HABİB KARAÇORLU
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. YAZAR
  4. İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN

İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN

14 Mayıs Pazar günü yapılacak seçimlere ramak kala taraflar ellerindeki tüm kozları sahaya sürmeye, seçmenlere birçok vaatlerde bulunmaya devam ediyorlar. Demokratik sistemlerin olmazsa olmazı muhalefetin, yapılan seçimlere iktidara oranla daha avantajlı girdiği muhakkaktır. Çünkü iktidarlar geride bıraktığı dönemde yaptıkları olumsuz icraatların veya söz verip de yapamadıklarının hesabını vermek durumunda iken, muhalefet sadece seçmene yapacağı icraatları vaat ederek görev istemektedir. Sandığa gidecek halk iktidardan memnun olduğu oranda ya yeniden ona yetki verecek, ya da muhalefete güvendiği oranda destek vererek onu iktidara taşıyacaktır. Bu açıdan her seçim aslında bir referandum niteliği taşımakta, halk nezdinde iktidarın ne denli başarılı ya da başarısız olduğunu ortaya koymaktadır. İktidarların karnesinde yer alan; başta ekonomi, üretim, eğitim, sağlık, güvenlik, adalet ve hukuk olmak üzere, tüm kriterler seçmenin verdiği oyla ölçülecek ve değerlendirilecektir. Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçilen 2018 yılından beri geride kalan beş yıl içerisinde halkın bu yeni sistemden ne denli memnun olup olmadığı da 14 Mayısta test edilecektir. Devletin gerçek sahibi olan halk, devleti kimin daha iyi yöneteceğine Pazar günü kendisi karar verecektir.

Devlet-millet ilişkilerindeki önemli ölçütleri yöneticiler mi, yoksa millet mi belirler? Halkın memnun kalmadığı yöneticiler ne kadar bir süre daha makamlarında kalabilirler? Bu soruların cevaplarını tarihin tozlu sayfalarında bulabiliriz. Cumhuriyetten önceki devletimiz Osmanlı, o dönemdeki ifade ile: “Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye” veya “Devlet-i Ali Osmani” hangi şartlarda kuruldu ve neden yıkıldı? Aslında her siyasetçinin her şeyden önce bilmesi gereken konu, tarihini iyi okumak ve iyi anlamaktır. Tarihini iyi bilmeyen ve tarihten ders çıkaramayan siyasetçi ve yöneticilerin başarılı olamadıkları tecrübelerle sabittir. Tekrar Osmanlı Devletinin kuruluşuna dönecek olursak, o dönemde Anadolu’da egemenlik süren beyliklerin en küçüğü olan,  dört yüz çadırdan ibaret Osmanoğlu aşiretinin nasıl olup da Anadolu’da birliği sağladığı ve dönemin süper gücü Bizans’ı nasıl alt ettiği çok iyi incelenmeli ve iyice anlaşılmalıdır. Bütün sır ve ruh, devletin kurucusu kabul edilen Osman Gazi’nin beyliği devraldığında Hocası Şeyh Edebali’nin ona yaptığı nasihatindeki şu sözlerinde gizlidir:  “Ey Oğul, Sabretmesini bil. Vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma; insanı yaşat ki devlet yaşasın. Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı. Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez. Gördün söyleme, bildin bilme. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler. Cahil ile dost olma: ilim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez; üzülürsün. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın… Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkâr ve iradene sahip olasın! Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz… “ diye, yerimizin darlığı nedeniyle tamamını alamadığımız bu veciz sözlerdeki: “ insanı yaşat ki devlet yaşasın” ve “Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.” Sözleri tüm devlet erkânının görevleri sırasında dört elle sarılmaları gereken düsturlardır. Bu öğütleri çok iyi anlayıp gereğini yerine getiren Osman Gazi ve ondan sonraki hanedanı kısa zamanda büyük bir devlete sahip olup, iki asır sonra da dünyanın en büyük ve en güçlü devleti olma şerefini sahip oldular. Kanuni Sultan Süleyman devrinde zirveye ulaşan devlet, ondan sonraki dönemde zirveden yavaş yavaş aşağılara doğru inmeye başladı. Bu dönemde Şeyh Edebali’nin: “Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.” Vecizesi tecelli etmeye başladı. 1699 yılında imzalanan Karlofça Antlaşmasıyla ilk toprak kaybına uğrayan Osmanlı Devleti, Batılıların deyimiyle Ottoman Empire (Osmanlı imparatorluğu) dışarıdan Avrupa devletleri, içeriden de görevini ihmal eden ya da işin ehli olmayan idareciler ve nefsine yenik düşen hainler tarafından iki asır devam eden bir süreç içerisinde yıkılarak tarih sahnesinden silindi. Lale devrinden başlamak üzere ilim, irfan, çalışma, cihat ve gayreti terk edip zevki sefa ve eğlenceye dalan Osmanlı hanedanı ve idarecileri yaptırdıkları saraylar, köşkler, kasırlar ve Sadabat bahçeleri ile yoksul halktan koparak onların itimadını kaybettiler. Böylece “insanı yaşat ki devlet yaşasın”  düsturundan uzaklaşılmış oldu. Çeşitli iç isyanlarla çalkalanan Osmanlı Devletinin düşmanlarına galip gelmesi mümkün olabilir miydi?

Tarihin tozlu sayfalarından ibretle okuyacağımız bir diğer safha ise Üçüncü Halife Hazreti Osman(R.A.) dönemidir. Edep ve hayânın sembolü, şefkat ve merhametinin yanında hilmi ve cömertliği ile tanıdığımız Hazreti Osman (R.A.), bu özellikleri çevresi tarafından istismar edilmiş ve bunu da hayatıyla ödemiş büyük bir sahabidir. Döneminde devlet görevlerini kendi yakınlarına vermekle itham edilen Hazreti Osman (R.A.) çıkarılan fitneyle baş edemeyip, o fitnenin kurbanı olmuştu. O’nun şehit edilmesiyle büyük bir fitne kopmuş ve Hazreti Peygamber (S.A.V.)’in seçkin sahabeleri bir birine hasım hale gelmişlerdi. Cemel Vakası ve Sıffin savaşı ile iyice saflarını ayrıştıran sahabeden sonra fitne daha da büyümüş ve Kerbela Faciası ile ümmet ortadan ikiye bölünmüştü. Şimdilerde Sünni-Şii diye iki kampa ayrılmış olan İslam dünyası hala daha bu ayrışmanın bedelini ödeyip sancılarını yaşamaktadır. Sahabeden olan Muaviye’nin Şam’da kurduğu Emevi devleti yaptığı zulümlerle çok uzun ömürlü olamamış, doksan yılda yıkılmıştır. Emevi devletini ortadan kaldıran büyük komutan Ebu Müslim Horasani’nin onlarla ilgili tarihe geçen şu veciz sözleri dikkate şayandır: “Onlar şerlerinden emin oldukları için dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak için düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakın tutulan düşman dost olmadı. Ama uzak tutulan dostları düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.” Bu veciz sözleri günümüze uyarlayacak olursak içinden çok derin anlamlar çıkarabiliriz.

Türkiye çok kritik bir eşikte ve zamanda bugün seçime gidiyor. Ekonomik yönden halk açısından çok büyük sancıların yaşandığı bugünlerde, enflasyon artışı bir türlü durdurulamadığı gibi dövizin ateşi de bir türlü düşürülemiyor. Resmi kurlarla serbest piyasa arasında giderek makasın açıldığı bugünlerde anlaşılan o ki, seçim sonrasında yine yeni bir devalüasyon bizi bekliyor. Yani cebimizdeki para biraz daha değer kaybederken birileri yine servetlerine servet katacaklar. Dış ticaret açığının Ocak-Mart döneminde 23,6 milyar dolara ulaşmış olması, ekonominin çok zor şartlarda yürütülmeye çalışıldığını gösteriyor. Ev kiralarının ve konut fiyatlarının astronomik tırmanışta olduğu ülkemizde genç işsizlik oranı % 25’lerde ifade ediliyor. Halkın çok önemli bir bölümü hayatını zor şartlarda sürdürmeye çalışırken, öte yandan çok büyük bir debdebe ve ihtişam içerisinde israf denizinde yüzerek sefahat hayatı yaşayanlar bakalım “devletin bekası” narkozunu bu kere ne denli halka verebilecekler?  “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”  düsturunun seçimlerde ne denli belirleyici olduğunu 14 Mayıs seçimlerinde bir kez daha göreceğiz. Rabbimiz yapılacak seçimleri ülkemiz, devletimiz ve milletimiz için hayırlı kılsın, bizleri sıratı müstakiminde sabit kılsın. Âmin.

 

İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin