YAŞAR KURŞUN

KİBİRLİ İNSANLARI SEVMİYORUM!

Bilmiyorum bana katılır veya katılmazsınız, bazen sonradan görme insanlar çok kibirli ve sanki dünyayı bunlar yaratmış havası var!

Bu tip insanları hiç sevmedim ve sevmiyeceğim’de!

Zincir marketlerin raflarındaki yüksek fiyatlar için gıkını çıkarmayıp, alışveriş yaparken hiç fiat sormazlar ve marka aldım diye hava attan, kibirli insanlar ve sonradan görme insanlar, nedense pazar yerlerinde birşeyler satıp helal kazancını çocuklarına götürmeye çalışan pazarcılar ile çatır, çutur pazarlık yaparlar maalesef!

Pazarlık yapmak sünnettir, eyvallah.

Ama pazarlık yaparken, seslerini yükseltme ve satılan malı basit görmelerine sinir oluyorum!

Çok değerli, bir kardeşimiz Senem Açıkgöz’ün yazdığı ve konumuzla ilgili, çok duygusal yaşanmış bir olayı yazarak yazımı sonlandıracağım…

“Kaç kuruş” dedi, “incir kurusu?”

Pazarda ürün satan köylü kadının tepesine dikilmiş, gür sesiyle üç kere yineledi sorusunu. İyi giyimli, bakımlı görünümlü bir beyefendi.

“İncir kurusu kaç kuruş!”

“Otuz lira” diye cevap vermişti oysa, beyefendinin her soruşunda köylü kadın.

“Bu paraya incir kurusu mu olur, indir indir!” dedi beyefendi.

Titrek sesiyle cevap verdi kadın; “Yaylalardan topluyorum. İki üç kök incir ağacım var. Ayağım aksıyor, zorlanıyorum ama çocuğumun okul masrafını çıkarmak zorundayım. Kilosunu 25’ten vereyim” dedi.

O sırada telefon geldi beyefendiye, uzun uzun aldığı villanın güzelliğinden bahsetti karşısındakine. Mangal partisine davet etti.

Ben iki metre ötede işi gücü bıraktım onları takip ettim.

Elimde değil. İnsanlara böyle üstten bakanlara tahammülüm yok.

Köylü kadının önünde hepsi topu iki poşet incir kurusu vardı. Başka da bir ürün yoktu.

Tabiri caizse, sığıntı gibi, bir pazarcının yanına gelmiş oturmuştu. Belli ki o iki poşet incir kurusu parasına ihtiyacı vardı.

“20 liradan ver de bir kilo alayım” dedi adam gür sesiyle.

“Valla gurtarmaz abim” dedi kadın, “çocuğumun eğitim ihtiyacı olmasa gelmezdim buralara. Uzaktan eğitim mi neymiş; batasıca. Ders yapması lazım. Bilgisayarı yok. Ortada kaldık.”

Çıkardı cebinden 20 lira uzattı kadına adam.

“Kurtarır kurtarır, bir kilo ver hele sen” dedi.

“Merhaba” diyerek yanaştım tezgaha. Tezgah dediğime bakmayın. Kadın yere bağdaş kurmuş oturmuş, önünde de iki şeffaf poşette incir kurusu.

“Ne zamandır böylesi güzel kurutulmuş incir görmemiştim. Kaç kilo var elinizde” diye sordum kadına.

“İkişerden dört kilo var kızım” dedi kadın.

İkiyüz lira çıkardım verdim kadına.

“Hepsini alıyorum” dedim.

“Bu çok fazla, kilosu 30 lira” dedi kadın.

“Çocuğunuza alacağınız bilgisayara katkım olsun bacım” dedim.

Apışıp kaldı iyi giyimli beyefendi. Bütün pazar paramı kadına verdim. Helali hoş olsun.

Aldım poşetleri elime, çıktım pazardan. Bir hafta sebze meyve yemezsem ölmem ya.

En sevdiğin meyve ne diye sorsalar; incir ile dut yarışa girer. Ama ben inciri ve dudu dalından yemeyi severim.

Ne reçeli olursa olsun reçele çok uzağım. İyi yaparım ama yiyemem.

Şimdi bunları incir reçeli yapacağım.

‘E yemiyorsun da niye reçel yapıyorsun ya’ diyenler olabilir.

İncir reçelini yapıp satışa sunacağım.

Mersin’in Arslanköyü’nde uzaktan eğitimini bilgisayarı olmadığı için yapamayan bir çocuğumuza tablet bilgisayar alabilmek için.

Doğa bana güç kuvvet versin.

Yazıktır! Analara…

Evet, değerli okurlarımız böyle ekmeğini helal kazanan ve başka bir geçim kaynağı olmayan bu ablalara, amcalara lütfen yardımcı olalım ve o emeğe saygı duyalım.

Saygılarımla…

KİBİRLİ İNSANLARI SEVMİYORUM!

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin