RAMAZAN YILDIRIM

MUTLULUK ONLARLA BAŞLAR

Seçim gündemi bizi reel hayattan o kadar çok koparmıştı ki bayramı yüreğimizde hissedemeyeceğimizi sanmıştım. Korktuğum başımıza gelmedi bilakis depremzedelerin ve afetzedelerin acılarını unutmadan manevi yoğunluğu yüksek bir bayram yaşadım.

Siyasileri aradan çıkarırsak uzun süredir ilk defa böylesine bir bayram tattım. Renk renk güzellikleri ahenkle ve sükûnetle hislerime kattım.

Hayatı, yaşamı, çocukları, kadınları düşüncelerimle zihnimde karış karış arşınladım. İnsanı insanla, insanı yaşam koşullarıyla kıyasladım. Eksiğe de fazlaya da rastladım.

Meşhur bir deyiş vardır ünlü Ressam Abidin Dino’ya sorulmuş olan “Bana mutluluğun resmini çizebilir misin? “ sorusu ve Abidin Dino’nun da bu soruya karşın “Mutluluğun Resmî” diye çizmiş olduğu bir tablosu.

Ben de uzun süredir mutlu bir toplum üzerine çalışıyordum. Parayla pulla, eğitimle öğretimle, imkanla olanakla, edeple ahlakla, kumarla, fuhuşla, uyuşturucuyla … neyle nasıl mutlu bir toplum oluşturulur diye. Nihayet fark edebildim mutsuzluk her şeyle oluşturulurmuş ama mutluluk sadece ve sadece kadınların insanlara verebileceği bir umu bir muştuymuş.

İnsanlığın yükünü erkekler çekiyor. Savaş kahramanları yine erkekler. Afetlerde, belalarda yine aktör erkekler. Ekonominin yükü erkeklerin omuzlarında. Değin yerindeyse küfe erkeğin sırtında.

Kız çocuklarının idolündeki kralları, erkek çocukların kahramanları, özenti abideleri, güç odakları babaları. Tüm bunlara rağmen anladım ki bir başkadır toplumun kadınları.

Her çocuk bir anneye muhtaç. Anne olmazsa her daim kişi sevgiye kalır aç. Hasbel kader ölmüşse bir çocuğun annesi onun en yakını ablası olur ablası yoksa teyzesi o da yoksa halası o da yoksa analığı. Velhasıl illa bir kadın bir çocuğun yüreğini doldurur erkek kadından sonra ona dokunabilir anca.

Yaşlılıkta aynıyız. Bir kadını varsa bir erkeğin yüreği burkulmaz, boynu bükülmez ama yoksa sırtını vereceği bir omuz evlat, mal, mülk fayda etmez. İnanın yaşlı erkeğin yaşamaya yüreği yetmez. Hele hele kızı da yoksa düşkün bir erkeğin hanımı öldüğü gün canını vermek için neler yapmaz.  İri ve diri olmadığımız tüm zamanlarda bir pehlivana, bir krala, bir savaşçıya değil bir merhamet abidesine, naif kadifemsi bir yüreğe, sevimli bir dokunuşa, kollayan bir çift göze ihtiyacımız var. Onu da sadece ve sadece kadınlar sağlar. Gerektiğinde acına ağlar gerektiğinde sana ağlar.

Bizler de bunların farkına varmalıyız. Güzel yarınlar için kadınlarımıza insanca, sevgiyle, öz veriyle dokunmalıyız.

Olgunlaşma dönemimizde yani erkek olduğumuz zamanlarda zaten kadınsız hayat  olası değil. Hatta sürekli aynalara baktığımız halde kendi hiç bir kusurumuzu göz önüne almadan kusursuz kadınlar arzularız. Kadınlar tarafından benimsenmek, beğenilmek, övünmek, övülmek olur muradımız. Hoş onların da bize arzuları vardır, belki beğenilmek konusunda daha da hassaslar ama bu onların tabii haklarıdır. Erkeklerin çoğu kadına aş verdiğini, ona dam olduğunu düşünür ama kazın ayağı hiç de öğle değil.

Kadın girdiği evde mutfaktaki tasarrufuyla aşını, düzendeki tasarrufuyla dinlenmeyi, giyimdeki tasarrufuyla giysiyi, evi büründürdüğü havasıyla sevgiyi ihtiyacından fazla olarak o eve kazandırır. Akledip düşünürsek ona verdiklerimiz onun tasarruflarının sadece bir bölümüdür.

Kadınlar bunun için başa kalkmazlar. Biz ataerkil erkeklerin onların bize sağladığının ayırdında olmayacak kadar kör oluşumuz, onları işimize gelmediğinde olumsuz algılayışımız onların bize mutsuz, umutsuz bakmasını sağlar.

Mutsuz ve umutsuzsa bir kadın gözlerinin içi gülemez. Göz bebekleri ışıl ışıl bakamaz. Önce heyecanlarını sonra canlılıklarını nihayet canlarını yitirirler.

Bu bayram biz erkekler bir karar verelim. Bundan böyle hassasiyetimizle ailelerimizde gözleri ışıltılı, yürekleri parıltılı kadınlar oluşturalım. Sevelim sevilelim. Hep birlikte gülelim

MUTLULUK ONLARLA BAŞLAR

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin