Değer dediğimiz kavram, kıymetli ve önemli olan ahlaki ilkelerdir. Dolayısıyla değerlere uygun davranan insan, ahlaklıdır, saygındır ve sevilip güvenilendir.
Değerlere sahip olanlar, tevazu ve alçak gönüllü, erdemli kişilerdir. Başkalarını küçümsemez, üstünlük yarışına girmez, kendini öne çıkartmaz, olduğu gibi görünür; zira kendini kusursuz görüp, başkalarını kusurlu görmek, en büyük kusurdur. Dolayısıyla, insan saygı, sevgi, hürmet, iyilik görüp erdemli olmak istiyorsa, önce bunları kendisinin göstermesi gerekir.
İnsan, erdemli bir kişiliğe sahip değilse, 0/sıfırdır; hiçbir kıymet ifade etmez. Nasıl ki 1-9 rakamları olmadan 0/sıfır kendi başına bir anlam ifade etmiyorsa, erdem/ahlak olmadan insan bir kıymet ifade etmez.
Bilinmelidir ki hayat, yaptığımız davranışların yansımasıdır. Ses yankısı gibidir. İnsanın yapıp ettiklerini insana geri verir. Yankı yapan bir dağda seslendiğinizde, karşı dağda sesiniz aynı şekilde nasıl tekrar ediliyorsa, hayat da aynen böyledir. Ne ekerseniz, onu biçersiniz. Onun için, uzun yaşamaktan ziyade, doğru ve güzel yaşamak, güzel bir iz bırakmak en karlı bir yatırımdır.
- Rumi’nin dediği gibi, iyilik peşinde koşanlar iyilik, kötülük peşinde koşanlar da kötülükle karşılaşır. Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır. Camın kirini gören, dışarının güzelliklerini göremez.
Yunus’un dediği gibi, iyilikle iyilik “her kişinin”, kötülüğe iyilik, “er kişinin”, iyiliğe kötülük, “şer kişinin” karıdır.
Toplumda iyiliği yaymak, kötülükleri sonlandırmak, adaletli ve hakkaniyetli davranmak için “empati” yapmak, yani, başkasının yerine kendimizi koymak zorundayız; zira empati, insanlar arası iletişimin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Onun içindir ki Nebi as, bu hususta şu temel ahlaki ilkeyi koymaktadır:
“Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi, sen de başkalarına yapma. Kendin için istediğin şeyi, kardeşin için de iste. İnsanların en iyisi, insanlara en faydalı olandır. En kötüsü de insanlara zarar verendir.”
Mümin, müminin aynasıdır. İnsanların, her dem kendilerini kontrol etmeleri ve özdenetimden geçirmeleri şarttır. Öyle ki insanın, arkadaşlarının duyması halinde utanacağı bir fiili asla yapmaması gerekir. Başarılı olmak, sevilip sayılmak ve mutlu olmak için iç denetim ve empati yapmak, insan olmanın gereğidir.
Empati, kişinin duygu ve düşüncelerini doğru anlamak için vaz geçilmez bir ilkedir. Bu ilkenin sağlanması için, önce dinlemesini bilmeliyiz. Maalesef, insanların çoğu, dinlemeye tahammül göstermemekte, kendi düşüncelerine aykırı gördüğünün sesini kesmeye çalışmakta, sert tartışmalar yapılmakta ve sağlıklı bir fikir teatisi yapılamamaktadır. Bu da haliyle başarıya götürmemektedir.
İnsanlar başarılı ve mutlu olmak istiyorlarsa, başta empati ve özdenetim ilkelerine uyarak hareket etmek zorundadırlar. Ardından, zandan kaçınarak doğru bilgi peşine düşmeli, doğru düşünmeli ve çalışıp emek vermelidirler. Güzel yemekleri düşünmekle açlık giderilmediği gibi, çalışıp emek vermeden sadece düşünmekle başarıya ulaşılmaz.
Özetle, hem Allah katında ve hem de insanlar nezdinde erdemli, saygın ve sevilen biri olmak istiyorsak, dinin temel ilkelerini ve insanlığın kadim tecrübesini dikkate almak zorundayız. Kendimize yapılmasını istemediğimiz bir fiili, başkalarına da yapmamalıyız. Kendimiz için sevip istediğimizi, başkaları için de istemeliyiz. Aksi takdirde, şikayet etmemizin ve sürekli eleştirmemizin hiçbir anlamı olmayacak, adil ve erdemli bir toplum oluşmayacaktır.
Selam ve sağlık dileklerimle…