HABİB KARAÇORLU

ISLAH OLMAK İÇİN NEYİ BEKLİYORUZ?

Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin ardından bir aydan biraz fazla bir zaman geçti ki, her afet ve felaketten sonra olduğu gibi yaşadığımız bu büyük felaketi de neredeyse unutmaya ve eski kaldığımız yerden hayatımıza ve alışkanlıklarımıza devam etmeye başladık. Siyasi tartışmaların deprem afetini gölgede bıraktığı bu zor günlerimizde televizyon kanallarının tamamına yakını ve sosyal medya yine siyasi hezeyanlar ve rakiplere çamur atmalar ve karamalarla dolup dolup taşıyor. Sadece siyaset üzerine odaklanmış kalemşör ve trollere kimse dönüp de sormuyor? “Elli bine yakın insanımızı kaybettiğimiz, on binlerce binanın yıkılarak dört, beş milyon insanın evsiz, barksız, eşyasız, parasız ve perişan kaldığı bu sorun nasıl çözülecek, bu yaralar nasıl sarılacak?”  Yine, “Deprem uzmanlarının ısrarla uyarıda bulunduğu çok yakınlaşan İstanbul depreminin yol açacağı afet ve felaketin önüne geçmek için hangi tedbirleri alacağız, devlet ve millet olarak acilen neler yapmalıyız?”  Bu sorular ve problemler gündemin kaçıncı sırasına düşmüştür, bilmiyorum.

Başımıza gelen birçok bela, afet ve musibetten sonra bunların önemli oranda dolaylı veya doğrudan müsebbibi olan siyasilerin her defasında sütten çıkmış ak kaşık olmaları ve kedi gibi her defasında dört ayakları üzerine düşmeleri bizim ülkemize mahsus hayrete şayan bir durumdur. Yunanistan’da geçen hafta meydana gelen tren kazası nedeniyle Ulaştırma bakanı Kostas Karamanlis’in hiç beklemeden görevinden istifa etme erdemini göstermesini birçoğumuz takdir ettik değil mi? Ama bizim tarihimizde böyle erdemli istifalara çok nadiren rastlanır. Savaşlar kaybedilir, hezimetler yaşanır, ama herkes koltuğundadır, fatura bazen düşük rütbelilere kesilir. Doğal afetler yaşanır, ihmal ve kusurlardan dolayı binlerce insan hayatını kaybeder, suçlular birkaç görevli ve müteaahittir, bedelini kısmen onlar öderler. Dış güçlerin maşası olduğu bilenen birileri devletin içine sızar, kadrolaşır, sonrasında binlerce insanın canı yanar, ama bedelini garibanlar öder. Ülkede anarşi olur, iç çatışmalar çıkar, yüzlerce insan ölür, bunda önemli payı olan siyasiler yine sonradan baş tacı edilirler. Devlet kurumları zarar eder, yolsuzluklar olur, rüşvet çarkları döner, ta ki ortaya çıkıncaya kadar kimsenin gıkı çıkmaz. Ortaya çıktığında ise her defasında iri-yarı, kelli, felliler paçayı sıyırır, alttaki garibanlar kurban edilir.

Yaşanan afet ve musibetler elbette Yüce Rabbimizin yarattığı bir takım sebeplere dayanmaktadır. Meydana gelen afet ve felaketleri sadece ve sadece sebeplere bağlamak Âlemlerin Rabbi, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her şeyin O’nun iradesiyle gerçekleştiği, gerçek yaratıcı Allahü Teâlâ’ya ortak koşmaktır. Depremin meydana gelmesinde sebep olarak gösterilen faylar O’nun iradesinin dışında mı kırıldı, hâşâ? Hâşâ ki, hâşâ ve kella! O’nun iradesi olmadan ve O bilmeden kuru bir yaprağın dahi dalından yere düşmeyeceğini Kerim Kitabında buyurmuyor mu? O halde depremin zamanını, yerini, şiddetini ve süresini tayin eden de O’dur. Yerlerin ve göklerin sahibi O’dur. Karı ve yağmuru yağdıran O’dur. Elindeki bilim ve teknoloji ile şımararak ilahlık davasında bulunan günümüz materyalistleri!  Hadi bulutlar oluşturun da yağmurlar yağdırın! Yapabilecek misiniz? Depremin nedeni olarak ABD’nin elindeki HAARP teknolojisine istinaden onu sorumlu tutanlar, yıldızların uzaydaki hareketiyle depremler arasında bağlantı kuran müneccimler ve kâhinler,  büyük bir şirk içerisinde olduğunuzu bilin.

Müslüman olup da İslam’ın kitabından habersiz olan, okumasını dahi bilmeyen milyonlarca insanımız var maalesef. Yaradanımız, yaşatanımız, rızkımızı veren, öldüren ve diriltecek olan, hesaba çekecek ve amellerimizin karşılığını verecek olan Allahü Azimuşşan, bizi bu dünyaya yiyip içelim, gezip tozalım ve eğlenelim diye göndermedi. Kendisine kulluk yapmamız için gönderdi ve bize yeryüzünü teslim ederek halifesi kıldı. Bu görevi nasıl yapacağımıza ilişkin içimizden elçiler seçerek vahy gönderdi. Son Elçisiyle son kitabını gönderdi. O kitapta: “Ey iman edenler, Ey insanlar” diye bize yapılan hitaplar var; “ benden başkasını ilah edinmeyin (yalnız benim kurallarıma uyun, bana itaat edin, benim gösterdiğim yoldan, Elçilerimin yolundan gidin), birbirinize üstünlük taslamayın, haksız yere kimsenin canına kıymayın, haksız yere kimsenin malını yemeyin, yaptığınız işi güzel yapın, doğru olun, doğrularla beraber olun, takvada ve iyilikte yardımlaşın ancak, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın, kardeş olun, gıybet etmeyin, iftira atmayın, lakap takmayın, suizanda bulunmayın, içki içmeyin, kumar oynamayın, zinadan uzak durun, faiz alıp vermeyin, emanetleri koruyun, yetimin hakkına riayet edin, işi ehline verin, kâfirleri dost edinmeyin, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın”  diye ve daha nice emirler ve yasaklar var. Bunlara uyarsak hem dünya ve hem de ahret saadetini kazanırız biiznillah. Yok aksi yolda olursak o zaman her iki dünyada başımıza gelecekler konusunda kimseyi suçlamadan kabahati kendimizde arayalım. Rabbimiz bizi acaba nasıl gafletten uyandıracak diye bekleyen; okunan ezana aldırmayıp kahvehanede oyun oynamaya devam edenler, erkeklerin ilgisini çekmek için ben özgürüm diye alttan ve üstten açtıkça açanlar, haram olduğunu bile bile hala daha faiz alıp verenler, helal haram demeden toplayıp tıkınanlar, vaktini dizi seyrederek veya cep telefonuyla geçirip namaza lakayıt kalanlar, fakirin hakkı olan zekâtı vermeyip mal biriktirenler, sırf siyaset için Müslüman kardeşine hakaret eden, iftira atanlar, gece gündüz harama bakanlar, her şeyi israf edenler, görevinin hakkını vermeyip aldığı ücrete haram karıştıranlar, oğlunun, kızının rızasını Allah’ın rızasının önüne geçirenler, Müslümanca bir düğün yapmaktan aciz olup günah batağına sürüklenenler ve daha nice isyankâr ve günahkarlar uyanmak için, ıslah olmak için daha neyi bekliyorsunuz? Geçmiş kavimler gibi toplu helak edilmeyi mi? Ya Rab, “ ….İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir; onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velîmizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin. “(Araf Suresi,155.Ayet) Âmin.

 

ISLAH OLMAK İÇİN NEYİ BEKLİYORUZ?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin