NEVZAT ÜLGER
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. YAZAR
  4. YUNUS EMRE MENKIBELERİ

YUNUS EMRE MENKIBELERİ

Kaynaklara göre Yunus Emre 1240 yılında doğmuştur. 82 yaşında 1341 yılında vefat etmiştir. Ahi Evran (1261), Mevlana (1273), Hacı Bektaş-ı Veli (1275) ve Sultan Veled (1313) onun çağdaşlarıdır. Bunların hepsi de “Sefine-i Evliya”nın yolcularıdır. İlahi bilgiyle donatıldığına kanaat getirilen kimse hem ariftir, hem âlimdir. Allah’ın tecelli mahalli insanda “gönül” olduğuna göre, gönül de ilahi bilgiler mekânıdır diyebiliriz zannederim. Tarihte kendilerinden “Abdalan-ı Rum, Gaziyan-ı Rum, Bacyan-ı Rum ve Ahiyan-ı Rum” diye bahsedilenler de birer sufidirler şüphesiz.

Şiirlerinde; Yunus Emre, Yunus, Aşık Yunus, Bi-çare Yunus, Miskin Yunus gibi mahlasları da kullanmıştır.

Yunus Emre ile ilgili olarak yaşanmış veya üretilmiş altı tane menkıbe var kitaplarda. Bu menkıbelerin hepsi de Yunus Emre’nin destanî hayatına uyuyor işin doğrusu. Hepsi de yerine göre anlatılıp konuşulmaktadır.

1-Yunus, Taptuk Emre’ye otuz yıl yüksek bir bağlılıkla hizmet etti. Hatta odun taşımaktan sırtı yara oldu ama onu kıskanan dergâhın diğer dervişleri, şeyhin kızını sevdiği için bunca ağır işlere katlanıyor dediler. Bu dedikoduyu da Şeyh Taptuk’a duyurdular. Taptuk Emre de gönül dostlarının şüphelerini gidermek için, onların hazır olduğu bir ortamda Yunus’a hep düzgün odun getirmesinin nedenini sordu. Yunus; “Doğru olmayan bu kapıya layık değildir” diye cevap verince, Taptuk da; “Söyle Yunus’um” dedi. İşte o günden sonra, bu nefesin sırrınca şair olup çağları aşan şiirler söyledi. İhvanlar mahcup olmasınlar diye kızını da Yunus’la evlendirdi.

2-Yunus Taptuk’a otuz yıl hizmet etti ama kendisine manevi bir kapı açılmadığı zannıyla dergâhtan kaçtı. Bir gün bir mağarada yedi kişiye rastladı. Her gece onlardan biri dua ediyor ve duanın sırrıyla bir sofra yemek geliyordu. Sıra Yunus’a gelmişti. O da dua için ellerini kaldırdı ve “Ya rabbi, onlar kimin hürmetine dua ediyorlarsa, onun hatırına ben utandırma” dedi. O gece iki sofra gelince, mağara arkadaşları ona; “kimin hürmetine dua ettin?” diye sordular. Yunus da önce siz söyleyin dedi. Onlar da “Taptuk’un kapısında hizmet eden Yunus adına” dediler. Yunus bunu duyunca hemen dergâha geri döndü ve Ana Bacı’ya; “Beni bağışlayın” diye diz çöktü. Ana Bacı ona; “O sabah namazına kalkınca eşiğe yat, bu ara gözleri görmediği için, ayakları takılınca “bu kim” diye soracaktır. Ben de “Yunus” derim. “Eğer hangi Yunus derse buralarda hiç eğlenme git, yok, bizim Yunus mu derse kendini bağışlat” der. Taptuk, sabah kalkıp kapıda ayağına takılan nedir diye sorusuna Ana Bacı Yunus değince, Taptuk “bizim Yunus mu” der ve Yunus da suçunu bağışlattırır.

3- Rivayet odur ki; Yunus müftüdür ve Taptuk’un ihvanlarından birine bir fetva vermiştir. İhvan fetvayı Taptuk’a gösterince, Taptuk “Bu fetva yanlıştır, götür ve fetvasını düzeltsin” der. İhvan müftüye söyleyince müftü hiddetlenir ve “senin şeyhin ümmidir, fetvayı ne bilir” der. Öfkeyle şeyhin yanına gelir ve onu biraz da küçümseyerek “Fetvanın yanlış olduğunu nereden biliyorsun” diyerek hiddetlenir. Şeyh Taptuk da gayet mülayim bir eda ile “Bu mesele filan kitabın filan sayfasında şöyledir” diyerek verilen fetvanın yanlış olduğunu anlatır. Yunus konuyu hatırlar ve şeyhe “evet öyledir” der. Ondan sonra da ona bağlanır.

4- Yunus tekkeye odun taşırken sırtı yara olunca ihvandan birine gösterir ve o da yaraya merhem sürer. Şeyh bunu duyunca imtihan kastıyla “yanımızda durmasın, gitsin” der. Yunus da giderken yolda iki arkadaşa rastlar ve bunlarla o sofra eylemini yaşar. Bu olaydan sonra Yunus kendisine himmet verildiğine kani olur ve tekrar dergâha döner.

5- Dergâha dönen Yunus’a Taptuk; “Dereceni öğrendin, artık burada duramazsın. Asamı attığım yere gider ve orada vefat edersin” der. Yunus bu asayı beş yılın sonunda buldu ve orada vefat etti.

6- Aynı dönemde yaşadığı Mevlana’ya “Mesnevi’yi sen mi yazdın?” demiş. Mevlana da evet deyince, Yunus, “Çok uzun yazmışsın, ben olsam işi uzatmam; ‘Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm’ derdim demiş.

Bir soru ile bir başka makaleye kapı arayalım: Yunus Emre’de Vahdet-i Vücut anlayışı ne kadardır?

YUNUS EMRE MENKIBELERİ
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin