HABİB KARAÇORLU

KÜFRÜN ZİHNİYETİNDE NE DEĞİŞTİ ?

Siyonist terörizmin Gazze Şeridine düzenlediği saldırı ve yaptığı soykırımın üzerinden iki aydan fazla bir zaman geçmesine rağmen bu insanlık dramı hem ülkemiz ve hem de dünya gündemindeki sıcaklığını koruyor malesef. Sadece 365 km2’lik küçücük bir kara parçasına iki aydan beri binlerce ton bomba yağdıran ve binlerce masum insanı hiç acımadan katleden terörist katiller, küfrün binlerce yıldan beri sergilediği “hayvanlardan daha da aşağı”  karakterini, seviye ve zihniyetini bir kez daha ortaya koymaya devam ediyor.

Meseleyi en başından ele alacak olursak, konu aslında ta insanın yaratılışıyla başlıyor.  “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” diye buyuran Cenabı Allah’a melekler itirazda bulunarak:  “Orada fesat çıkaracak ve kan akıtacak birini mi yaratacaksın? Oysa biz Seni överek tesbih ve takdis ediyoruz. Deseler de mutlak irade, ilim ve kudret sahibi olan Yüce Rabbimiz: “Muhakkak ki ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” Diye buyurdu. Meleklerin ve bizim de bilemeyeceğimiz birçok şey olsa da bildiğimiz kesin bir şey var ki, o da yeryüzü insanlığın var olduğu günden bugüne kadar büyük bir mücadeleye sahne olmaktadır ki; işte bu mücadele, Hak ile batıl arasında süregelen üstünlük mücadelesidir.  Babamız Hazreti Âdem’e secde etmeyerek ilahi huzurdan kovulan İblis’in insana düşman kesilip şeytan sıfatıyla kıyamete kadar insanları Hak yoldan saptırmak için izin alıp mücadele edecek olması, yaşanan her şeyi çok güzel bir şekilde açıklıyor aslında.

İnsanı yeryüzünün halifesi olması yanında kendisine kulluk için de yaratan Yüce Rabbimiz hayatın yanında ölümü de yaratarak insanoğulları için dünyayı bir imtihan yurdu kılmıştır. İmtihanın tek bir konusu ve tek bir sorusu vardır, o da: “İlahın kimdir?” Yani, kimin peşinden gidiyorsun, kimin emri altındasın, kimden korkuyorsun, kime ümit besliyorsun, kimin kanun ve kurallarına tabisin, kime kulluk yapıyorsun, kimden ihtiyaçlarını istiyorsun ve kime tapıyorsun? Bu konuya iyi çalışanlar ve hazırlıklı olanlar imtihanı kazanıyorlarsa da maalesef kazanamayanlar her zaman çoğunluğu oluşturuyor.

Hazreti Âdem’in oğullarından Kabil’in haksız yere kardeşi Habil’i katledilmesiyle ilk kan dökülmüş ve yeryüzünde fesat başlamıştı. Topraktan yarattığı ve yeryüzünü emrine verdiği insanı başıboş bırakmayan Yüce Rabbimiz görevlendirdiği peygamberler ve onlara indirdiği vahiy ile kullarına kendisinden başka bir ilahın olmadığını, yaratılış gayesini ve dünya ve ahrette kurtuluşa ermenin ve mutlu olmanın yolunu bildirse de insanların ezici çoğunluğu şeytan ve nefislerinin peşine takılmayı tercih ettiler ve sonuçta topluca helak edildiler.

İlk çağlarda yaşayan kavimlerin şimdilerde sadece kendilerinden kalan ve kazılarla ortaya çıkarılan kalıntılarından nasıl sapıtıp ve nasıl helak olduklarını anlıyoruz. Dünya tarihinde çeşitli ırklar, farklı medeniyetler ve onların takip edip peşinden gittiği farklı inanç ve önderler olsa da değişmeyen tek bir senaryo vardır ki o da:  “Yeryüzünde Hak ve batılın savaşı” senaryosudur. Bu senaryonun aktörleri iki gruptur: Birincisi, Hakkın yanında yer alan ve Hakkın hakimiyeti için çalışan, cenneti kazanmayı hedeflemiş inananlar ve diğerleri, batılın safındaki dünyayı elde etmeye çalışan Şeytana ruhunu satmış köleler.

Tarih boyunca Hakkı değil, gücü üstün tutan kavim, toplum veya rejimler, eline fırsat geçtiğinde zayıfları ezmek, sömürmek ve hatta yok etmek için şeytanın kötü emellerine hizmet etmişlerdir. Nemrut ve Firavun, Kur’an’da batılı temsil eden birer sembol olarak anlatılmışlardır. Bu karakterlerin ortak özellikleri ilahlık davasında bulunmalarıdır. Aynı zihniyeti temsil eden Roma ve Pers medeniyetleri yönetim anlayışında gücü esas almış, zayıfları ezmiş ve sömürmüşlerdir. Son asırlarda yapılan keşifler ve icatlar sonucunda maddi güce kavuşan Batı medeniyeti aynı Roma ve Pers gibi kendilerinden zayıf olanları köleleştirmek, sömürmek ve olmuyorsa yok etmek için uğraşmışlardır. Şu anda maddi açıdan süper güç olarak kabul edilen ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa, aslında ellerindeki varlığı emperyalizm ve sömürgecilikle sağlamışlardır.

1492 yılında Avrupalıların keşfettiklerini iddia ettikleri, aslında Müslümanların kitaplarından yerini öğrendikleri Amerika kıtası onlar tarafından sömürge haline getirilmiştir. Güney Amerika kıtasına çıkan İspanyollar buradaki Maya, Aztek ve İnka medeniyetlerini ellerindeki ateşli silahlarla yok ettiler. Kuzey Amerika kıtasına çıkan başta İngilizler olmak üzere Avrupa’nın diğer çapulcu ve eşkıya sürüleri ise buradaki Kızılderili adını verdikleri insanları toplu katliamlara tabi tuttular. Kristof Kolomb Amerika’ya gittiğinde burada 70 milyon Kızılderili yaşıyordu ki, bu o zamana göre dünya nüfusunun beşte biri demekti. Oysa şimdi Amerika’da sadece iki milyon Kızılderili yaşamaktadır. Yakın tarihteki en kanlı soykırımın yaşandığı Kızılderili toprakları üzerinde bugün kendini dünyada özgürlük ve bağımsızlığın hamisi olarak gören ABD yer alıyor. Onurlu Kızılderili halkını köleleştiremediği için onları yok eden ABD’nin kurucuları, onların yerine Afrika kıtasından köleler getirdiler ve onları da bir insan olarak görmediler ve hala daha onlara zulmediyorlar. ABD işgale yeltendiği Vietnam, Afganistan, Irak ve Suriye’de milyonlarca insanı katletti ve şimdi de karakteri gereği Filistin’deki katliama destek veriyor.

Amerika kıtasında yaşanan mezalimler Avustralya ve Afrika kıtalarında da yaşandı. İngilizler Avustralya’da Aborjin adını verdikleri yerlileri toplu katliama tabi tuttular. Afrika kıtasını işgal eden İngiliz, Fransız, İtalyan, Portekiz, Belçikalı ve diğer Avrupalı barbarlar Orta ve Güney Afrika’da yaptıkları katliamlar yanında Kuzey Afrika ülkeleri Libya ve Cezayir’in Müslüman halkına akıl almaz zulümler ve kötülükler yaptılar. Bugün hala daha Fransa 14 Afrika ülkesinden yıllık 500 milyar dolar haraç toplamaktadır.

“Beşli çetenin diğer emperyalist ülkesi Rusya, Asya kıtasında yer alan Müslüman Türklere asırlardan beri zulmetmekte ve onlara hala daha sömürmektedir. Kafkaslarda yaşayan çeşitli Müslüman ırklar Rusların zulmü altında yaşamaya devam etmektedir. Asya kıtasının diğer emperyalist ülkesi Çin, seksen yıldan beri Doğu Türkistan’daki Müslüman Uygurları asimile etmeye çalışmakta ve sömürmektedir.

Yukarıda izah etmeye çalıştığımız gibi ilk insanlardan beri yeryüzünde kan, gözyaşı ve zulüm var olmuştur ve olacaktır da. Batılın temsilcisi olan şeytanın yardımcıları zalim kafirler her zaman her yerde olmuşlar ifsadı ve  zulmü tercih etmişlerdir. Küfrün zihniyeti asla değişmemiştir: “Güç sende ise zayıfı ez, sömür ve direniyorsa yok et! ” Bugün Filistin’in Gazze bölgesinde yaşanan tam da budur. İşgalci Siyonist katiller topraklarına göz koydukları Müslüman Gazze halkını yok etmeye çalışmakta ve bu konuda Hıristiyan emperyalist ülkelerden destek almaktadırlar. Siyonistlerin yaptığı soykırımı önlemek için hiçbir fiili önlem almayan ve diplomatik ve ticari ilişkilerini sürdüren Müslüman ülkelerden de işgalci katillere dolaylı yoldan destek verilmektedir. Ancak bu kadar desteğe ve kösteğe rağmen Gazze’nin yiğit insanları, Kassam Tugaylarının kahraman mücahidleri Siyonist işgalcilere Gazze topraklarını mezar etmeye devam ediyorlar. Onlar düşmana teslim olmayı reddettiler ve savaşıyorlar. Rabbim sabır, cesaret, metanet, kuvvet, azim, sebat ve şecaatlerini artırsın. Filistin’in yardımına gitmeyen, zillet ve meskenet içinde olan Müslümanların yöneticilerine de Rabbimiz hidayet, feraset, basiret ve cesaret nasip eylesin. Gazze düşerse ardından birer birer etrafındaki Müslüman beldeler ve ülkeler de Siyonist kâfirlerin eline geçecektir, bunu da unutmayalım. Bugün sessiz kalanlar veya dolaylı destek verenler yarın bu zalim kâfirlerden hiçbir merhamet beklemesinler. Allah’ım sen bize doğru yolu göster, merhamet et! Âmin.

 

 

 

 

 

KÜFRÜN ZİHNİYETİNDE NE DEĞİŞTİ ?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin