HABİB KARAÇORLU

SON YÜZ YILIN MUHASEBESİ – VI

Dünyamız kendi etrafında saatte 1670 km, güneşin etrafında ise saatte 107 bin km hızla dönmeye devam ederken, günler, aylar, haftalar ve yıllar çok hızlı bir şekilde geçip gidiyor. Yüz yıl gibi bir asırlık zaman, insan ömrüyle kıyaslandığında çok uzun bir süre olarak algılansa da dünya ve kâinatın yaşıyla kıyas edilemeyecek oranda çok kısa bir zaman dilimine tekabül etmektedir. Milletlerin, devletlerin ve medeniyetlerin de insanlar gibi birer kaderi yani eceli olduğunu belirten İbni Haldun devletlerin çöküş nedeni olarak en önemlisinin ilk dönemde idarenin israfıyla başlayıp reayanın da bunu takip etmesiyle gerçekleştiğini savunuyor.  Yüce Kitabımız ömrünü doldurmuş kavimlerin eceli geldiğinde ise ne bir saat ileri ne de bir saat geri gitmediğini bize haber veriyor.

Yukarıdaki ictimai ve ilahi kanunları son ayların küresel çapta en önemli olayı haline gelen Gazze’deki soykırımla bağdaştıracak olursak; 7 Ekimden beri Gazze’de yaşananların derin bir analizini yaptığımızda aslında bütün bu vahşi soykırım ve onun karşısındaki onurlu direnişin yeni bir çağın başlangıcının habercisi olacağının kanaatine ulaşabiliriz. 7 Ekim Aksa Tufanından önce özellikle Avrupa’da giderek yaygın hale gelen İslam ve Müslümanların aleyhindeki İslamofobi saldırılarının kesilerek yerini İslam ve Müslüman sempatisine bıraktığına şahit oluyoruz. Aynı şekilde Siyonistlerin 2.Dünya savaşı sonrasında kurguladıkları “Yahudi Soykırımı” yalanı etrafında oluşan “Mazlum Yahudi” profili ile acındırma algısının yerini “Katil İsrail” nefretine bıraktığını görüyoruz.

7 Ekim öncesi İsrail’le normalleşme için sıraya girmiş olan Müslüman ülkelerin yönetimleri artık bundan sonrası için bu konuda halklarını ikna edemeyecekler ve önemli bir kısmı Filistin’de yaşanan soykırıma sessiz kalmaları nedeniyle koltuklarında daha uzun süre oturamayacaklardır. Tebaalar etkisiz kalsa da ilahi adalet tecelli edecek hak yerini bulacaktır. Hud Suresi 113.Ayeti Kerimede: “Zalimlerin yanında olmayın; sonra ateş sizi de yakar. Allah’tan başka dostlarınız olmadığına göre bir yerden yardım da göremezsiniz!” buyuran Rabbimizin buradaki açık tehdidi er geç gerçekleşecektir. Sünnetullah gereği işgalci zalim Siyonistler hezimete uğrayıp Filistin topraklarını terk edecek ve Filistinliler hürriyetlerine ve istiklallerine kavuşacaklardır. Ancak herkese yer aldığı safına göre de hak ettiği verilecektir.

Günceli dile getirdikten sonra geçmişe dönüp bakarsak, aslında tarihin tekerrürden ibaret olduğunu göreceğiz. Her ne kadar Milli Şairimiz Mehmet Akif:

Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

“Tarih”i  “tekerrür”  diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

Dese de ne yazık ki tarih tekerrür etmeye devam ediyor. Aynı hatalar defalarca yapılıp aynı sonuçlar ortaya çıkmasına rağmen insanoğlundaki gaflet, unutkanlık ve iradenin zayıflığı nedeniyle aynı çukurlara düşüp çıkmaya, aynı darbeleri defalarca yemeye devam ediyoruz. Siyasi tarihimizde aynı şekilde cereyan edip gidiyor. Denenmişler bir kez daha deneniyor, olmadı, bir kez daha, bir kez daha deneniyor.

Bu köşede kaleme aldığımız bu 500. makale oluyor. 2014 Nisan ayında şehrimizin çok değerli büyüğü ve muhterem Hocamız Seyda Molla Bahri’nin vefatı nedeniyle Asri mezarlıkta karşılaştığımız değerli dostum Efraim Gündem Bey, Haberkent gazetesini çıkardıklarından bahsedince yazmaya karar verdim ve Molla Bahri hocamızla ilgili olarak kaleme aldığımız “Bir Güneş Daha Battı” adlı ilk makale bu köşede yayınlandı. Ve elhamdülillah yaklaşık on yıldır da burada yazmaya devam ediyoruz. Son on yılda ele aldığımız konulara baktığımızda ülkemizde ve dünyada aynı sorun ve problemlerin devam ettiğini, pek fazla değişen bir şeyin olmadığını görüyoruz. Çünkü insanlar kendilerini değiştirmediğinden durumları da sünnetullah gereği değiştirilmiyor.

Bir önceki makalede 1995 seçimlerinde kalmıştık. Aralık ayında yapılan seçimlerde  % 21,38 oyla Refah Partisinin 158 milletvekili çıkararak birinci sırada yer almasına rağmen medya ANAP ve DYP’yi koalisyona zorlamıştı. Çiller ve Yılmaz kerhen bir hükümet kurmuş, ancak bu hükümet 550 sandalyeli meclisten sadece 257 güvenoyu alabilmişti. Bu durumu Anayasa mahkemesine taşıyan Refah Partisi haklı bulunmuş, Mesut Yılmaz istifa etmek zorunda kalmıştı.

Refah Partisi ve DYP arasında uzun süren pazarlıklar sonucunda Erbakan’ın başbakanlığında “Refahyol” adında 54. TC hükümeti kurularak 28 Haziran 1996 tarihinde göreve başladı. Erbakan Hoca işe çok hızlı başlamıştı. Devletin zayıf yönlerini ve imkânlarını çok iyi biliyordu. Ekonomide teşhis konmuş, tedaviye başlanmıştı. Daha önce denenmemiş olan  “Havuz Sistemi” kurularak devletin faizci rantiye tarafından soyulmasının önüne geçilmişti. Kamunun parası havuzda toplanıyo, rantiyeye faiz ödenmiyordu. Bu sistem kısa zamanda semeresini verdi ve memur, işçi, çiftçi, esnaf ve emekli hiç ummadığı paralara kavuştu. Ülkede bir anda ekonomi canlanmış, üretim hızla artmış, devletin gelirleri çoğalmıştı.

Erbakan Hoca döviz sıkıntısına çare bulmak için çeşitli ekonomik paketler hazırlayıp uygulamaya koyuyor, Türkiye’ye dışarıdan döviz akıyordu. Ekonomi modelinde: zam yok, vergi yok, borçlanma yok, para basma yok, sadece üretim var,  gelir dağılımında adalet var. Bu tablo rantiye kesimini çok rahatsız etmeye başladı. Erbakan’ı durdurmak gerekiyordu ve fazla gecikilmeden düğmeye basıldı. 3 Kasım 1996 tarihinde Susurluk’ta meydana gelen otomobil kazasında çok önemli kişilerin ölümleri hükümeti yıpratmak için fırsata çevrildi. Bu olayın ardından Elazığ merkezli Aczimendiler adlı cemaat mensuplarının çeşitli provokasyonları ve liderlerine Ankara’da kurulan kumpas da birileri için bardağı taşıran son damla oldu. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenli Kurulu toplantısında askerler çeşitli eleştiriler getirerek hükümete bazı dayatmalarda bulundu.

Erbakan Hoca 28 Şubat dayatmalarını ciddiye almadı ve yoluna devam etti. Bu arada Erbakan Hoca yıllarca hayalini kurduğu İslam Birliğini kurmak için de fazla beklememişti. İlk ziyaretine İran’dan başlamak üzere Pakistan, Bangladeş, Malezya ve Endonezya’ya gitti. Sonrasında Mısır ve Nijerya’ya giderek 8 ülke arasında D-8 adı verilen ekonomik işbirliği teşkilatını kurdu. 15 Haziran 1997 tarihinde İstanbul Çırağan Sarayında sekiz ülkenin liderleri toplanarak imzaları atıp, birliği ilan ettiler.

Türkiye’nin öncülüğünde kurulan D-8 başta ABD olmak üzere diğer Batılı ülkeleri çok rahatsız etti. Ayrıca bölücü teröre açıktan destek veren Türkiye’deki ABD’nin işgalci askeri birliği Çekiç Gücün sınır dışı edilmesi ve Filistin’in El-Halil  kentine Türkiye’nin bir askeri birlik göndermesi  emperyalist ve Siyonistleri çok rahatsız etmişti. D-8 ekonomik işbirliğinin ileride siyasi ve askeri bir birliğe dönüşeceğini ve böylece yeryüzündeki egemenliklerinin biteceğini çok iyi okuyorlardı. Dönemin ABD büyükelçisi Abramowitz’in  gönderdiği raporların sonucunda Refahyol hükümetinin yıkılması için cripto talimatlar gelmiş ve hükümetin infazına karar verilmişti. 21 Mayıs 1997’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, iktidar partisi RP hakkında, “Lâik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri” gerekçesiyle dava açtı. Medya ve yargı alabildiğine kullanılıyor, hükümet aleyhine müthiş propaganda ve baskılar kuruluyordu. Bu baskılar sonucunda koalisyon ortağı Çiller, bu kaostan çıkış için başbakanlığın kendisine devrini istedi ve Erbakan Hoca meclisteki hükümet kurmak için çoğunluğu oluşturan RP, DYP ve BBP’li milletvekillerinin imzalarıyla birlikte başbakanlığın Çiller’e devri için Demirel’e 18 Haziran da istifasını sundu.

Erbakan Hocayla çok uzun yıllara dayanan rekabeti gereği Demirel hemen bu istifayı istismar etti ve meclisteki yasal çoğunluğa rağmen hükümeti kurma görevini Çiller’e değil Yılmaz’a verdi. 1977 yılı sonunda II.MC hükümetini yıkmak için oynanan oyun tekrar oynandı. Bu kez oyunun baş aktörü Demirel idi. Kurucusu ve genel başkanlığını yaptığı partisini bu kez kendi elleriyle iktidardan düşürmeye çabalıyordu. DYP ‘li milletvekillerine birer birer kanca atıldı. Bu kez piyasa yüksekti, beş milyon dolarlık rüşvet bazıları için küçümsenecek bir rakam değildi. DYP’den peş peşe istifalar başladı. Bir zamanların demokrasi havarisi Hüsamettin Cindoruk da oyunda başrole soyundu ve DYP’den istifa edip Demokrat Türkiye Partisi (DTP)’ni kurdu. DTP’ye katılan milletvekillerinin ve CHP’nin dışarıdan desteği ile Mesut Yılmaz DSP ile birlikte ANASOL-D hükümetini kurdu. Önümüzdeki hafta kaldığımız yerden devam etmek dileği ile Yüce Rabbimizden ülkemiz ve tüm İslam ümmeti için selamet ve saadetler dilerim. Rabbimiz bizi sıratı müstakimine ulaştırsın. Âmin.

 

 

 

 

 

SON YÜZ YILIN MUHASEBESİ – VI

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin