BEŞİR İSLAMOĞLU

“AH KEŞKE” DEMEDEN ÖNCE…

Başlangıçta beşer olarak yaratılan insan, uzun zaman sonra tekamül/evrim geçirerek anılmaya değer bir varlık haline geldi. Bu tekamül sürecinde akıl, irade, bilinç, düşünce gibi yeteneklerle donatılarak halife kılındı. İnsanın halife olarak seçilmesi, varlık amacına uygun yeryüzünde hayat sürmesi ve dünyadaki görevini yerine getirmesi içindir.

Evet, insana akıl, irade ve bilinç verilerek ağır bir sorumluluk verildi. “Biz, emaneti/görevi göklere, yere ve dağlara teklif ettik; lakin onlar, korktular ve üstlenmekten kaçındılar. İnsan, o görevi yüklendi. O, çok zalim ve çok cahildir.” (33/67)

Emanetin, göklere, yere ve dağlara teklif edilmesi” mecazi bir ifadedir. Bununla anlatılmak istenen şey, insanın akıl, irade ve bilinç sahibi olmasıdır. Esasen insan, şerefli, üstün ve en güzel şekilde yaratılmıştır. Vazifesi ve sorumluluğu ise, Allah’ın kendisine yüklediği görevi hakkaniyetle ve adaletle yerine getirmesidir. Getirmediği takdirde, hem kendisine ve hem de dışındaki varlıklara haksızlık yaparak zalim sıfatını almış olur.

İnsana yüklenen vazife, “din” olarak isimlendirilmektedir. Dinin varlık sebebi, insanın barış ve huzur içerisinde yaşamasını sağlamaktır. Din; tevhittir, adalettir, hukuktur, ahlaktır, emniyettir, namustur, cana kıymamaktır, bozgunculuk yapmamaktır, çalmamaktır; canı, malı ve nesli korumaktır; mazlumu ve yoksulu gözetmektir; düşkünü ve ezileni kaldırmaktır; özgürce, barış ve huzur içinde insanca yaşamaktır. Bu değerlere sahip olmayanların, dindar olduklarını söylemeleri ne kadar inandırıcı olur?

Dolayısıyla, insanların kendilerine Müslüman, Hristiyan, Yahudi vs. demelerinin hiçbir kıymeti yoktur. Dinin kuralları bellidir; o kurallara uyduğunuz ölçüde dindarsınız. Değilse, adınız hiçbir kıymet ifade etmez. Sadece kuru bir iddia olur.

İnsan, fıtratının gereği olarak hasenat ve salihat işlediğinde mutlu, seyyiat işlediğinde huzursuz olması gerekir. İnsan, akıl ve iradesine ilahi sisteme/yasalara göre kullanmazsa, kendi eliyle yakıtı insanlar ve taşlar olan cehenneme sürükleyecektir. Öyle ki dünyada huzuru mumla aramaya başlayacaktır.

Kabul etmek gerekir ki ne Yahudiler, ne Hristiyanlar ne de Müslümanlar Allah’ın bildirdiği talimatlara göre hareket edip, dünyayı adalet ve barış üzere inşa edemediler. Hep birlikte adem olarak (insan merkezli) Allah’ın ipine sarılarak kardeş olamadılar. İnsan olarak eşit ve değerli olduklarını ve insanca yaşamanın, herkesin temel hakkı olduğunu ortaya koyamadılar. Tek olan Allah’ın dinini parça parça ettiler. Yahudi, Hristiyan, Müslüman olarak bölünmeleri yetmedi, kendi aralarında yüzlerce parçaya bölünerek birbirleriyle savaşa giriştiler.

Çağımızda, Yahudi ve Hristiyanlar nezdinde artık dinin bir fonksiyonu kalmadığı gibi, Tanrının da sadece adı kalmıştır; zira dünyadaki zulüm ve anarşinin baş mümessilleri Yahudi ve Hristiyanlardır. Yeryüzünde nerede zulüm ve vahşet varsa, genellikle faili bunlardır.

Tarih boyunca, Müslüman toplumun da dinlerinin gereğini yerine getirdiği söylenemez. Ne yeryüzünde, ne de kendi içlerinde zulümlere engel olamadılar, huzur ve barışı sağlayamadılar. Gelinen bu asırda, Müslüman dünyada adalet altüst olmuş, fırsat eşitliği kalmamış, işgaller altında umutlar tükenmiş durumdadır.

Müslüman dünyası dinlerinin gereğini yaparak ayağa kalkmak istiyorsa, bir an önce geri kaldığı (bilim, üretim, sosyal adalet, insan hakları, özgürlükler, düşmanın silahıyla silahlanma gibi) alanlarda çalışmaya başlayarak rüştünü ispatlamalıdır. Aksi takdirde bölge ateşe verilir; çocuk, kadın, yaşlı, mustazaf, sivil halk hunharca katledilirken sadece seyirci kalmış olurlar. Şu günlerde Filistin’de yaşanan katliamlar, zulüm ve vahşetler, Müslüman dünyanın ne kadar güçsüz ve iradesiz kaldığını açıkça resmetmektedir.

Filistin’deki katliamlar, yıkımlar, soykırımlar bir kez daha göstermiştir ki mevcut birleşmiş milletler insanlığa karşı görevini yapmamakta, hatta taraflı davranarak daha fazla yıkıma sebep olmaktadır. Dolayısıyla dünyadaki bu kötü gidişatın önüne geçmek için hak, adalet, merhamet, eşitlik ve özgürlükten yana olan ülkeler –dinleri ve inançları ne olursa olsun- acilen bir arya gelerek “alternatif ülkeler topluluğu” kurmalı, dünyada akan kan ve gözyaşını dinmeli, adalet ve huzur inşa etmelidirler. Müslümanlar bunu başarmadıkça, ne dünyada, ne de ahirette huzur bulamayacaklardır.

“Ah keşke hayattayken, ahiret hayatım için hazırlık yapmış olsaydım” (89/24) diyenlerden olmamak için, Kur’an’ın beyanlarına kulak vermeli, Nebimizin dosta-düşmana karşı yürüttüğü siyaseti (adalet ve merhameti) baş tacı etmeliyiz.  21/10/23

Selam ve sağlık dileklerimle…

“AH KEŞKE” DEMEDEN ÖNCE…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin