BEŞİR İSLAMOĞLU

ALLAH UYARMADAN CEZALANDIRIR MI?

Uyarılmamış toplum var mı?
Uyarılma sadece elçilerle mi gerçekleşir?
Peki 14 asırdır elçi gelmedi; bu insanları kim uyarmaktadır?

Kur’an’da onlarca ayette “munzir ve nezir” kelimeleri kullanılmaktadır. Bu kelimeler, ilerideki bir tehlikeyi haber verip, insanları o tehlikeye karşı uyarmak, ikaz etmek, sakındırmak ve korku verip uyanık kılmak için kullanılmaktadır.

Bilindiği gibi ikaz/uyarı, tehlikelere karşı yapılır. Yani, insanların suçlu duruma düşmemeleri ve ileride ağır fatura ödememeleri için yapılan bir hatırlatmadır. İnsanların, dünya hayatları ile ilgili uyarılara ihtiyaçları olduğu gibi, ahiret günü azapla karşı karşıya gelmemesi için de –tıpkı trafik levhaları gibi- uyarılara ihtiyaçları vardır.

Evet, insanlar fıtratları gereği ve psiko-sosyal yapılarının bir yansıması olarak sürekli uyarılmaya muhtaçtır. Adalet merkezli ve mantıksal olarak konuyu ele aldığımızda –ki dünyadaki sistemler de böyledir- insanlar, suçlara karşı bilgilendirilmeden ve uyarılmadan cezalandırılamaz. Mutlaka konu ile ilgili bilgilendirilmeleri ve uyarılmaları gerekir.

Peki, insan, bizzat her hangi bir elçi ile birlikte yaşamadan, onun tebliğ ve uyarılarını dinlemeden nasıl uyarılmış olacaktır? Muhammed as sonrası -14 asırdır- herhangi bir elçi gelmediğine göre, bu insanlar uyarılmış kabul edilir mi?

Ayrıca, resuller hiyerarşisinde zaman zaman fetret dönemleri yaşanmıştır. Muhammed as öncesi asırlara baktığımızda, fetret dönemleri yaşanmış, uzun süre elçiler ve kitaplar gönderilmemiş, ilahi kitaplar yazılıp her insana ulaştırılamamış, din sözlü/rivayet yoluyla nesilden nesile aktarılmış; ancak çoğu tahrif edilmiş vs. Peki bu şartlar içinde yaşayanlar uyarılmış kabul edilecek mi? Böyle fetret dönemlerinde uyarılmayan insanların durumları ne olacaktır?

Yine, elçilerin genellikle Ortadoğu’daki toplumlar arasından çıktığı ve o bölgedeki insanlara tebliğ ve uyarıda bulundukları anlatılır. Dünyanın kuzeyinde, güneyinde, doğusunda, batısında bulunan insanlara elçi gönderilmemiş ise -ki öyle biliniyor- onlardan nasıl hesap sorulacaktır?

Bütün bu soruların cevabı şu iki temel ilkede saklıdır.

  1. Allah mutlak adalet sahibidir; zerre kadar haksızlık yapmaz. (4/40)
    2. Allah, hiç kimseye kapasitesinin üzerinde bir sorumluluk yükletmez. (2/286)

Evet, Allah mutlak adalet sahibidir, hiç kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz ve hiç kimseye kapasitesinin üzerinde bir sorumluluk yükletmez. Allah her şeye hakimdir ve her şeyin üstesinden rahatlıkla gelmektedir. Konuyu anlamakta zorlananlar, Allah tasavvurlarını değiştirmeleri, yani nasıl bir Allah’a inandıklarını tekrar Kur’an ışığında gözden geçirmeleri gerekir.

Öyle ise, Allah’ın, mutlak adalet sahibi, hiç kimseye kapasitesinin üzerinde bir sorumluluk yükletmemiş ve kendilerini uyaracak bir resul göndermeden hiçbir toplumu cezalandırmamış olmasını (17/15) doğru anlama zarureti vardır.

Bilinmelidir ki Allah, uyarmasını da iki yolla gerçekleştirir:

  1. Her insanın fıtratına/beynine (benliğine, kalbine, vicdanına) yerleştirdiği adalet duygusu ile gerçekleştirir. Bu adalet duygusu sayesinde insan, büyük oranda doğru ile yanlışı bilir. Evet, insanın beyninde bir adalet terazisi, kötülüklere karşı bir alarm kodlanmıştır, yerleştirilmiştir. İnsan o kötülüklere yaklaşmaya çalıştığında hemen alarm zili çalar ve kendisini uyarır. Yeter ki insan vicdanını bozmasın ve vicdanının sesine kulak versin…
  2. Elçiler ve kitaplar göndermek suretiyle hakikati bildirir. İnsanlar fıtratlarındakine kulak vermeyince ve onlara yabancılaşınca Allah elçiler (din) göndererek hatırlatmalarda bulunur. Bu hatırlatmalar, nesilden nesile devam edip gider.

Bilindiği gibi Kur’an öncesi kitaplar ekseriyetle tahrif edilmiştir. Kur’an, korunarak bize intikal etmiş, kıyamete kadar da korunacaktır. Muhammed as’ın vefatından sonra “elçi” ve en sağlam uyarıcı kaynak Kur’an’dır. Siratülmustakim üzere yürümek isteyenler, Kur’an’ın uyarılarını dikkate almak zorundadırlar.

“Bu Kur’an, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için bana vahyolundu… (6/19)

Kur’an’a sahip olmayanlar veya Kur’an’dan bilgilenmeyi beceremeyenler, fıtratlarındaki uyarıları dikkate almalı ve akıllarını kullanarak kainattaki ayetler üzerinden hakikatlere ulaşmalıdırlar. Demek ki İnsanların barış ve huzur içinde yaşamaları için gerekli bilgiler ve uyarılar verilmiştir; yeter ki insanlar, yeryüzüne niçin geldiğini anlamış olsunlar…
Unutulmamalıdır ki her insan, imkanları oranında sorumludur.

Selam ve sağlık dileklerimle…

ALLAH UYARMADAN CEZALANDIRIR MI?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin