NEVZAT ÜLGER

YUNUS EMRE VE VAHDET-İ VÜCUD

Yunus’ta esas olan “kelime-i şahadet”tir. Ona göre tahkiki-i iman Allah’ı birlemekle başlar. Yüce makamlara ulaşmak; Allah’ı ve peygamberi anlamak ve ikrar ile olur.

         “Dosta gidenin yolu gönül içinden geçer” diyor Yunus. Allah gönülde tecelli eder. O nedenle “kabe”ye benzetilen gönül mübarektir.

         Alemlerin rabbi olan Allah, nur halindeki gizli hazinesini görmek isteyince, kendi zatından “cevher”e nazar etti, böylece zatında bulunan bütün sıfatlar zuhur etti. (Big Bang Teorisine göre de ucu-bucağını hala keşfedemediğimiz evren ilk olarak bir noktaydı ve bu noktadan genişledi.) Aradaki fark, biri aynı olayı yaratıcıya bağlarken, diğeri sebep-sonuç ilişkisinde kalıyor.

         Allah, “kün” emriyle bütün nesneleri yaratmış, yaratmaya da devam etmektedir. Her anda bir şanda. Yerde ve gökte hikmetleri sonsuzdur. Yunus’a göre varlığın iç yüzü Hakk, dış yüzü halktır.

         Suretler, mutlak zatın esma ve sıfatlarının görüntüsüdür. Evvelde var olan yalnız Hak olduğu gibi, ahirde de sadece Hak olacaktır. O, “malikel mülk”tür.

         Şiirlerinde zaman zaman ilahi tecellilerin verdiği aşk mağlubiyetiyle “Hallaçvari” sözler de söylemiştir Yunus.

         Sırrı anlamak için hak etmek gerekir. Kudret sahibi Allah, dilerse toprağa can verir. Bu cihetle görünen eşya, zat ırmağından bir zuhurdur.

         Aşık, devranı maşuk ile beraber sürer. Benliğini terk eden kul, kul iken sultan olur. Yunus bunu “Enel Hak” kavramıyla defalarca zikreder.

         Hakkın rızasını kazanmak için bir hastaya bir tas su vermek bile önemlidir. Bu bir içim su, yarın kulun karşısına “Hak Şarabı” olarak gelir. Buradaki “Hak Şarabı”ndan maksat, ilahi aşk ve bunun neticesi olan Allah’a vuslattır.

         Hakk’a yararlı kulun gözü “bir”i görür, kulağı “bir”i işitir, dili “bir”i söyler. Yani kesrette vahdeti görür. Bu lütufa mazhar olan kişi ise “insan-ı kamil”dir. Aşıklar, dervişler, insan-ı kamil yüzünden Hak cemaline vasıl olurlar.

         Allah, nurunu kamil insanın alnına yerleştirmiştir. Bu hal vahdet-i vücudun idrak edildiği en yüksek noktadır. Şeyhul Ekber de; “İsim nasıl müsemmanın aynı ise, aynı şekilde abd dahi Mevla’nın aynısıdır” diyor. Yunus Emre’nin bu konudaki görüşü Arabi’den çok da farklı değil.

         Yunus’a göre okumaktan gaye, Hakk’ı bilmektir. Ben dervişim deyip yalan dava kılanlar “yarın Hak didarını” göremezler.

         Aşık, Elest’te, hatta Elestten beri ve hatta ondan önce maşukuna aşıktır. Onun işi daima ihsandır. (İhsan; sen onu görmüyorsan da, o seni görüyor anlayışının adıdır.)

         Aşıkın gönlü Allah’ın arşıdır. Aşıklar ilahi aşkın şarabını sakinin elinden içerler. Aşıkların kastettikleri “saki”, Cenab-ı Hak’tır.

         Yunus’un ve âşıkların dört kitap remziyle kastettikleri hakikat tevhid makamlarıdır. Bu anlamda;

         İncil isimler tevhidine,

         Tevrat sıfatlar tevhidine,

         Zebur fiiller tevhidine,

         Kur’an zat tevhidine delalet eder.

         Kur’an, zat âleminden tecelli eden bir kitaptır.

         Yunus, peygamberlerden genel olarak “enbiya, nebi, canlar, haslar” şeklinde bahseder. Gelmiş geçmiş peygamberlerin sayısı 124 bindir der. Allah’ın inayeti olmazsa hiçbir peygamber şefaatçi olamaz diye de ekler.

         Adem ve nesli bir tek madenden yaratılmıştır. Bu maden “Nuru Muhammedi”dir. Meleklerin Adem’e secde ile emrolunmaları, ondaki ilahi nur tecellisindendir. Şeytan, ondaki bu nuru göremediği için secde etmemiştir.

         Adem insan-ı kamil için model olmuştur. Ona göre tevhidi ilk kavrayan kişi, Adem’dir.

         Hazreti Muhammed, peygamberlerin serveri ve dinin direğidir. Fahri alemdir. Dünya onun dostluğuna yaratılmıştır. Ümmetine iman hilatını giydiren odur. Daima ümmeti için çalışmıştır. Ona layık olmak gerekir. Layık olanlar, cennette ona yoldaş olacaklardır.

         Yunus, vücut birliğine inanan bir mutasavvıftır. “Bir ben vardır bende benden içeri” dizesindeki ikinci ben “Hakk” anlamındadır.

         Dostu içinde bulmak, çoklukta tekliği görmektir.

         Anlatılanların da yardımı ile Yunus Emre’de vahdet-i vücud’un olup-olmadığına okuyucu karar versin.

YUNUS EMRE VE VAHDET-İ VÜCUD

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin