BEŞİR İSLAMOĞLU

ALLAH, İNSANLARDAN İSTER; İNSANLAR DA ALLAH’TAN…

Allah, insanlardan neler ister?

Allah, öncelikle kendisinin doğru tanınmasını, insanların birbirlerine karşı adaletli ve merhametli davranmalarını, yardımlaşma ve dayanışmaya dayalı barış içerisinde yaşamalarını ister.

Allah, her insana gücü ve imkanları nispetinde sorumluluk yükler. Çalışıp kazanmalarını ister. Başkalarının haklarına göz dikmelerini haram kılar. Her insanın, kazanmasını emeğine bağlar. Çalışmadan, emek vermeden ve hak etmeden başarı beklenemeyeceğini hatırlatır.

İnsanlar, Allah’a muhtaçtırlar. Bütün ihtiyaçlarını Allah’a arz ederler ki dini literatürde buna dua denilir. Dua; bir çağrıdır, yakarıştır, istekte bulunmaktır, kulun Allah’ın karşısında acizliğini itiraf edip O’na sığınmasıdır. Aynı zamanda tevhittir, tesbihtir, zikirdir, ibadettir. Biz müminler istiğfar ederek, günahlarımızın bağışlamasını isteriz ve tövbe ederek de günahlardan uzak duracağımızın sözünü Allah’a veririz.

Dua konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli tehlike, insanların, Allah’ın yanı sıra başka varlıklara/insanlara yönelmiş olmalarıdır. Maalesef bu şeytani tuzağa/şirke “Müslüman” olduğunu iddia edenlerin çoğu da düşerek, -Allah’tan yardım ister gibi-  başkalarından da yardım veya şefaat isteyebilmektedirler. Bilinmelidir ki Allah’ın yanı sıra, zaman zaman başka varlıklara yönelerek onlardan yardım isteyenlerin (13/14) duaları karşılıksız kalacağı gibi, şirk bataklığına da saplanmış olacaklardır.

Ayrıca, kendilerine nimet verildiğinde şımaran, ancak kendisine kötülük dokunduğunda dua edip yardım isteyenlerin (41/51) (yani, kendisine mal mülk, imkan verildiğinde şımaran, başına bir sıkıntı geldiğinde ancak bolca dua edip Allah’tan yardım isteyenlerin) duası da muteber değildir.

Bilinmelidir ki Allahtan yardım istemek, yaptığımız işi kolaylaştırmasını ve hayırlı olmasını dilemektir. Çaba göstermeden, hak etmeden, miskin miskin oturup istemek, bir nevi şefaat/torpil istemektir ki bu durum asla doğru bir davranış değildir. Dolayısıyla, duaların kabul olması için “hak ediş” olmalıdır.

Elbette Allah’tan isteyeceğiz; ancak öncelikle Allah’ın bizlere yüklediği görevi yerine getirmek, aklımızı kullanarak ilahi sisteme uygun hareket etmek, sonra da çalışmalarımızı kolaylaştırmak için O’ndan yardım talebinde bulunmakla mükellefiz. Nefsimizin şımarıklığına ayar çekmedikçe, işlerimizi bir plan program içerisinde yürütmedikçe, yani İlahi yasalara uygun hareket etmedikçe dualarımızın bir ehemmiyeti olmayacaktır.

Allah, bizlere “yetimleri, kimsesizleri, ezilmişleri, mazlumları, yoksulları gözetin, yardım edin, adaletli davranın” diyorsa, biz Allah’ın talimatını yerine getirmekle mükellefiz. Bu görevlerimizi yerine getirmeden, “Allah’ım! Onlar senin kullarındır, sen onlara yardım et” diyorsak, görevden kaçmış olacağız. Sonuçta O bize, biz de O’na demiş olacağız… O bizden istiyor, biz de O’ndan… Mazlum ve yoksullar arada ezilip gidiyor.

Hülasa, dua konusu doğru anlaşılmazsa, hayatın faturası ağır olacaktır. Tevhit esaslı dua yapılmadığında şirke düşme ihtimali çok yüksektir. Ayrıca fiili dua (yani Allah’ın yüklediği görevler) yerine getirilmeden, ilahi yasalara uygun hareket edilmeden sözlü duanın bir karşılığı olmayacağının bilincinde olmak gerekir. Allah noter değildir. Dualar, ancak İlahi yasalara uygun hareket edildiğinde anlam kazanır.

Örneğin; bir kimse, trafik kurallarına dikkat etmeden, “Allah’ım, beni kazalardan koru” demesi, dua kurallarına uygun düşmediği gibi, aynı zamanda hadsizliktir. Her insan, haddini ve vazifesini bilmelidir; zira dua, insanın Allah’ın karşısında acizliğini ve haddini bilmesi, iyi niyetle ve doğru bir şekilde vazifesini yerine getirmesi, sonra Allah’a tevekkül etmesi demektir. Vazifesini yapmadan miskin miskin oturup istemek, yüzsüzlüktür, hadsizliktir.

Selam ve sağlık dileklerimle…

ALLAH, İNSANLARDAN İSTER; İNSANLAR DA ALLAH’TAN…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin