyız. İşlerimizi başarıp tam zirveye çıktığımızı sandığımız bir anda, bir ağır hastalık veya kaza ile tepe taklak düşüp gidebiliriz.

Yine unutmamalıyız ki Yüce yaratanın gücünü (sistemini, yasalarını) dikkate almayıp kendilerini müstağni görenler, er geç bir gün güçlerinin çok sınırlı ve geçici olduğunu anlayacaklardır. Tarih, hakikate karşı direnenlerin, haddini aşıp kendini müstağni görenlerin nasıl tepe taklak devrildiklerini gözler önüne sermektedir. Yeter ki tarihten ders almasını bilelim.

“Kerem sahibi Allah, kalemle yazmayı ve bilmeyi öğretti (kavrama yeteneği verdi) . Buna rağmen, insan yine de tuğyan eder. Kendisini yeterli görür. Oysaki dönüş, Rabbinedir.” (96/3-8)

Selem ve muhabbetlerimle…

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
İNSANIN KENDİNİ MUSTAĞNİ GÖRMESİ, AZGINLAŞMASI DEMEKTİR

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin