BEŞİR İSLAMOĞLU

ÖMÜR AĞACINDAN BİR YAPRAK DAHA DÜŞTÜ!

Bugün itibariyle yeni bir yıla başlamış bulunmaktayız. Günler, aylar, yıllar geçip gitmektedir. Yetmiş-seksen yaşına varan kimseye “ömür nasıl geçti” diye sorulduğunda, “geldi ve geçti, fani dünya” diyerek kısa bir süre yaşadığını dile getirecektir.

Evet, bu fani/geçici dünyada yaşananların çoğu unutulur gider; geride varsa güzel/hayırlı eserleriniz ve bir de çocukluk ve gençlik yıllarından bazı kareler/izler canlı kalır.

Başta şunu söyleyelim ki bir yılı daha geride bırakıp, yeni bir yıla başlamak elbette insanı heyecanlandırır; ancak bu heyecan insanı tefekküre, sorgulamaya ve kendi vicdanını dinlemeye götürmelidir. Dünyadaki kutlamaların rüzgarı, debdebesi, şatafatı ve görkemi biz müminleri peşine takıp götürmemelidir.

Esasen kutlama veya bayram, bir başarı veya bir imkana kavuşmaktan dolayı yapılmalıdır. Şimdi, her yıl bir takım hazırlıklar yaparak yılbaşını hararetle bekleyen ve saati geldiğinde kutlayanlara sormak lazım;  “siz neyi başardınız veya hangi imkanlara kavuştunuz da yeni yılı kutluyorsunuz? Neyi kutladığınızın bilincinde misiniz?

Siz, “yeni bir yıla girdik” diye sevinç çığlıkları atarken, bir yılı daha kaybettiğinizin, tükettiğininiz farkında bile değilsiniz. Siz, yeni bir yıl kazanmadınız; bir yıl daha harcadınız, kaybettiniz. İnsan kaybettiği bir şeye sevinir mi? Ağlamanız gereken yerde gülüyorsunuz, seviniyorsunuz. Bu nasıl bir mantık, bu nasıl bir aldanmışlık!”

Şimdi düşünelim! İnsanlar kazandıklarında mı sevinir, yoksa kaybettiklerinde mi? Elbette kazandığımızda sevinmemiz lazım; fakat burada öylesine bir yanılgı (iblis) var ki kayıp sevince dönüşebiliyor. Bu yanılgıyı çoğu kimse, ancak kıyamet günü fark edecektir.

Evet, “ömür ağacından bir yaprak daha düşmesi” demek, Allah’ın bizim için takdir ettiği ömürden/müddetten bir yılın daha eksilmesi demektir. Öyle ise, müminler, bir yılı bitirip, yeni bir yılı yaşamaya başlayınca (hatta her zaman) neler yapmalıdırlar?

  1. Müminler, harcadıkları ömürlerinin muhasebesini yapmalı; iyiliklerini ve kötülüklerini vicdan terazisine koyup tartmalı, günahlara karşılık istiğfar ve tövbe etmeli, yeni zaman diliminde eksiklikleri telafi etme yoluna gitmeli, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için salihat ve hasenat işlemeye ağırlık vermelidirler.
  2. Müminler; yeryüzünde olup biten hadiseleri; zalimlerin zulümleri altında can çekişenleri, açlıktan dolayı can verenleri; yoksulluktan, zulüm ve baskılardan göç etmeye çalışanları; her gün dünyanın gözü önünde denizde ve karayollarındaki yolculuklarında yok olup gidenleri; (geçen gün bir taksiden 14 göçmen çıkartıldı) yoksulluktan eğitim alamayanları, hastalık ve kimsesizlikten dolayı ızdırap içinde olanları vd. düşünmeli, dertlerini hafifletmek için çareler aramalıdırlar.
  3. Müminler, helalinden çalışıp kazanmalı ve kazandığını uygun ve meşru yerlere harcamalı, emek vermeden ve hak etmeden bir malı alıp kullanmamalıdır. Dolayısıyla “kolay yollardan kazanma” gibi görünen “piyangolara” (şans-talih-kumara) asla rağbet etmemelidir; zira “İnsanın sahip olduğu helal kazanç, kendi emeğiyle elde ettiğidir. Günü geldiğinde emeğinin karşılığını görecektir.” (53/37)
  4. Müminler, “millet” kelimesinin Kur’an’da “din, inanç” anlamında kullanıldığını, dolayısıyla “milli” kelimesi ile “Piyango” kelimesini yan yana getirerek, piyangoya “dini kılıf” giydirmenin batıl olduğunu bilmeli ve güvercin gibi masum bir kuş ile piyangoyu temsil etmenin bir istismar olduğunun bilincine varmalıdırlar.

Maalesef cahiliyenin kaderini belirleyen “kuş” figürü, bizim toplumumuzda da bir inanç olarak yerini almıştır. Talih kuşu, devlet kuşu gibi ifadeler, kuşun insan üzerine pislemesi düşüncesi, hayatın vazgeçilmez unsurları olmuştur.

  1. Müminler muttaki olmalı, sorumluluk bilinciyle hareket etmeli, batıl/cibt ve mitolojik olan her türlü (piyango, şans, talih, uğur, kadercilik, kumar, muska, nazar, burç, sihir, büyü, fal, illüzyon, kahanet, Arraf, müneccim, cinci, mesih, mehdi, deccal gibi) inanışlardan uzak durmalıdırlar; zira bu inançlar, ilkel toplumlarda görülen ve doğaüstü güç ve etkisine inanılan bir nevi fetiştir. Müminler, sadece Allah’a güvenmelidirler. Allah, kendilerine şu hatırlatmada bulunur:

“Hamr (sarhoş eden içkiler),  meysir (her türlü kumar oyunları),  ensab (putperestlik sembolleri), ezlam (fal araçları) şeytan işi pisliklerdir. Kurtuluşa ermeniz için bunlardan uzak durmanız gerekir.” 5/90)

  1. İnsanlar bilmelidirler ki en büyük İKRAMİYE, cennet nimetlerine kavuşmaktır. Binaenaleyh, kalıcı ve yararlı yatırım, ölüm ötesi hayata yapılan yatırımdır. Ahiret hayatını ciddiye almayıp, kendini bu dünyanın cazibesine –oyun eğlencesine- kaptıranlar, mahcup ve mahzun olacaklardır. Allah’ın yol göstericiliği (mesajları) dışında bir ömür, asla kıymetli ömür değildir. Yüz yıl yaşamış olsak da Allah’ın yanında hiçbir değeri yoktur; ancak Allah’ın ayetleriyle (direktifleriyle) geçen bir ömür kıymetlidir ve “bin aydan daha bereketli ve daha hayırlıdır.” (97/3)

Sonuç olarak, Asr suresinin anlamıyla ifade edelim ki Allah’a inanıp güvenmeyen, imanına uygun salihat (sorumlu ve erdemli davranışlar) ortaya koymayan, birbirlerine hakkı ve sabrı hatırlatmayan kimse ne kadar yaşarsa yaşasın kaybetmiştir.

Allah’ım! Bizleri, bir yıl daha kaybettiğimizin farkına vardır! Kalan ömrümüzü Kur’an nuruyla aydınlat! Mustakim olan sırattan bizleri ayırma!

Selam ve sağlık dileklerimle…

ÖMÜR AĞACINDAN BİR YAPRAK DAHA DÜŞTÜ!

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin