HABİB KARAÇORLU

ARUN ALEYKÜM

Altı haftadan beri Filistin’in Gazze bölgesinde yaşanan Siyonist katillerin neden olduğu soy kırım ve insanlık dramı, dünyanın dört bir yanındaki vicdan sahibi insanları sokaklara döktü ve işlenen cinayetler defalarca protesto edildi ve lanetlendi. Ancak Gazze’deki fecaate karşı dünya halklarının gösterdiği infial, onların yöneticilerine fazla bir etki edemedi. Barbar ve mel’un Siyonist terör örgütleri şebekesini hala daha meşru “İsrail Devleti” olarak gören ve her türlü desteği veren Hıristiyan ülke liderlerine maalesef ki, İslam dünyasının liderleri de dolaylı yönden iştirak ettiler. Gazze ve Batı Şeria topraklarında devam eden katliam ve vahşetin üzerinden bir aydan fazla zaman geçtikten sonra nihayet zorla olsa da Riyad’da toplanmaya karar veren Müslüman ülke liderlerinin hangi kararları alacağını herkes çok merak ediyordu ki, bu sırada işgalci katilerin başındaki mel’un açıktan mesaj vererek : “Arap liderlere söylüyorum, eğer çıkarlarınızı korumak istiyorsanız, tek bir şey yapmak zorundasınız: Sessiz kalın” dedi.  Mesajı sadece Arap liderleri mi almıştı?

11 Kasım 2023 günü Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği Ortak Zirvesi 57 ülkenin katılımıyla gerçekleştirildi. Zirve sonrası, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi’ne üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının üzerinde mutabık kaldığı ortak bir bildiri yayınlandı. 31 maddenin yer aldığı sonuç bildirgesinde çok ilginç olan bazı maddelerden biri şuydu: “İİT ve Arap Birliği, Filistin halkı güvenlik ve barışa kavuşmadan İsrail’in ve diğer hiçbir bölge ülkesinin güvenlik ve barışa kavuşamayacağını teyit eder.” Bu maddede denilmek istenen özetle şöyle: İsrail kendisi güvenlik ve barışa kavuşmak istiyorsa, Filistin halkının da güvenlik ve barışa kavuşmasını kabul etmelidir. Peki,  İsrail 1947 yılında BM’nin yaptığı taksimi kabul etti mi? Hayır. Oysa 29 Kasım 1947 yılında BM Genel Kurulu’nda alınan karara göre Filistin’in tarihi topraklarının % 56,5’i nüfusun % 33’ünü oluşturan Yahudilere, % 43,5’i ise nüfusun % 67’sini oluşturan Araplara verilmişti. 15 Mayıs 1948 tarihinde terörle ele geçirdikleri Filistin topraklarında İsrail devletini ilan eden işgalci Siyonist katil çeteleri bu kararı asla dinlemediler ve aynı yıl içinde Arap ülkeleri ile yaptıkları savaşta onlara üstünlük sağlayıp Batı Kudüs’ü de işgal ederek sınırlarını daha da genişlettiler ve sonuç olarak burada yaşayan 700 bin Filistinliyi topraklarından kovarak işgali kalıcı hale getirdiler. 1967 yılında yapılan Arap-İsrail savaşının sonunda da Mısır’ın Sina yarımadasını, Suriye’nin Golan Tepelerini ve Filistin’in Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs topraklarını işgal eden Siyonistler 1978 Camp David anlaşmasıyla sadece Sina Yarımadası ve Gazze’den çekildiler, diğer bölgelerde işgale devam ettiler. Siyonist terör çetelerinin 1920’li yıllardan günümüze kadar silah zoruyla ele geçirdiği Filistin topraklarındaki Müslümanları gerek katlederek ve gerekse göçe zorlayarak oluşturmaya çalıştığı devlet, aslında bir devlet değildir, bunlar olsa olsa işgalci katil sürülerinin oluşturduğu bir şebekedir. Bu barbar katillere “devlet” demek, Filistinli mazlumlara hakarettir ve zulümdür. “İki devletli çözüm” fikrini kabul etmek ya da önermek Filistin’de bir asırdan beri yaşanan zulmü görmemek ve idrak edememek demektir. Burada Üstad Necip Fazıl’ın: “Yıkılasın israil! Enkazını göreyim. Sana ülke diyenin yüzüne tüküreyim.” Dizelerini bir kez daha zikredelim.

Riyad toplantısında alınan başka bir karar da:  “Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden, İsrail’in işlediği savaş suçlarına ilişkin soruşturmayı tamamlamasını talep ediyoruz.” Denilmekte ki, sormak lazım; kimi kime şikâyet ediyorsunuz?”  Yahu, bütün bu uluslar arası kuruluşları kuran ya da kurduran kim? Küfür cephesinden medet umuyor, adalet mi bekliyorsunuz?

En can alıcı madde de şudur herhalde: “İsrail’in savaş suçlarını, insanlık dışı katliamlarını kınıyoruz.”Yav be, Helal olsun! Nasıl oldu da bu cesareti gösterdiniz, hayret!  Siz kınayınca İsrail çok utanmış ki, katliamlarına daha da hız verdi. Siz, Siyonist katilleri caydırmak için bir karar almayın. Diplomatik ilişkileri ve ticareti kesmeyin. Hava sahasını İsrail uçaklarına kapatmayın. Hiçbir yaptırım uygulamayın, hiçbir yetkisi olmayan sokaktaki vatandaş kadar da olamayıp boykot uygulamayın, sadece atıp tutun, yalandan üzülün, bir şeyler yaptığınıza dair algı oluşturun. Bu arada halen daha Türkiye’den İsrail’e Manavgat suyunun gittiğini, Ekim ayında 327 Milyon Dolar değerinde gıda, çelik ve diğer önemli ürünlerin gönderildiğini belirtelim. Oysa Hazreti Peygamber (S.A.V.) Bedir Gazası öncesinde Bedir mevkiindeki su kuyularını kapatarak düşmanın faydalanmasını önlemişti. Medine’de Müslümanların Yahudi çarsısından alış verişinin önünü keserek Müslümanlar için yeni pazar kurmuştu.

Acziyeti sergileyen diğer bir madde ise: “Gazze’ye yönelik ablukanın kırılarak, yardım konvoylarının derhal girmesinin mecbur kılınmasını talep ediyoruz.” Kimden talep ediyorsunuz? Yardım konvoyları alınmazsa ne yapacaksınız? Hiç.

Müthiş bir madde daha: “Devletleri, işgal ordusu ve terörist yerleşimcilerin Filistinlileri öldürmede kullandığı silah ihracatını derhal durdurmaya çağırıyoruz.” Hangi devletleri çağırıyorsunuz, devam ederse ne olacak?

İİT ve Arap Birliği’nin bildirgesinde yer alan daha birçok enteresan madde var ama yerimiz müsait olmadığından ele alamıyoruz. Sonuç olarak İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliği Ortak Zirvesi Bildirisi’ndeki en vahim madde de şudur ki: “Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), Filistin halkının tek meşru temsilcisidir ve tüm Filistinli grup ve güçler FKÖ çatısı altında toplanmalı ve FKÖ’nün liderliğindeki ulusal ortaklık çerçevesindeki sorumluluklarını yerine getirmelidir.” Yani, FKÖ’nün başındaki İsrail kuklası Mahmud Abbas meşru, 2006 yılında yapılan seçimlerde % 54 oy alarak 132 sandalyeli Filistin meclisinde 76 sandalye ile halkın iktidara seçtiği HAMAS gayrı meşru öyle mi? Bu seçim sonuçlarını tanımayıp Batı Şeria’da yönetimi HAMAS’a devretmeyen Mahmud Abbas o tarihten bu yana hiç seçime gitmeden bulunduğu makamı işgal ediyor ve siz onu Filistin halkının meşru temsilcisi olarak kabul ediyorsunuz. Bu Mahmud Abbas ki,  7 Ekimden bu yana işgalciler Batı Şeria’daki tüm şehirleri basıp, 3 bine yakın Müslüman’ı evinden alıp zindana götürürken, yine İki yüz Müslüman’ı katlederken nerdeydi acaba? Niye hiç sesi çıkmadı?

Velhasıl dünyadaki tüm Müslümanların durumu hiçte iyi durumda olmayıp gelecekleri karanlıktır. Koskoca iki milyarlık İslam âlemi 8 milyonluk bir küfür topluluğuna güç yetirememektedir. Bu gözler önündeki içimizi parçalayan vahşet ve zulüm karşısında acziyet ve söylemeye dilimiz varmıyor ama ne yazık ki dolaylı şekilde iş birliği içinde olan Müslüman halkların yöneticileri kendi halklarının duygu, düşünce ve inancını temsil etmemektedir. Bir zamanlar babasının esaretini dile getirerek üzüntüsünü haykıran çaresizlik içindeki Filistinli kızımızın son cümlesi ne kadar anlamlı: “Arun aleyküm, arun aleyküm! “ Utanın, utanın! Rabbim tüm ümmete Kur’an şuuru, ümmet şuuru, cihat şuuru ve nefsini yenme gücü versin. Âmin.

 

 

ARUN ALEYKÜM

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin